Osmanlı döneminde ise daha modern yasalara kavuşturulan tarımsal üretimde temel miri toprak sistemi idi.
Osmanlı toprak düzeni, kendilerinden önce küçük köylülüğe dayalı kırsal bir toplum yapısına sahip olan Balkanlar ve Batı Anadolu’da, devletin askerî ve malî ihtiyaçlarının bir gereği olarak 15. yüzyılda şekillendi. Osmanlılar ele geçirdikleri ülkelerde 14. yüzyılda feodal beyler ve manastırların eline geçmiş olan topraklarda, kılıç hakkı ile fethettikleri gerekçesi ile “Mirî Arazi Düzeni” (Arazi-i Mirîyye) adı verilen kendi toprak düzenlerini kurdular (405).
Osmanlı Devleti’nde tarla tarımı yapılan araziler üzerindeki devlet mülkiyeti yani mirî arazi düzeni Osmanlıların getirdiği bir yenilik değil Bizans İmparatorluğu ve Anadolu Selçuklu Devleti’nden devraldığı, kökü Eski İran ve Geç Roma İmparatorluğu dönemine giden bir uygulamaydı (407).
Kıtlık ve açlığın hububat ekimindeki eksiklikten kaynaklanması nedeni ile Osmanlı Devleti’nde sadece tarla tarımı yapılabilir topraklar, ekonomik açıdan kıt meta sayılmış ve bu topraklarda üretilen ürünlerden alınacak vergiler tımar sistemi ile görevlilere tevcih edildiğinden, kişilerin özel mülkiyetine bırakılmamış, devlete ait (mirî) sayılmıştır. Osmanlı kanunları bu durumu “saban giren yer mülk olmaz” diye tanımlar (406).
Osmanlı Devleti’nde hem taşranın hem de tarımın iktisadî, malî ve toplumsal örgütlenmesinin temelini tımar sistemi teşkil etti. Merkezî idarenin örgütlenmesinde ise kul sistemi (devşirme13 sistemi, yeniçeri ocağı) etkili oldu. İmparatorluğun siyasî, idarî, askerî ve toplumsal yapısını yüzyıllar boyunca söz konusu iki kurum belirledi (408).
14. yüzyılda belirli bir terim olarak kullanılmaya başlayan “tımar” kelimesi Türkçede “bakım”, “ihtimam” anlamlarına gelir. Rumca “pronoia” kelimesi de tımarla aynı anlamı taşımaktadır. Osmanlılar bu kullanımı, pronoia kelimesini tercüme ederek doğrudan doğruya Bizanslılardan almış olabilirler (410).
Osmanlı tımarının örgütlenme biçiminin Bizans’ın pronoia ve Selçukluların iktâ sistemleri üzerine kurulduğunu söylemek mümkündür. Ancak hem İslâm devletlerinde hem de Bizans İmparatorluğu’nda esas olarak kişilere ait özel mülkiyet ile devlet mülkiyetinin kesin çizgilerle birbirlerinden ayrıldığı bilinmektedir (409).
Mirî arazi düzeni, Ankara Savaşı (1402) nedeni ile sarsıntıya uğrayan Osmanlı Devleti’nin merkezî iktidarının yeniden güçlendiği II. Murad’ın (1421– 1451) ve yönetimin tamamen devşirmelerin eline geçtiği II. Mehmed’in (1451–1481) saltanatları döneminde, merkezî iktidarın temelini oluşturacak şekilde bütün ülkede yaygınlaştı ve işlemeye başladı (411).
Tımar arazisi, kılıç adı verilen, tımarın nüvesini teşkil eden ve hiçbir zaman bölünmeyen bir çekirdek kısımla, terakki denilen ve terfiler yoluyla tımara sonradan eklenen kısımlardan oluşmaktaydı. Tımarı oluşturan çeşitli gelir birimleri ve hisseler sancağın farklı köylerine dağılmış olabilirdi (412).