Yanardağlar ardı ardına harekete geçiyor ve lav püskürterek etrafında kurulu yerleşim birimlerini ateşiyle yutuyor. Seller şehirleri yerle bir ediyor, maddi ve ölümlü hasarlar çok büyük oluyor. Nehirler, dereler, göller, çaylar kuruyor. Orman yangınlarının önüne geçilemiyor, son olarak ABD'nin California eyaletinde çıkan yangın neredeyse bir aydır devam ediyor. Yaşanan tüm yıkıcı doğa olayları yaşlı dünyamızı derinden etkiliyor. Atmosferdeki aşırı kirlilik nedeniyle hem insanlar hem de bitkiler etkileniyor. Açıkçası artık dünyamız her noktadan S.O.S (yardım istiyor) veriyor. Bu nasıl mümkün olacak pekala? Elbirliği ile kirlettiğimiz dünyayı yine elbirliği ile temiz tutarak. Öncelikle artık fosil yakıtlardan ( linyit kömürü, petrol ve türevleri olan ürünler) kurtulmamız gerek. İlk atacağımız adım ise yenilenebilir enerji (güneş enerjisi ve rüzgâr enerjisi) türlerini kullanmakla olacak. Güneş ve rüzgar bedava ve kurulacak bu tesisler hem havamızı, hem suyumuzu, hem de tüm yaşantımızı kurtaracak.

Paris ve Kyoto'da yapılan iklim krizi toplantılarında görüşülen konuların ardından yapılan açıklamalarda acilen eyleme geçilmezse yakın gelecekte şimdi yaşadığımız felaketlerin daha fazlası ve yıkıcıları yaşanacak denildi. Ancak dünyamızın zengin ülkeleri olan G-8 (Gelişmiş 8 ülke)

ABD, Fransa, İngiltere, Japonya, Almanya, Rusya, Çin ve Kanada en fazla fosil yakıt kullanan ülkeler. Ağır sanayi devi olan bu ülkeler dünyamızı en çok kirleten ülkelerin başını çekiyor. Çok daha fazla para kazanma hırsları yüzünden dünyanın geri kalan ülkelerini görmezden gelmeyi sürdürüyorlar. Oysa felaketler sadece geri kalmış ülkelerin değil tüm dünya ülkelerinin başına geliyor. Örneğin aşırı hava olayları ( kasırga, tayfun, hortum) en fazla bu ülkelerde görülüyor hem mal hem de can kayıpları yaşanıyor. Ama paranın o aldatıcılığı ile hala kör ve sağır olan bu ülkelere söylenmesi gereken çok şey var aslında. Son günlerde yine gündeme geldi, iklim değişikliği için acil bir şeyler yapılması konusu. Umarım sadece lafta kalmaz da eyleme geçilir. Yoksa ne yaşanacak bir dünya kalacak ne de insanlık…