Recep Tayyip Erdoğan ve Turgut Özal gibi iki liderin Milli Selamet Partisi (MSP) geçmişi olması oldukça önemlidir. 1977 yılı Genel Seçimlerinde Turgut Özal MSP milletvekili adayı olur ancak seçilmez. Özal daha bürokrasideki görevine geri döner. O dönemde Milliyetçi Cephe hükümetini Adalet Partisi ile MSP ve MHP beraber kurarlar. Özal, ilerleyen süreçte 24 Ocak 1980 kararlarını hazırlayan teknik ekip arasında yer alır. 12 Eylül 1980 darbesi nedeniyle siyasi görevde olmadığı için siyasi yasaklılar içerisinde bulunmaz. Bir darbenin sonucunda Turgut Özal lider olarak ortaya çıkar. Erdoğan’ın lider olarak ortaya çıkmasında ise 28 Şubat post-modern darbenin etkisi yadsınamaz. Turgut Özal, uzun süre devlet bürokrasisinde görev aldığı için devleti ve sistemi tanımaktadır. Bu nedenle liderliği süresince devlet aygıtını oluşturan diğer kurumlarla pek çatışmaya girmez. Recep Tayyip Erdoğan’ın ise İstanbul Belediye başkanlığı dönemi hariç devlet tecrübesi yoktur. Bu nedenle liderliği süresince devlet aygıtını oluşturan kimi organlarla çatışmaya düşer. Bu çatışmalarda milletten yana tavır alarak çatışmaların üstesinden gelir. (Çiçek, Görüşme Tarihi: 18.01.2018). Öbür yanda 1971’den 1983’e dek süreçte demokratik seçimler sonucu tek başına iktidara gelen Turgut Özal liderliğinde Anavatan Partisi olur. Daha sonra Türkiye’de tekrar koalisyonlar dönemi başlar. 1991’de başlayan bu süreç 2002’de Ak Parti’nin iktidarıyla sonlanır. Özal ve Erdoğan’ın her ikisi de uzun koalisyon hükümetleri dönemlerinin başarısızlığı sonucu tek başına iktidara gelmeleriyle birbirine benzer. Özal, cumhurbaşkanı seçilir. Bu süreçten sonra Özal’ın partisi kabul edilen ANAP erir. Aynı şey Demirel’in Cumhurbaşkanı seçilmesiyle onun partisi için de geçerlidir. Erdoğan ise cumhurbaşkanı seçildikten sonra hiçbir zaman ipleri elinden bırakmaz ve partisinin dağılmasını veya erimesini engeller. En son yapılan anayasa değişikliğiyle partili cumhurbaşkanlığı sistemiyle Erdoğan’ın doğrudan partisine müdahalesi yasal hale getirilir. Özal ve Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı süresince halktan biri şeklinde bir algı oluşturdukları Demirel’in cumhurbaşkanlığı süresi içinde ise özellikle 28 Şubat sürecinde devlet yanlısı bir tutum sergilediği söylenebilir.
Erdoğan’ın Erbakan’dan daha çok Özal misyonunu yüklendiği söylenebilir. Ancak partinin kurulma aşamasında kısmen Erbakan yöntemi uygulanır. Erbakan, biz ve ötekiler şeklinde bir ayrıma gider. Kendilerinin dışında bütün partilerin birbirini benzediği iddiası içindedir. Ak-Parti isminde dahi ötekileştirdiği görülür. Ak-Parti’nin iktidara geldiğinde Türkiye’de ekonomik kriz yaşanmaktadır. Bankalar batmıştır. Yolsuzluk iddiaları vardır. ANASOL-M hükümeti işbaşındadır. Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi’nden oluşan bu hükümet Ak-Parti iktidarıyla biter. Erdoğan, partisine ak diyerek diğerlerini ötekileştirmiş olur. Yolsuzlukların ve yoklukların karşısında Ak-Parti bir umuttur. Bu durum, Erdoğan’ın Özal misyonuna tezat bir durum oluşturmaktan ziyade Özalsız ANAP’ın ne hale geldiği ile ilgili bir durumdur. Sonuç itibariyle seçmen de Ak-Parti ötekileştirmesini benimsemiş olacak ki DYP, ANAP, MHP, DSP gibi partilerin tamamını 2002 seçimlerinde meclis dışında bırakır.
Erdoğan ve Özal, iki lider de televizyonu siyasi yaşamlarında sıklıkla kullanır. Haber programlarında ve diğer şekillerle sürekli ekrana çıkan bu lider “İcraatın İçinden” “Ulusa Sesleniş- Millete Hizmet Yolunda” gibi özel programlar yapar. Özal, ANAP iktidarının neleri başardığını anlattığı İcraatın İçinden programında elinde kalemle çalışkan bir lider imajı çizer. TV1 ve TV2 şeklinde iki kanalda aynı anda yayına geçen program pek çok kişi tarafından izlenir. Çünkü o dönemde TRT bünyesinde sadece bu iki kanal vardır. Her iki liderin konuşmaları esnasında hangi konudan bahsediyorsa o konuyla ilgili insert görüntüler ekrana verilmektedir. Arka planda ise Türk bayrağı vardır. Her iki liderin bu programlarda yaptıkları konuşmalar analiz edildiğinde Türkiye, hak, millet sözcüğünü sıklıkla kullandıkları görülür. Her iki lider gerek mitinglerinde gerekse TV programlarında konuşmalarında inşallah, Allah’ın izniyle, Allah gibi dini referans içeren kelimeleri sıklıkla kullandığı tespit edilebilir. https://www.youtube.com/watch?v=Gbm0dyxK4Qs Erişim Tarihi: 28.09.2018). Turgut Özal’ın 1977’lerde siyasete atılmak için Nakşibendi Lideri Mehmet Zahit Kotku’dan icazet aldığı bilinmektedir. Kotku’nun vefatı üzerine onun yerine geçen Esad Coşan’ı sıklıkla başvuruda bulunduğu dile getirilir. Erdoğan ise İmam Hatip Lisesi Mezunudur. (Kıratlıoğlu, Görüşme Tarihi: 02.07.2016).
Temsil açısından Özal ve Erdoğan’ın birbirine benzediği görülür. Özal, döneminde Anadolu’nun geri kalmış bir ili olan Malatyalıdır. Kendisi okuyarak bürokraside yükselir. Daha sonra siyasette de yıldızı parlayarak başbakan olur. Çalışarak hangi noktaya gelinebileceğinin göstergesi olur. Özal da kitleler kendi özlemlerini ve umutlarını görürler. Aynı konu Erdoğan için de geçerlidir. Geldikleri nokta itibariyle her iki lider halka yakın durmayı bilir. Onların anlayacağı şekilde konuşur. Ona göre tutum içine girerler. (Zürcher, 2008, s. 412). Özal da Erdoğan da solu bölücüleri hamilik etmekle suçlar. 1980 öncesinde Demirel’in yaptığının biraz daha yumuşak şeklini bu liderde görebilir. Van mitinginde Sosyal Demokrat Halkçı Parti’ye (SHP) karşı Özal’ın çok sert ifade kullandığı bilinir. (Milliyet, 24 Ocak 1989, s.1-8). Demirel ise 1980 sonrasında sola karşı tavrını yumuşatır. Bunun neticesinde Erdal İnönü liderliğindeki SHP ile Demirel liderliğindeki DYP’nin koalisyon hükümeti kurarlar. Demirel için Özal Çankaya’nın şişmanıdır.
Turgut Özal döneminde İstanbul Boğazı üzerinden Asya ve Avrupa’yı ikinci kez birbirine bağlayacak olan Fatih Sultan Köprüsü açılır. Köprü, Avrupa’dan Asya’ya uzanan transit karayolu üzerinde kalır. Köprüyü ilk kez Özal kendi kullandığı arabayla geçer. Yanında eşi Semra Özal vardır. Özal eşine “koy bakalım bir kaset” der. Özal köprüden geçişi videoya alınır. Video İcraatın İçinden programıyla TRT’de döner. Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1980’lerin ortasına kadar 60 yılda Asya ve Avrupa iki kez bağlanabilirken Avrasya Tüneli, Marmaray, Yavuz Sultan Köprüsü gibi yatırımlarla Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında bu iki kıta 15 yılda 3 kez birbirine bağlanmış olur. İyi yönetilen yapı propagandası sonucu Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının uzunca yıllar devam etmesi bazı çevrelerce sürprizle karşılanır. Aslında bu durum bir sürpriz değil belli çalışmaların sonucudur. Sadece icraatlarıyla değil bu icraatlarını medya ile halka duyurabilen veya anlatabilen siyaset duayenlerinin politik arenada uzun süre varlığını sürdürdüğü görülür.