Kaç esnafı bağrına bastı bu dar dükkânlı çarşının sahanlık koyu, kimler göç etti, ömrün dalgakıran sessizliğinde kim bilir?
Yerli kiremit çatılı, Barok motifli, Galvaniz saçaklı, kireç badanalı dükkânlar. Çocukluğumun rengârenk sevinçleriyle, hüzne uğramış, hoyrat anılarına gizlendiler.
Ne kadar isterdim, Nazilli köprübaşının tahta tabanlı, kanbur sırtlı halini, altındaki Rum meyhanelerini görmeyi. İbrahim Babayiğit'in kahvesi, meydanın en renkli mekânıydı, daha önce Adalı Çıtır’ın kahvesiymiş.
Saçaklarında kumruların oynaştığı bu mekânın içinde, üstten doldurmalı beyaz yaldızlı sobanın etrafına dizilenirlerdi sekiz köşe kasketli köylüler, günlük işçiler, ameleler.
Mermer domino masalarının üstünde rengi kaçmış İskambil kâğıtları. Ya gelmeyen zarın tahta pullardan çıkardığı öfkeye ne demeli?
Hey gidi alıngan günler!.. Hışımla savruldu yaşamın küllerinden. Yazın vernikli iskemleler kahvenin dışına taşar, hortumla sulanırdı, gecikmiş Cemrelerin vurduğu kaldırımlar.
Babayiğit’in üç oğlu da pür telaş olurdu,”Veysel çıkmazı” mekânında. Bel kayışına bağlı para çantasıyla Hüseyin Babayiğit, avazı çıktığınca bağırırdı Çay yap, Ateş getir, boş al!. Bu figanlar, yatağını terk eden alçak gönüllü Tabakhane Deresinin sularından süzülüp gitti.
Kahvenin yanında Mustafa Aksakoğlu’nun Helva dükkânı vardı. Kırarmış pala bıyıklarıyla, kabak kafalı bir adamdı. Tahta kutuların içindeki güllü lokumları, iri cevizli yaz helvasını, öyle imrenirdik ki çocukken.
Sırada, lastik kaplamacısı, çarşı esnafının “Kör Ali” diye bildiği, Ali Aslan giray. Elli'li yıllarda Oto lastikleri pahalı ve karaborsa olduğu için lastikler genelde kaplama yapılırdı. Ali Aslangiray Esnaf spor’da ve Aydınspor da yöneticilik yapmıştır.
1953–55 arası Akınspor'da daha sonra Aydınspor'da futbol oynayan Atilla ve Semavi isimli iki oğlu vardı. Kalfaları da Akınspor'un kaleciliğini yapan "Kova" Recep.
Sırada, Ali Ödenir’in ekmek fırını. Yanında, daha önce semercilik yapan, Nuri ve Vedat Kasarlıoğlu kardeşlerin “Zafer” lokantası. Müdür oğlu ve Özek nakliyat, Mehmet Göçen’in Müteahhit yazıhanesi, yanında Buzdolapçı Nusret. Sonra "Amcaoğlu”nun evi ve kahvehanesi ( İbrahim ve Mustafa Amcaoğlu kardeşlerin, kuru kahveci Kamil Kaşıkara'nın yanında turşu ve yoğurt dükkânları, köşesinde de kahvehaneleri vardı. Tenekecilere çıkan sokağın içinde)
Meydanın çatılarına kızıllığını yayarken güneş, Dedem, İdris Köybaşı'nın Hanı’nın tahta kapısı çoktan açılmış olurdu. Eşiği aşınmış taş döşeli girişte, gün boyu oturduğu çuval döşekli sandık divanın yanında nalbant'ı Halil İbrahim, Hanın koridorunda Atları, merkepleri nallardı.
İçeriden de kapısı olan kahvenin, tahta merdivenle çıkılan üst katında gaz lambalı Han odaları vardı.
Rahmetli babamın bu odaların birinde terzi atölyesi varmış. Dağ köylüsü pazara geldiğinde hayvanını ahıra bağlar, yemlemesini, nal'ını nalbant yaparmış. Teri eğerine vurmuş atların yorgunluğu, yuvasından çıkmış gözlerinden okunurdu. Meşin eğerli, soğuk yaylanın atlarına ürkek bakışlarındaki bedenine dokunabilmek, yelelerini parmak uçlarımı dolamak, minik yüreğimi uçurumun kenarına getirirdi.
Hayıt dallı tahta sandıklarda, kıl heybelerde getirdikleri Keçi yoğurdu, Camız kaymağı, taze Cevizi ve kestanesini, gümrük önünde, peynirciler çarşısında satar, siparişleri omuzladığı kıl heybesiyle köyün yolunu tutardı.
Hacı Veli Sandıklı’nın Tahin pekmezini karmadan, Halil İbrahim Apaydın’ın helva ekmeğini yemeden, hele kebapçı Hacı'nın Bakır sahanda kebabını tatmadan dağ yollarına dönen olmazmış.
Salı günü yakın köylerden gelen köylü, Traktör kasasında, Kağnı arkasında
Getirdiği Lahana, pırasa v e karnabahar yüküyle meydana renk katardı.
İdris’in hanı ile Mehmet Uğur’un (Gözlüklünün Hanı) ortasında Kireç’çi İbrahim Sinan oğlu vardı. Gözlüklünün Hanı, Gazi Bulvarından İtfaiye arkasına çıkan devasa Handı. Bakkal İbrahim Sadegönül, Oto Elektrik ve yedek parçacı Fikret Coşkun ve geçen zaman içinde Bakırcı ve Kalaycı Ali Gönül, Foto Dâhil Budak, sokağa dönünce, hurda parçacı, eski şoförlerden Tango Tevfik. Şimdi anılarımın kökboyalı Tuvallerinde kalan eski ruhlar.
Hiç unutmam Zafer Okulunun giriş kapısı şimdiki büfe ile taksi yazıhanesinin ortasında idi. Taksi durağı yokken, Belediye Otobüsleri yanaşırdı sadece. Zafer dükkânları yeni yapılmış meydanı aydınlatıyordu adeta. Merdivenli Okul girişinin solunda Recep bakkal vardı. Saman yapraklı defter, Elişi kâğıdı ve yağlı defter kabı, üzerine etiket, unutamadığım Objelerimin arasında.
Meydan Eczanesinin olduğu yerde 'Kırımlıların' Diye bildiğim kiremit renkli köşk gibi ev vardı. Sobacı Zihni ve Ziya Bakır kardeşler otururdu, yıkılmadan önce. Sonra yerine çok katlı bina yapıldı.
Sinemalar imbat kokan yaz akşamlarının tek eğlencesiydi. Sinema sevgisinin yüzükoyun serildiği, gazozun buzlu toprak küplerde soğutulduğu yıllarda Atıf Yılmaz’ın yönettiği, Göksel Arsoy, Belgin Doruk, Sevim Emre ve Hüseyin Baradan’ın "Kızıl vazo" filmi ne sükse yapmıştı 1961’in sonbaharında. Hele, Ayhan Işık, Türkan Şoray ve Salih Tozan’ın " Otobüs yolcuları, Metin Erksan damgalı, Nebahat Çehre, Ekrem Bora, Ayhan Işık ve Türkan Şoray’ın oynadığı “ Acı hayat " filmlerinin kalabalığı ve sinema çıkışındaki yaşlı gözler, Gelincik tarlasına çevirirdi aşiyan Meydanı.
Düzayak evlerde, radyosuz, Televizyonsuz nasıl zaman geçerdi eskiden. Bir ayrıcalıktı sinemaya gitmek, Kültürdü. Çok küçükken Zeki Müren gelmiş Gala- Konsere, Zafer Sinemasına. İçeri giremeyenler camı çerçeveyi indirmişler, “Beklenen şarkıyı” görebilmek için.
Ah! O bayanlar matinesi seyirdi, Efsunlu kaldırımların pür eda bakışlarında. Hele Banka reklâmlarının verdiği, Beşiktaş- Galatasaray – Fener maçlarının beş dakikası, uçururdu ön koltuklardan yediveren heyecanımızı.
Zafer sineması daha önce Aydın Palas otelinin sahibi İsmail Hakkı bey’inmiş. Sonra Buldanlı İbrahim Pehlivan almış. Afişler asılırdı camlı girişine,"gelecek program, pek yakında" diye. Yazlık çatıdaydı. Kışlık sinema, üstü Zafer Otel ve onun üstü yazlık sinema. Daha çok, yabancı film oynardı, 78’lik yabancı plâk koyardı makinist. Yer gösterip, gazoz sattığım 1964’lü yıllarda Metin Erksan ve Necati Cumalı’nın " Susuz yaz" filmi gelmişti. Erol Taş, Hülya Koçyiğit ve Ulvi Doğan Oynamışlardı. Aydın'da gitmeyen kaldı mı bilmem, üç hafta oynamıştı.
Sinemanın yazlık ve kışlığının orta katında Zafer Oteli, zeminde İlhan Karakol ve Abdullah Öz’ün dükkânı vardı. Yanında Sigortacı ve Turizmci Rüştü Şensoy. Otelin pencerelerini örten, meydanı süsleyen Çam ağaçları öylesine alımlıydı ki, çaktırmadan yok edildi.
Sinemanın içinde kahveci Süleyman vardı, çarşı esnafı ondan sorulurdu. Şimdi ayakkabı mağazası olan köşede İbrahim Bosnalının bakliyat dükkânı ve taraçasından begonvil sarkan evi vardı.
Sonra burası Süleyman Şen’in Garaj Eczanesi oldu. Taksilerin durağı yoktu eskiden. Kalın tamponlu eski model iki taksi dururdu önceleri. Süleyman Şen’in tavlası Çam ağacının gölgesine çıkarmaya görsün, üşüşürdü komşu esnafı Yek kapısının üstüne.
Taksiciler durağa kavuşunca, Adalı Mehmet İşçi, Kemerli Ali Tanrıver, Hüdaverdi, Oktay Çağlar, Selahattin Kılıç ve Yılmaz köylü Ali Koç, bir ömür geçirdiler sinema önünde. "Bütün yollar Zafer meydanına çıkar" Derlerdi, tarihi sinema yıkılana dek.
İlçe pazarlarına gidecek pazarcılar gün ağarırken Otelin önünde toplanırlardı. Şoför Hidayet'in, önünde "Paşa yaylası" yazan alçak gönüllü Otobüsüne sıkışırlardı. Arkadan merdivenli, üstü bagajlı Austin.
Tabakhane Çayına beton set çekilmemişti daha. Sinemanın arkasındaki boşluğa, şimdi minibüslerin kalktığı yere Santral Garajı yapıldı l959 da.
Dr. Fikret Tuzcuoğlu Kliniği ve Nikâh Dairesinin olduğu yerde un değirmeni çalışırdı. Özer Mıhçının evinin yanından ve pınar başından gelen su akardı pervanelerine. Garajın Çaya bakan demir kapılı hangarlarında Oto yağcıları ve pompacılar vardı. Çok katlı pazaryeri daha yapılmamıştı.
Sinemanın arka sokaklarında krikoya alınmış kamyonlar, soğuk demircilerin körüklü ocağında kor alevi, ne yazık ki! Mazinin derinliklerine sindiler.
Eski Pınarbaşı Caddesi çevresindeki Karosercilerin, İtfaiye arkasındaki doğrultmacıların nefes alışını Asude meydan hissederdi. Rodoslu Sustacı- tamirci Nevzat, Kemal ve İbrahim Kapıcı, Selim Ustabaşı’ndan başlayan, Dükkân önü Camiine kadar süren marangoz, mobilyacı
ve Keresteci esnafının, sabah ezanıyla başlayan Karcığar notalı çekiç darbeleri, kepenk gıcırtılarının yorgunluğunda unutulup gittiler.
Atların Nihavent Nal vuruşları, Dağ Köylülerinin Kabaralı ayakkabıların Lirik sesleri, geri dönmeyen göçmen kuşları hüznüyle uğurlandılar.
Ruhları Şakayıklara karışanlara rahmet diliyorum.