Dünyanın hemen her bölgesinde yaşanması olası felaketlerle sıklıkla karşılaşmaya başladık. Kasırgalar, depremler, orman yangınları, seller, biyolojik ve kimyasal saldırılar, salgın hastalıklar ve daha niceleri...
Yaradılışımız gereği kırılgan ve çabuk demoralize olan varlıklarız. Bireysel ve toplumsal felaketler karşısında savunmamızı gereği gibi yapamıyoruz. Yaşanılan her bir felaketin ardından psikolojik ve ekonomik olarak da yıkımlar yaşayabiliyoruz. İnsanoğlu, dünya üzerinde ilk ortaya çıktığı günden bu yana pek çok felaketle karşı karşıya kaldı. Doğal afetler dünyamızın tüm coğrafyalarında meydana geliyor. Felaketi yaşayan herkes uzun süre eski normal yaşamına maalesef dönemiyor. Yaşanılan travmalar ise yıllarca hafızalardan silinemiyor.
Sevdiklerini, ailelerini kaybeden kişiler yeniden normal yaşama adapte olmakta zorlanıyor. Hatta ilaçlarla veyahut psikolojik desteklerle yaşamlarına devam etmek zorunda kalıyor.
***
Doğa ile baş etmek neredeyse imkansızdır; Düşünsenize devasa orman yangınlarında yapılan tüm müdahalelere rağmen yangın her şeyi silip süpürüyor. Kasırganın yarattığı aşırı rüzgar evleri uçurup götürüyor, hortumlar arabaları, en ağır iş makinelerini bile yerlerinden alıp sürükleyip onlarca hatta yüzlerce metre uzağa fırlatıp atabiliyor. Şiddetli yağmurlar dağlardan önüne ne kattıysa eteğinde bulunan yerleşim yerlerini de içine alarak kentleri yok ediyor. Geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız koronavirüs salgınında milyonlarca insan öldü, milyarlarcası da ekonomik ve sosyal yönden perişan oldu. İşyerleri günlerce, haftalarca hatta aylarca kapandı. Ülkelerin ekonomileri büyük yaralar aldı. Son olarak ülkemizde yaşadığımız her iki şiddetli depremde de binlerce insanımız hayatını kaybetti ve maalesef etmeye de devam ediyor. Binlerce yaralı insanımız hastanelerde tedavi altına alındı ve alınmaya devam ediyor. Bölge üzerine açıklamalar yapan tüm bilim insanları deprem gerçeğine yeniden vurgu yaparak toparlanma sürecinde çok büyük önlemler alınmasını ifade ediyor.
***
Yeniden yapılanma sürecinde yapılacak her bir binanın depreme dayanıklı olması ve sıkı denetim sürecinden geçirilmesine vurgu yapılıyor. İster ülkemizde olsun ister dünyanın diğer ülkelerinde, önceliğin insan yaşamını koruyacak ve destekleyecek önlemler olması gerekir. Bu felaketleri önleyemeyiz, doğanın işleyişine sekte vuramayız. Yaşanması olası doğal felaketlerle baş edebilmenin bir yolu da dersler çıkartmak ve
atılacak adımları buna göre şekillendirmektir. Ancak içerisinde can güvenliğinden endişe etmeden yaşanılası binalar inşa etmek ve doğaya verdiğimiz aşırı zararlara biran evvel son vermek gerekiyor. Unutma-yalım biz doğamıza ne kadar çok zarar verirsek o da bizden intikam almaya devam edecek.
‘Doğaya saygı demek insana huzur demek...’