Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 98'inci yıldönümünü coşkuyla kutluyoruz. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhuriyeti en güzel anlatan sözlerinden biri de “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” sözüdür. Atatürk, bu sözüyle cumhuriyetin sosyal devlet ilkesine, eşit vatandaşlık prensibine vurgu yapar. Gerçekten de öyledir. Somut bir örnek vermek gerekirse, Isparta İslamköy'de dünyaya gelen Süleyman Demirel, cumhuriyetin henüz ilk yıllarında köyünden teknik üniversiteye gidebilmişse ve bu ülkenin en tepe noktasına, Cumhurbaşkanlığı makamına kadar erişebilmişse bu, cumhuriyetin sayesindedir. O nedenle, cumhuriyetin bize sunduğu kazanımlara sıkı sıkıya sarılmalıyız.
Cumhuriyet, anlam itibarıyla yöneticilerin halk tarafından belirlendiği rejimin adıdır. Ama en az bunun kadar önemli olanı cumhuriyetin içinin neyle doldurulduğudur. Bugün Ortadoğu coğrafyasına baktığımızda adı cumhuriyet olan ama uygulama anlamında çağdaş cumhuriyet anlayışından çok uzakta olan ülkeleri görüyoruz.
Yüce Atatürk ise cumhuriyetin içini laiklikle, demokrasiyle, kadın haklarıyla, temel hak ve hürriyetlerle doldurmuştur. Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ülküsünü, henüz cumhuriyet kurulmadan, TBMM açılırken ifade etmiş, hedefinin parlamenter bir cumhuriyet olduğunu ortaya koymuştur. Sağlığında çok partili demokrasi denemelerinin yapılmasını sağlamıştır.
Bugün, cumhuriyetimizin yüzüncü yılına giderken Türk ulusunun her bir ferdine düşen görev, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak, siyasal ve ekonomik alan başta olmak üzere her alanda tam bağımsızlığını önceleyen bir Türkiye Cumhuriyeti felsefesiyle hareket etmektir. Toplumumuzun çok büyük çoğunluğunun bu düşüncede olduğuna eminim.
Türkiye Cumhuriyetinin sonsuza dek yaşaması ve yaşatılması dileklerimle…