Günümüzden 12.000–15.000 yıl kadar önce neolitik Çağ’da sürekli yerleşim yerleri kurulmaya başlandı. Sert taşların cilalanmasıyla birlikte balta ve keserler ve de pişmiş topraktan çömlekler yapıldı. Söz konusu gelişmeler sayesinde insan toplumları daha önce avlanarak, balık tutarak, yabani bitkileri ve meyveleri toplayarak elde etmeye çalıştıkları ihtiyaç duydukları besin maddelerini kendileri üretmeye yani tarım yapmaya ve hayvan yetiştirmeye başladılar (1).
Bir taraftan göçebe ve yarı göçebe hayat biçimi yaygınlaşırken diğer taraftan toprakla uğraşma uzmanlığı tam bir mesleğe dönüştü. M.Ö. 6000 civarında ilk yerleşik tarımcı köyleri ortaya çıktı (2).
Anadolu ve Suriye’ye egemen olan Hitit İmparatorluğu’nda tarım yapılan araziler saraya ve tapınaklara aitti. Gündelik hayatın önemli bir bölümünü tarım kaplıyordu. Bu yoğun ve önemli ekonomik uğraşın izleri günümüze kadar kalan tapu kayıtları, tarla ve demirbaş listelerinde görülmektedir. Güz mevsiminde toprak saban ve bir çift sığır ile sürülür ve tohum ekilirdi. Hitit kanunlarının önemli bir kısmı hububat ekimi, korunması ve saklanması gibi konularla ilgili hükümleri içermektedir (3).
Köylerin kendilerine ait tarım alanları vardı. Öncelikle buğday ve arpa gibi tahıllarla, bakliyat, üzüm, meyve ve zeytin üretilir, sığır, domuz, eşek, at, koyun ve keçi yetiştirilir ve arıcılık yapılırdı. Kimseye ait olmayan, işlenmeyen topraklar köyler arasında sınırı teşkil ederdi. Toprağa bağlı üretimi gerçekleştiren halkın köylerinden ayrılarak idarî, askerî ve dinî merkezlerde yaşaması söz konusu değildi (81).
Hitit toplumunda toprak sahibi olmanın bir yolu da kral tarafından kişilere toprak bağışlanmasıdır. Boğazköy/Hattuša arşivine bu amaçla hazırlanmış birçok “Arazi Bağış Belgesi” ele geçmiştir. Kral tarafından mühürlenen bu belgeler ile kişinin malını mülkünü çocuklarına ve torunlarına bırakabilmesi garanti altına alınmıştır (55).
Genellikle ürün olarak alınan vergiler Hitit ordusu için çok pahalı bir donanım gerektiren atlı arabalar ve arabalı savaşçıların temini amacıyla kullanılırdı. Ahmet Ünal, Hitit toprak düzeninin Osmanlı toprak düzeni ile benzerlik gösterdiğine dikkat çekmiştir (4).