Toplumsal dejenerasyon

(Bireylerin zamanla yanlış olan olguların doğruluğuna inanarak bir önceki neslin yanlışlarını doğru kabul edip, bir sonraki neslinde onların yanlışlarını doğru kabul etmelerine yol açmalarıdır) Evet yanlış olguları doğru kabul etmek ve onu gelecek nesle doğruymuş gibi tanıtarak kanıksanılmasına toplumsal dejenerasyon deniliyor. Dünya üzerinde yüzlerce ülke ve bu ülkelerde yaşayan milyarlarca insan var. Toplulukların sosyal yaşamlarında atalarından kalma örf, adet, gelenek olarak uygulanan öğretiler ve yaşam biçimleri var. Dinle ve günlük yaşamla bağdaştırılmış katiyen değişmemesi gereken bazı kurallar var. Aile kurumunun kutsallığı, evlilik töreninin kutsallığı, saygı ve sevgi kuralları ve daha bir çok kanıksanmış yaşam biçimleri mevcut.

Ülkemizden örnek vermek gerekirse aile bizim kültürümüzde çok önemli bir yerde duruyor. Ailenin büyüklerine saygı göstermek bunu hal ve tavırlarla göstermek, çocuklara sevgi göstermek onları kültüre uygun olarak yetiştirmek gibi başlıca kriterler mevcut.

Ancak son 30 yıldır ülkemizde toplumun değerlerini derinden etkileyen olaylar ve toplum yapısını zedeleyen eylemler de artış gözleniyor. Ailelerin içinde yaşanan çöküş dalga dalga yayılıyor. Artık haber bültenlerinde; Kadına, çocuğa, aile büyüklerine karşı işlenen ağır suçlar işleniyor ve hemen her gün aynı benzer haberler duyuluyor. Geçmişte toplumun genelinde belirlenmiş yaşam ve saygı kurallarına önem verilirken şimdilerde eski kafalılıkla suçlanıyor geleneklerine bağlı kalanlar.

Aile içinde yaşanan şiddet, ileriki yıllarda o ailelerden yetişen çocuklar için normalmiş gibi görülüyor ve aynı şeyleri yapmaktan alı koyamıyor. Örneğin babası tarafından annesine şiddet uygulanan bir kişi ileriki yıllarda aynı şeyi eşine ve çocuklarına yapabiliyor. Aile baskısına maruz kalan kişiler de bir sürü psikolojik hastalıklar yaşayabiliyor. Asıl sorun, çevremizde duyup gördüğümüz bütün olumsuzlukların kabullenilmesi, doğallaştırılması. Kişiler geçmişten gelen gelenekleri unutuyor, görmezden geliyor, sevgi ve saygının düzeltici etkilerine yabancılaşıyor. İnsanlar arasındaki bağlar koptukça sevgisizlik çığ gibi büyüyerek artıyor. Bencillik duygusu devreye giriyor, iyiliğin birleştirici gücü küçümseniyor ve hor görülüyor.

Ülkemizde ve dünyanın diğer ülkelerinde de aynı sorunlar yaşanıyor. Aile bağları kopuyor, gelenekler unutuluyor. Dürüstlük ve doğruluk gibi olgular gericilik diye kötüleniyor. Durum günden güne kötüleşiyor, yeni yetişen neslin bireyleri sevgi ve saygı gibi genel toplumun birleştirici niteliklerini küçümseyerek bakıyor. Toplumun kırılma noktasını oluşturan kurallar bile görmezden gelinerek ihlal ediliyor. Anne-baba kendi yetişme tarzını çocuklarına doğru bir şekilde aktarsa bu sorunlar asla yaşanmaz. Ama şimdilerde öyle ebeveynler var ki yoldan çıkmış yaşam tarzlarıyla nasıl çocuklarına örnek olabilir? Çocuklar anne ve babalarından ne görürse onu yapmak ister. Eğer ebeveynlerin yaşantısı bir fiyasko ise o ailenin çocuklarından da iyi bir şeyler beklenemez. Belki bundan sonra gelecek nesiller geçmişe dair toplumsal görgü kurallarını hiç bilmeyecek hatta tıpkı masallarda anlatılan hikayeler gibi duyacaklar birilerinden…