Çocukluk çağlarımızdan itibaren hep yeni şeyler beklentisiyle hayatlarımızı sürdürüyoruz. Okul hayatımızın başarı geçmesi, iyi eğitimli olmak ve ileride kalifiye biri olarak iş yaşantısına dahil olmak gibi. Ancak çizdiğimiz pembe tablolar ve kurduğumuz hayaller çoğu zaman gerçek-leşmiyor. Karamsarlık illeti ve çevre baskısı adımlarımızı sağlam atmakta pranga oluyor bizlere. Yirmili yaşlarda hayat gerçekten taze ve ileriyi düşünmek için erken sayılan yıllar oluyor. Ayaklarımızın yere basmaya başlama zamanı otuzlu yıllara denk geliyor. Daha dün umuru-muzda olmayan bir çok hayata dair meseleler artık sıkıntımız hatta kabusumuz oluyor. İnsan olmak zor zanaat, hayata sıkı sıkıya sarılmak cesaret işi. Yorgun bir ruh haliyle sorunlarımıza çözük bulmakta bir hayli zorlanıyoruz.

Ancak, şunu unutmamak lazım umutlarımızı ve hayallerimizi canlı tutarsak yıkılmadan ayakta kalmayı başarabiliriz. Aile ve akraba ilişkileri de çok önemli kişisel ruh ve beden sağlığımız adına. Tek başımıza altından kalkamadığımız sorunları aile ve akraba desteği ile bertaraf etmek işimizi kolaylaştırır.

Bizi yoran, sıkıntıya sokan kişi ve kişilerden uzak kalmak ta güçlenmemize sebep olur. Kötü kişilerle bir arada olmak yerine az insan öz insan diyerek hayatımızdan çıkartabiliriz sorunlu kişileri. Umutlarımız yaşamımızın şekillenmesinde taze filizlenmiş fidanlar gibi olmalı…