Televizyonda bir kanalın haber bültenini izledim. Geçtiğimiz haftalarda yanarak kül olan ormanların ardından Manavgat'ta sadece kökleri kalan ağaçların yeşerdiği görüldü. Bu umut verici haber moralimi düzeltti. Doğa insanlar tarafından ve yahut afetler tarafından ne kadar çok zararlar görürse görsün derhal kendini yenileme sürecini başlatıyor. Orman yangının ardından oluşan bu durum doğanın asla aciz olmadığı gerçeğini ortaya koydu.

Dünya nüfusu hızla artıyor, kentler büyüyor ve insanlar yayılmacılıklarını sürdürüyor. Yiyecekler azalıyor, suyumuz azalıyor, ormanlarımız azalıyor hatta oksijenimiz bile azalıyor. Kendi ellerimizle ürettiğimiz araç ve gereçlerle doğamızı hor kullanıyoruz, çevre kirliliğinin ibresini her gün daha üst seviyelere çıkarıyoruz.

Kendi yaşam alanlarımızı hoyratça kullanırken dünyada sanki bizlerden başka canlılar yokmuş gibi davranma küstahlığını gösteriyoruz. Yaban hayvanları bizim dünyaya gelişimizden çok daha önceleri de vardı ve biz onlardan sonra yaratıldık. Asıl ev sahipleri onlar ama bizim saygısızca davranışlarımız yüzünden birçoğunun nesilleri bile tükendi gitti ne yazık ki…

Hayvanlar kendi tüketeceklerinden fazlasına dokunmazken biz insanlar aç gözlülüğün verdiği ahmaklıkla daha fazlasını elde etmek için adeta doğayı talan ediyoruz. Sonra da şımarık çocuklar gibi davranarak mızmızlanıyoruz. İnsan elinin değdiği her yerde bir yıkım bir yok oluş yaşanıyor, dünya kaynaklarını bitirme noktasına getirdik. Gök kubbe de yer alan atmosferi bile kendi kirli işlerimizle mahvettik. Atmosferde insan kaynaklı karbonmonksit salınımı bilim adamlarının incelemelerine göre dünya kurulduğundan bu yana en fazla yoğunluğa sahip dönemde olduğu ifade ediliyor ve bu salınım son iki yüzyılda gerçekleşmiş. Yani sanayi devrimi diye isimlendirilen dönemin başlamasıyla.

İnsan kaynaklı meydana gelen bütün yıkımların ardından doğa yeniden harekete geçiyor ve onarma işlemine başlıyor. Ormanlar yeniden yeşeriyor, denizler temizleniyor, göller tatlı sularla hayat buluyor, çiçekler binbir renkte açıyor, kuşlar cıvıldaşıyor, yaban hayvanları özgürce hayatlarını sürdürüyor… Ancak büyük kentlerde yaşayan insanlar çevrelerini kirletiyor, çöp dağları arasında yürüyor, soba ve kalorifer gibi ısınma araçlarının dumanlarıyla zehir soluyorlar. Açıkçası kıllarını bile kıpırdatmadan hengamenin ortasında yaşıyorlar. Doğa kendini sürekli yenilemeye devam ederken biz insanlar akılsızlığımızın cezasını çok ağır ödüyoruz.