27 Mayıs 1960 ihtilalinin üzerinden 62 yıl geçti. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes ile kabine üyeleri Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamlarıyla sonuçlanan 27 Mayıs, Türk siyasi tarihinde hüzünle hatırlanan günlerin başında geliyor. Menderes ve arkadaşlarının idamı aradan on yıllar geçmesine karşın halen daha vicdanları yaralıyor. Demokrat Parti’nin icraatlarını benimsesin veya benimsemesin çok geniş kesimler, Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesinin “siyasi” olduğu fikrinde birleşmiş durumda.

***

Elbette ki, Menderes’in ve Demokrat Parti’nin icraatlarını destekleyenler olduğu gibi desteklemeyenler de olacaktır. Menderes ve arkadaşlarının 1950 – 1960 aralığında eleştirilen pek çok icraata imza attığı da bilinmektedir. Ama bütün bunlar ilkesel anlamda demokrat bir duruş sergilemeye ve siyasi idamlara karşı çıkmaya engel değil.

Ülke ve toplum olarak demokratik anlamda almamız gereken çok mesafe var. Ama bir gerçek var ki, sandıksız demokrasi olmadığını kabul etmek durumundayız. Sandıksız ve seçimsiz demokrasi olmayacağı gibi demokrasiyi yalnızca sandıktan, seçimden ibaret görmemiz de söz konusu olamaz.

***

Kuvvetler ayrılığı, temel hak ve özgürlükler, hukuk devleti gibi birtakım kavramlar da çağdaş bir demokrasinin olmazsa olmazıdır. Siyasal tarihimizdeki darbelere, demokrasiyi kesintiye uğratan tüm adımlara amasız, fakatsız, bahane üretmeden karşı çıkabilmek demokratik duruşun en temel karakteristiğidir. Bunu yapabildiğimiz ölçüde demokrasi kültürümüzü daha ileri boyutlara taşıyabiliriz.

İyi hafta sonları…