Hiç kuşkusuz Milli Mücadele döneminin en önemli savaşı, Sakarya Meydan Muharebesidir. 23 Ağustos 1921’de başlayan ve 13 Eylül 1921’de sona eren bu savaşı kazanmakla hem onurlu bir yurttaş olarak cumhuriyete hem de yurttaşlığımıza saygı duyan özgür bir ülkeye kavuştuk.
TBMM başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Kütahya ve Eskişehir Muharebelerinde alınan yenilginin ardından büyük bir cesaretle ordumuzun Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilmesini istemişti.
Bu kararında çok haklıydı. Henüz tam olarak kurulmamış bir ordunun başarıya ulaşması için hazırlanması gerekliydi. Bu nedenle stratejik geri çekilme, yerinde bir karardı.
Nitekim öngörüsü sonuç vermiştir. Yunanistan’ın Küçük Asya Ordusu, yirmi iki gün yirmi iki gece aralıksız devam eden büyük ve kanlı savaşın sonunda bozguna uğratılmıştır.
Taarruz planına göre Yunan işgal kuvvetleri, bozkırın ortasına çekilerek lojistik destekten uzaklaştırılacak ve taktik muharebelerle yıpratılacaktır. Cephenin kırılması halinde derhal en yakın yerde yeni bir savunma hattı kurulacak ve Polatlı Haymana yoluna geçmesine fırsat verilmeden genel bir taarruzla yok edilecektir.
Ordumuz, 24 Temmuz’dan itibaren Sakarya Nehri’nin Polatlı kıvrımından sonra 100 km uzunluğunda ve 25 km’lik derinlik içerisinde birbirine paralel iki ayrı cephe oluşturacak şekilde konuşlandırılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa bir yandan savaş cephelerinden tanıdığı isimleri ordumuzun önemli mevkilerine getirirken öte yandan birliklerin silah, donanım ve asker eksikliğini gidermiştir.
General Papulas ise Türk ordusuna son darbeyi vurmak, Ankara hükümetini ortadan kaldırmak için 14 Ağustos 1921’de Kütahya, Eskişehir ve Afyon yönünden ileri yürüyüşe geçmiştir.
Mihalıççık, Emirdağ ve Sivrihisar’ı tek bir kurşun dahi atmadan teslim almıştır. 21 Ağustos’ta Sakarya Nehri’nin doğusuna geçmiş, 23 Ağustos’ta eş zamanlı olarak üç ayrı bölgeden hücuma kalkmıştır.
Mangal Dağı ve Demirözü vadisinde çok şiddetli çarpışmalar yaşanmıştır. Yıldız Dağı, Türbe Tepe, Dua tepe, Kartal Tepe, Kara tepe ve Sarıçal Dağı, Beylikköprü, Şabanözü ve Gedikli mevzileri çok sık el değiştirmiştir.
Bu gelişmeler üzerine ordumuzun yönü batıya iken güneye dönmüş, arkası Ankara iken kuzeye çevrilmiştir. Kaybedilen her mevzinin yerine, yeni bir savunma hattı kurulmuştur.
26 Ağustos’ta Meclisin Kayseri’ye taşınması düşüncesinden vazgeçilmiştir.
2 Eylül’de muharebenin en stratejik mevkilerinden Çal Dağı’nı ele geçiren düşman, 9 Eylül’de Ankara’ya 50 km kadar ilerlemiştir. Ancak cephanesi yetersizdi. Yorgun ve moralsizdi. Savaşın ortasında dinlenmek ve takviye kuvvetlerinin gelişi için beklemeye koyulmuştu.
Gerçekteyse ıssız ve yolsuz bozkırın tepe ve düzünde çember içine alınmışlardı. İkmal yolları kesilmişti. Destek tümenlerinin intikaline imkân yoktu.
10 Eylül’de Alagöz Köyündeki cephe karargâhından Zafer Tepe’deki çadır karargâhına geçen Mustafa Kemal Paşa’nın işareti ile yaya ve atlı piyadelerimizin süngü hücumu başlamıştır.
Küçük büyük bütün birliklerimiz durmaksızın ve siper almaksızın ölümüne ileri atılmıştır. Bu sistem içerisinde en büyük kahramanlığı gösteren Mehmetçiğimiz, düşmanın üstün kuvvetlerini dağıtmış, ağır kayıplar verdirmiş ve 13 Eylül günü Sakarya Nehri’nin batısına sürmüştür.
Türk savaş tarihine “subay muharebesi” ismiyle geçen ve 9 bine yakın şehit verdiğimiz Sakarya Meydan Muharebesi, sonuçlarıyla bağımsızlığın kazanılması ve ülke geleceğinin belirlenmesinde önemli etkiler yaratmıştır.