“Bugün kullandığımız alfabelerin tamamı Fenike yazı sistemini temel almıştır...”

İnsanoğlu tarihin başlangıcından itibaren sesi temel alan harfler dizisi veya sese karşılık gelen bir takım semboller geliştirip kayıt tutmuştur. Bugünkü yazı sistemlerinin temeli olan bu çalışmalar sayesinde insanın dünya yolculuğu değişmeye başlamıştır.

İlkyazı Fırat ve Dicle havzasında MÖ.3000’lerde ortaya çıkmış Sümercedir. Sivri uçlu çubuklar ile kil tabletlere zirai ve ticari amaçla yazılan Sümerceyi antik Mısır’da gelişen hiyeroglif yazı sistemi takip etmiştir. Hiyeroglif metinler boya, tüy, kamış ve çubuklarla düz yüzeylere, papirüse ve parşömene yazılmıştır.

MÖ.2000’lerde Sami, Ön Asya, Yakın ve Uzak Doğulu topluluklar bu yazı sistemlerini bir adım ileri taşıyıp kelimelerin yerine ses yapılarına uygun hiyeratik alfabeler geliştirip idari, dini, askeri, zirai ve ticari metinler yazmışlardır[1]. Bu alfabeler, Çince dâhil karakteristik zorlukları nedeniyle kullanıldığı coğrafyanın dışına çıkamamıştır.

MÖ.1000'lerde denizcilikte ilerlemiş tüccar Fenikeliler (Kartaca) önceki yazılara göre çok daha kullanışlı, yüzlerce işaretin yerine yirmi iki harfli Fenike alfabesini icat etmiştir. Önceki yazı sistemlerinden evrilen Fenikece, denizcilikle geniş coğrafyalara yayılmış, basitliği nedeniyle insanlar arasında hızla genelleşip bugünkü alfabelerin temelini oluşturmuştur.

MÖ. 7’ci yüzyıldan sonra Antik Çağın düzen kurucusu ruhbanlar, aristokrat ve soylular ile tüccar ve köylüler arasındaki üretim ilişkileri yeni yazı sistemlerini tetiklemiştir. Fenike alfabesi varyantı Grek, Latin, Süryani, İbrani, Arami ve Runik alfabeler geliştirilmiştir.

Ege ve İtalya’daki kent okullarında felsefenin ortaya çıkışıyla birlikte siyasetten sanata, dinden bilime, devlet ve demokrasiye metafizik makaleler Grek ve Latin alfabesi ile yazılmıştır. Papirüse yazılıp rulo veya tomarlar halinde muhafaza bu metinler, yazı malzemelerindeki değişiklik nedeniyle yerini parşömen kodekslere bırakmıştır[2].

MÖ. 2’ci yüzyılda Roma İmparatorluğunun siyasi gücü ve egemenliği altına giren dünyada Grekçe ve Latince kullanımı git gide genişleyip yayılmış, hayatın birçok alanında yazılıp, okunur hale gelmiştir. Yahudi şeriatı eserlerin İbranice, Grekçe ve Aramice yazımı tamamlanmıştır. MS. 1’ci yüzyıldan itibaren Hıristiyan müellifler tarafından kutsal kitabın ilk örnek metinleri Arami ve Süryani alfabesi ile kaleme alınmıştır.

Antik Çağın sonlarında kavimler göçü ve Hun akınları yaşanmıştır. Roma önce ikiye bölünüp sonra yıkılmış ve kral devletleri kurulmuştur. Bu devletlerin neredeyse tamamında resmi konuşma ve yazı dili Latince kabul edilmiştir.

Hristiyanlıkta bölünme ve cepheleşmenin doruğa çıktığı MS. 2’ci yüzyıldan itibaren doğu ve batı kiliseleri arasında din savaşları patlak vermiş, yeniliğe kapalı skolastik düşünce tüm Avrupa’yı teslim almıştır. Düşünür ve sanatçılar engizisyon mahkemelerinde ya aforoz ile ya da yakılarak, uzuvları kesilerek, kemikleri kırılarak veya kızgın demirle dağlanarak cezalandırılmıştır.

MS. 6’cı yüzyıldan itibaren Erken Orta Çağ’ın Arabistan yarımadasında İslam dini doğmuştur. İslamiyet’in en erken metinleri Kur’an alfabesi ile yazılmıştır. İslam dünyasında MS. 10’cu yüzyıla kadar dinin dili siyasetin ayrıştırıcı dilinden ayrılıp İslam Hümanizması yaşanmıştır. Müslüman düşünürler edebi, tarihi, coğrafi, ilmi ve dini konularda yazdıkları Arapça metin ve çevirileriyle toplumsal dönüşüme öncülük etmişlerdir.

Geç Orta Çağın başlangıcı MS. 11’ci yüzyılda; İslam dünyası Haçlı sefer orduları tehlikesi ile karşı karşıya kalmış, Müslüman topraklarında Haçlı Krallık ve kontlukları kurulmuştur. İpek yolu ticaretiyle doğulu toplumların yazılı birikimi Avrupa’ya taşınmıştır. Bu dönemde; batılı yönetici ve soylular, aristokrat ve tüccarlar ile düşünürler sosyal çöküşlerini durdurmak için milli birlik kiliseleri kurup toplumsal barış köprüleri tesis ederken İslam dünyasında rivayetleri öne çıkaranlar; aklın, İslam dinine aykırı olduğunu öne sürüp, mezhebi taassubun baskıcı yöntemleriyle ilerlemenin önünü kapatmışlardır[3].

Geç Orta Çağ içinde dünya tarihini ve akışını değiştirecek optik, barut, ateşli silahlar ve matbaa bulunmuştur. İpek veya pamuk yerine selülozdan kâğıt yapılmıştır. Kalem ve yazı mürekkebi icat edilmiştir. Matematik, trigonometri, cebir, tıp, fizik, astronomi, denizcilik, meteoroloji, coğrafya ve edebi sahada Latin, Grek, Arap ve Fars alfabeleri ile kitaplar yazılmıştır.

MS. 16’cı yüzyıl pusula, dürbün, saat gibi aletlerin üretimine, coğrafi keşiflerin başlamasına tanıklık etmiştir. Yeni ticaret yolları bulunmuş, sömürgecilik ve misyonerlik faaliyetleri gelişmiştir. Latince kitaplar, dünyanın hemen her köşesine taşınmış, dünyanın kitapları ve yazı malzemeleri Avrupa’ya getirilmiştir. Avrupalılar, milli dil ve milli alfabelerine kavuşmuş, ilk defa İncil dâhil kendi özgün dillerinde yazılmış kitapları okumuştur. Paralı ekonomi, madencilik, hukuk ve eczacılık gelişmiş, üniversite ve bankalar ile birlikte merkantilist sistem kurulmuştur.

Bütün bu gelişmeler yazının gücü ile gerçekleşmiş, aklı ön planda tutan, kültürel uyanış özlemleri taşıyan, okuyarak öğrenen, hayatı sorgulayan yeni insan tipi doğmuştur.

***

Kaynaklar:

(i) Georges Jean, Çeviri Nami Başer, Yazı İnsanlığın Belleği, Yapı Kredi Yayınları,2018., (ii) Ahmet Arslan, İslam Felsefesi Üzerine, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2013.

Dipnotlar:

[1] Hiyeratik alfabe, Hiyeroglif yazının kısmen sadeleşmiş halidir.

[2] Kodeks, kitap ve defter şekline getirilmiş parşömendir. Kodekslerin arşiv ömrü kısıtlı olduğundan çok sayıda kitap ne yazık ki günümüze ulaşamamıştır.

[3] İslam dünyasının aydınlanma öncüleri İbni Rüşd ve İbni Haldun gibi isimlerin inanç ve akıl (Meşşaiye) ilişkisine karşılık Gazali’nin temsil ettiği ekolün temsilcileri vahiyde aklı reddederek nakilciliği savunmuş, Eşarilik akımıyla birlikte İslam uygarlığının çöküşü başlamıştır.