Osmanlı’nın ekonomik, siyasi, askeri, idari ve teknik bakımdan ilerlemesi 16. yüzyıldan itibaren iç ve dış nedenlerin etkisiyle durmuştu.

Güçlenen Avrupa karşısında fetih dönemi kapanmış, ticaret yollarının değişmesiyle gelirler azalmış, altın karşısında akçe oldukça fazla değer kaybetmişti.

Mahalli yöneticilerin yolsuzluk, rüşvet ve iltimasla iş görmesi sıradanlaşmış, devletin çiftçilerden fazladan aldığı adaletsiz vergiler süreklilik kazanmış, iltizam (müstelzim) sistemi bozulmuş, tarımsal üretim azalmıştı.

Topraksız ve işsiz Türkmenlerin nüfusu çok fazla artmış, hırsızlık ve yağma gibi suçlar, istikrarsızlık, ırgatlık ve angarya doğmuş, ordudan firar eden tımarlı sipahiler, sınır boylarındaki sekbanlar kontrolden çıkarak eşkiyalığa soyunmuştu.

Osmanlı’da duraklama devrinin habercisi bu gelişmeler; Yavuz döneminde başlayan ve devlet yazışmaları ile halk arasında “celali” adıyla anılan isyanlara sebebiyet vermiştir. Türkmenlere özgü celali ayaklanmaları, İstanbul’da, Eyaletler’de ve Anadolu’da karşılaşılan önceki isyanlardan çok farklı niteliktedir. Devlet güçleri karşısına çıkan

celaliler, birdenbire binlerce destekçiyle büyüyor, hızla yayılıyor, asayişi uzunca bir süre tehdit ediyor, toplumsal düzen bozuluyordu.

İsyanın nerede, ne zaman ve nasıl çıkacağı kestirilemiyordu. Yani isyanın sınırları yoktu. Etkisiz hale getirilmesi uzun zaman alıyordu. Hak ve ekmek davası kadar sosyal ve ekonomik içerikliydi. Dini ve siyasi boyut taşıyanları dâhil alışılmadık biçimde rüşvet karşılığı sonuçlanan celali isyanları vardı.

İlk büyük celali ayaklanması 1519’da Bozok sancağına

bağlı Tokat’ta Şeyh Celal’in liderliğinde ortaya çıkmıştır. Bu isyan, ağır vergi yükü altında ezilen binlerce çiftçinin katılmasıyla bir yıl devam ettikten sonra şeyhin idamıyla son bulmuştur [1]. 1525’ten itibaren Tarsus’tan İç Anadolu’ya kadar yayılan Süğlün Koca, Yenice Bey, Baba Zünnun, Veli Halife, Karaisalı isyanları çıkmıştır. Mültezimlerin saldığı ağır vergi yükü nedeniyle başlayan bu isyanların bir kısmı zamanla saltanat davasına dönüşerek şiddetlenmiştir.

Güneydoğu Anadolu’da başlayıp İç Anadolu’ya kadar yayılan bir başka isyan 1527 tarihli Kalender ayaklanmasıdır. Yerel yöneticilerin keyfi uygulamasına karşı binlerce Türkmen’in katıldığı bu isyan, padişahın Bektaşi şeyhi Kalender Çelebi’ye yüksek miktarda bağış vermesiyle önlenmiştir.

II. Selim’in saltanatında suhte (Medrese öğrencisi) isyanları başlamıştır. İşsiz kalan Suhtelerin kurduğu bölükler 1575’e kadar bütün Anadolu’yu kasıp kavurmuştur.

III. Murat döneminde mahalli yöneticilerin tutumuna isyan eden Köroğlu Ruşen, 1581’de Bolu ve Gerede bölgesindeki Çamlıbel dağlarına çıkarak ordusuyla tesis ettiği hâkimiyetini ölümüne kadar sürdürmüştür.

1596’da Urfa bölgesinde başlayan Karayazıcı Halim ve Deli Hasan ayaklanması İç Anadolu’dan Ege’ye kadar yayılmıştır. İsyan, padişahın celali önderlerine devlet hizmetleri tevcih etmesiyle durdurulabilmiştir.

1603’ten sonra Tavil Ahmet, Canbolatoğlu Ali ve Kalenderoğlu Mehmet isyanları Anadolu’yu kasıp kavurmuştur. Büyük korkuya kapılan bir kısım halk, çiftini çubuğunu, yerini yurdunu bırakarak güvenli kentlere göç etmiştir (Büyük Kaçgun). İsyanın liderleri, 1610’da Anadolu’ya geçen Sadrazam Kuyucu Murat Paşa tarafından öldürülmüş ve cesetleri kuyulara doldurulmuştur.

1622’de Erzurum beylerbeyi Abaza Mehmed Paşa,

Genç Osman’ı öldüren yeniçerileri katil ilan ederek İstanbul’a yürümüştür. Güzergâhtaki bütün garnizonları zapt eden paşa, 1628’de IV. Murat ile anlaşarak Bosna

beylerbeyliğine atanmıştır.

I. İbrahim döneminde Sivas’ta Vali Varvar Ali Paşa, Isparta yöresinde Kara Haydaroğlu

ile Katırcıoğlu, Niğde’de Gürcü Abdünnebi ayaklanmaları çıkmıştır. Padişah, celalilere

üst düzey devlet görevi tevcih etmek suretiyle isyanları denetim altına alabilmiştir.

Anadolu’da 17. yüzyıl ortalarına kadar görülen celaliler, IV. Mehmed zamanında ordunun emrinde görev aldıklarından bundan sonra büyük bir celali isyanı çıkmamıştır.

Celali isyanlarının sonuçları şunlardır:

İsyanlar sırasında on binlerce insan yaşamını yitirmiştir. Pek çok yerleşim yeri yağmalanmış, kentler kibrit çöpü gibi yakılmış, mürur (yol hükmü) tezkereleri iptal edilmiştir.

Çiftçiler, ağır vergi yükü, tefeci borçları, ölüm tehdidi gibi nedenlerle topraklarını “çiftbozan vergisi” ödemek pahasına terk etmiştir. Bu topraklar, mültezimlerin veya yerel yöneticilerin eline geçmiştir.

Selçuklu mirası toprak düzeni büyük ölçüde değişmiş, eyalet sistemi bozulmuştur. Bu gelişmeyle birlikte geniş tarım arazilerinde babadan oğula geçen ağalık (köy feodalitesi, 16. yy. da Malikâne saltanatı / 18. yy. da Ayan sistemi) düzeni başlamıştır.

Köylerin boşalmasıyla tarımsal üretim gerilemiş, kıtlık başlamış, vergiler azalmış, fiyatlar olağanüstü artmış, yersiz ve yurtsuz kalan çiftçiler ya eşkıyalığa başlamış ya da

sınır kaleleri ile donanmada gönüllü asker olmuştur.

Devleti bir asır uğraştıran celali isyanlarının ekseriyeti ya şiddetle bertaraf edilmiş ya da liderlerine üst düzey devlet görevleri veya yüksek bağışlar verilerek önlenmiştir.

Yazan Alper UZUNGÜNGÖR

***

Kaynakça:

(i) Sam White, Osmanlı'da İsyan İklimi Erken Modern Dönem Celali İsyanları,

Alfa Yayınları, 2013.

Dipnotlar:

[1] Celali İsyanlarının adı, ilk olarak Yavuz Sultan Selim döneminde binlerce

taraftarı ile ayaklanan

Yozgatlı Şeyh Celalden gelir. Bu isyan bastırılmış olsa bile bundan sonra Anadolu’da meydana gelen iç isyan ve karışıklıklara celali isyanı denilmiştir.