Yaşamamız için oksijenden sonra ikinci olmazsa olmazımız suyumuz maalesef tükenmek üzere dünya gezegenimizin yarısı su ile çevrili okyanuslar ve denizlerle kaplı ama içmek asla mümkün değil o suları.
Zira çok aşırı derecede tuz ihtiva etmekte o devasa sular. Bizim vücudumuzu koruyabilmemiz devamlılığını sürdürebilmemiz için minerali bol tatlı suları tüketmemiz şart. Dünyanın oluşumundan bu yana yani milyarlarca yıldır içilebilir tatlı su kaynakları varlıklarını yağmur ormanlarından ve düzenli olarak oluşumunu gerçekleştiren mevsimsel yağışlardan temin ediyordu. İnsanoğlunun var oluşundan bu yana binlerce yıldır temiz su kaynaklarını kullandılar. Ta ki geçen yüzyılın başlarından itibaren teknolojide buna bağlı olarak ağır metal sanayinde su kullanılmaya başlaması tehlikeye kapı açmış oldu. Zira su en çok demir-çelik gibi metallerin işlenmesinde kullanılmaya başladı.
Ağır sanayinin bir diğer kötü yanı da linyit kömürü ve petrol ürünleri kullanılması oldu. Bu sanayide de asla deniz suyu kullanılamaz çünkü deniz suyunun içerisinde bulunan yıpratıcı ve yıkıcı kimyasallar yüzünden pek tabiî ki de tatlı su kullanılmaya devam edildi. Bu arada ağır sanayi tesislerinin bacalarından çıkan zehirli gazlar atmosferimizi aşırı derecede kirletmeye başladı. Karbondioksit gazı başta olmak üzere diğer zehirli gazlar atmosferimize aşırı derecede zarar veriyor.
Geçtiğimiz yıllarda sıklıkla duyduğumuz bir haber vardı, ozon tabakasındaki delik. Nedir bu ozon tabakasındaki delik? Öyle bizim bildiğimiz türden bir delik değil. Atmosferde var olan katmanlar var bunlar gözle görülmemesine rağmen bilim çevrelerince varlıkları tespit edilen katmanlar.
İşte bu katmanlar bizi güneşin zararlı ve yıkıcı olan etkenlerinden koruyan zırh görevi üstleniyor.
Bu katmanlar dünyamızın var oluşundan bu yana sağlamlığını muhafaza ederek mevsimlerin düzenli olarak oluşmasına vesile oluyordu.
İşte az önce bahsettiğim üzere sanayi devrimi diye başlayan o dönemden bugünlere gelindiğinde maalesef başta ozon tabakası olmak üzere diğer tabakalarda deformasyon meydana geldi. Böylelikle mevsimler de değişme, ekstrem hava olayları ve daha bir çok kritik olaylar meydana gelmeye başladı. Temiz su kaynakları kurudu ve kurumaya devam ediyor. Kuzey ve güney kutup denizlerindeki devasa buz dağları hızla eriyor ve okyanus sularına milyarlarca metre küp tatlı su karışarak heba oluyor. Diğer taraftan mevsimsel değişimler yüzünden yeterince yağış yeryüzüne düşemiyor. Barajlar, göller, göletler, yer altı su kaynakları, dereler, nehirler hızla kurumaya devam ediyor. Geçtiğimiz hafta tüm dünyada tarih boyunca ilke defa Avrupa’ya ülkemize ve Uzakdoğu ülkelerine kar yağmadan yeni yıla girmiş olduk.
Dünya genelinden gelen haberler hiç iç açıcı değil bu yıl kış mevsiminin kurak geçeceği ifade ediliyor. Şimdilerde kuzey yarım küre kış mevsimini yaşıyor, ancak yağışlardaki yetersizlik herkesi endişelendiriyor. Önümüzdeki aylarda yağışlar olmazsa insanlık olarak çok kritik bir yöne doğru gidiyoruz. Kuraklık demek insanlığın yok olma olasılığı demek, zira tehlike çanları çalıyor susuzluk kapıda ve durum sanıldığından bile çok fazla kritik bir durumda…