Çarşıda, pazarda, sokakta, kahvehanede, lokantada herkesin öncelikli gündem maddesi ekonomi…
Hayat pahalılığı nedeniyle insanların morali bozuk, yüzleri asık… İnsanlar geleceğe güvenle bakamıyor. Her geçen yoksullaştığımız şu ortam nedeniyle yarınlardan endişe duyuyor. Benzine, motorine, elektriğe, doğalgaza, gıda ürünlerine, kısacası iğneden ipliğe her şeye fahiş zamların geldiği bu ortamda insanlar geleceğe nasıl umutla baksın ki?
***
Böyle bir ortamda endişelenmemek, güven duygusu içinde olmak ne yazık ki mümkün değil.
Evet, 2 yıl süren bir salgın atlattık. Bir yanımızda Rusya – Ukrayna Savaşı sürüyor. Dünyadaki bütün bu gelişmelerden ülke ve toplum olarak etkilenmememiz elbette düşünülemez.
Fakat bu olumsuz etkileri en aza indirmenin, süreci en az hasarla atlatmanın yollarını da mutlaka bulmamız gerekiyor. Bunu yapacak olanlar da devleti yönetme erkinde bulunan siyaset adamlarıdır.
***
Sayın Cumhurbaşkanı, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada Türkiye’deki sorunun enflasyon sorunu değil, hayat pahalılığı sorunu olduğunu söyledi. Devletin zirvesinden böyle bir tespit geliyorsa, her geçen gün çok daha can yakıcı hale gelen hayat pahalılığı sorununa karşı somut ve kalıcı çözümler üretmek olmazsa olmazdır.
Hayat pahalılığı sorununa çözüm üretilmediği müddetçe ne kadar ‘Ekonomi büyüyor’, ‘Büyüme rakamları yükselişte’, ‘İhracat artıyor’ tarzında açıklamalar yapılırsa yapılsın vatandaş bunu gündelik yaşantısında görmüyor, göremiyor.
***
Halk, ekonomide meydana geldiği ifade edilen bu büyümeyi ne zaman ki, çarşıda, pazarda, benzin istasyonunda, fatura ödeme merkezlerinde görüp hissederse, işte o zaman bir şeyler rayına oturmuş, toplum rahat nefes almaya başlamış demektir.
Halkın sosyal ve ekonomik kaygılardan arındığı, bu kaygıların en aza indirgendiği günleri yaşamanın özlemiyle…