TRT ülkemizin ilk radyo ve sonra da Televizyon kuruluşu olarak yayın tekelini yıllarca elinde tutan bir kamu kuruluşu ve yayıncılığın duayen adı ve markasıdır.
Yıllarca bünyesinden bir okul gibi yüzlerce deneyimli haberci, programcı çıkaran TRT son yıllarda hayli eleştirler alan bir kurum haline geldi.
Üniversitede okuduğum yıllarda da bu kuruma duyduğum özel ilgi nedeniyle , İstanbul gibi bir metropol'ün bu dev yayın kuruluşunun oldukça sık içinde bulundum.Program yapımcıları ve spikerleri ile tanış oldum 70 li yıllarda.
Öncesinde de İzmir Radyosu ve 80 sonrası İzmir televizyonunda sık görüştüğümüz dostlarımızın programlarına konuk oldum.
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT), devlet adına radyo ve televizyon yayınlarını gerçekleştirmek amacıyla, 01 Mayıs 1964'te, özel yasayla özerk tüzel bir kişiliğine sahip olarak kuruldu. 1972'deki anayasa değişiklikleri ile kurum “tarafsız” bir kamu iktisadi kuruluş olarak tanımlandı.
TRT içinde yakın bir dinleyici olarak bulunduğum ve çalışanlarıyla yakın dostluklar edindiğim üniversite
yıllarımda gördüğüm , TRT bir medya okuluydu.
Bugün çoğu emekli ünlü Bülent ve Sebla Özveren , Ali Kocatepe , Ümit Tunçağ ,Hülya Tunçağ, Ayşe Keresteci, Tülay İlter Sunar, Halit Kıvanç, Mehmet Ali Erbil, Cenk Koray ,Seynan Levent gibi sunucu ve program yapımcıları TRT okulundan yetişme, beraber olduğum güzel insanlardı.
Rahmetli ÖZAL'ın başbakanlığı döneminde Uydu yayınlarının 1986'dan sonra, Türkiye'ye yönelik yayın yapan özel televizyonların ortaya çıkması, TRT'nin 1990 yılına kadar süren televizyon yayınları üzerindeki tekelini ortadan kaldırıldı.
1987 de Cem Uzan ve Ahmet Özal'ın ortak olduğu (Magic Box ) adlı Star 1 ile yasal olmasa da, ilk özel televizyon ve radyoculuk başlamış , 1992 yılında TELEON , sonrasında SHOW TV yayına başlamıştı.
Sırasıyla HBB (1992) Kanal 6 (1992) Flash (1992) Samanyolu, Cine 5, Kanal D (1993) ve ATV (1994)yayınları ekranlardaydı.
Televizyonun Tek kanallı olduğu yıllarda , evlerimizin baş köşesinde misafir, komşularımız ise her akşam TELESAFİR.
Aydın da yaygın olarak 70'li yılların başında izlenebilen televizyon yayınları ile telesafirlik , deyimi ulusal hayatımıza kazınmıştı.
Hiç unutmam artık gına gelen telesafirlik nedeniyle , televizyonlu evler kapılarını çocuklara kapatınca, rahmetli babam ilk siyah beyaz televizyonu eve getirdiği akşam , kendi evimizde bayram sevinci yaşamıştık.
İki üç gün içinde duyulunca, bu kez bizim ev telesafirlerle doluşmuştu..!
Bu konudaki Yılmaz Erdoğan'ın usta senaryosuyla VİZONTELE 1 ve 2 o yılların kesitlerini veren en güzel sinema örnekleriydi.
Ay'a ilk ayak basıldığı 1969 yılında , gecenin ortasında yapılan canlı yayını izlemek için ramazan misali sahura kalktığımızda 12 yaşındaydım.
O zamanlar haftada üç gün üçer saat , sonra da sadece akşamları yayınlanan programlar, zaman içinde gün boyunca yayınlanır oldu.
8 kişiden oluşan TRT Denetim kurulu o yıllarda yayınlanacak her şeyi denetler, sakıncalı bulduğu müzikleri, sözleri yayınlamazdı.
Uzun yıllar Cem Karaca şarkıları, nazım Hikmet Şiirleri, Yılmaz Güney filmleri yayınlanma izni verilmediğinden yasaklıydı.1977 yılında kurula çağrılan Timur Selçuk görevine son verildiği 1978 yılına dek ancak Türkiye' de ilk defa, Nejat Çetinok' un hazırlayıp sunduğu bir müzik programında, TRT yayınlarında, Nazım Hikmet şarkısı çalınma izni alabilmişti.
O yıllarda EUROVİSİON şarkı yarışmaları çok popülerdi.
1975'te bir rüya gibi başlayan Eurovision maceramız 2012de sona ermişti.
O yıldan bu yıla her yıl yarışmaya geri dönme sinyalleri verilse de bir türlü beklenen olmuyor, Türkiye Eurovision sahnesiyle buluşamıyordu.
Tam 8 yıldır kendi kendimize koyduğumuz bu yasak nedeniyle girmeye çalıştığımız Avrupa'dan uzaktık.
Oysa bu yarışmada 1. Kazandığımız yıl bile olmuştu.
Neden çekiniyoruz ki..?
Siyasetin etkisi mutlaka gözlense de,
Tanıtım adına milyarlara ülkenin Turizmi için yapılan reklam , milyon dolar ile ölçülemez.
Son yıllarda TRT her seçimde adeta şamar oğlanı.
Hele geçen yıl Osman Öcalan 'ın devlet eliyle ekranlara çıkarılması bardağı taşıran son damla oldu.
Her ne kadar özerk ve tarafsız bir kamu kuruluşu ise de, iktidarın atadığı bürokratlarla idare edilen TRT , seçimlerde tarafsız olmamakla suçlandı,
TRT bugün , tek kanallı günlerindeki tarafsız ve kamu yayıncılığının azaldığının göstergesi miydi..? Sorusunu gündeme getirdi son yıllarda.
Elbette 1950 öncesi tek parti dönemi gibi, tek kanallı TRT rakipsiz ve alternatifsiz , bir kurumdu.
Artık uydu yayını ile dünyaya ulaşan özel radyo TV sayısı 1200 ün üzerinde .
Askeri darbe yapsanız , eskiden tek kanal TRT'ye al koymanız yeterli iken, bugün o kadar yayın istasyonuna hükmetmeniz imkansız.
Zaten 15 Temmuz kalkışmasında da öyle olmadı mı..?
İşte be nedenle tek kanal dönemindeki TRT tekeli , serbest piyasa koşullarında olması gereken tarafsızlığından uzaklaştı.
Tarafsız olmadığı suçlamasıyla , bununda açıklanan siyasi konuşma yayın sürelerinin doğrulanan dengesiz ve iktidar lehine kayrımcılık nedeniyle sorgulanan TRT satılmalı mı , özelleştirilmeli midir.?
Her ülkede örneğin İngiltere de BBC bir devlet destekli yayın kuruluşu olmasına rağmen , eskiden bağımsız ve özerk bir kurum iken , bugün TRT gibi tek taraflı yayıncılık iddiasıyla gündemdedir.
Önceleri 1982 yılındaki Falkland Savaşı'nda, BBC dünya medyasına müthiş bir tarafsızlık örneği sergiliyordu .Savaşı hem İngiltere, hem Arjantin açısından yayınlıyor. Haberlerinde tarafsız bir üslup kullanıyor .
Ayrıca savaşta iki tarafın kaybı, yenilgisi ve üstünlüğünü eşit vermesi, başta dönemin Başbakanı Thatcher olmak üzere, bir çok İngiliz'in tepkisini çekmesine rağmen , BBC kuralını bozmadı.
Gelin görün ki aynı BBC , 2003 yılında Irak savaşında bu kez hükümeti desteklediğini açıkça gösterip kendi yarattığı efsaneyi, kendi bitiriyordu.
Medyanın savaşta tarafsızlığı tartışılır..!
Tarafsızlık iyi, güzel, ama nasıl ve nereye kadar.?
Her ülkede, uzun uzun tartışılması gereken bir konu, Ülkemizde de TRT ile gene gündem de..!
Geçtiğimiz yıllarda TRT çalışanları”” TRT MİLLİDİR SATILAMAZ açıklaması yapsalar da, sosyal medya mizahi olarak yanıtını hemen verdi.
“ŞEKER FABRİKALARI YUNANLI NINMIYDI..?” da satıldılar.
İşin özü , her ne kadar ANA MEDYA kavramı yerleşmiş ise de , artık medyada devlet destekli ama tarafsız olamayan TEK KANAL devri bitmiştir.
Bu nedenle tek kanal döneminde belki açıklanabilen TRT elektirk katılım payı serbest ve rekabet sistemi içinde artık kaldırılmalıdır.
Bu konuda anayasa mahkemesine bir başvuru yapılsa haklılık ortaya çıkacaktır.
TRT artık reklam alan , geliri olan bir KİT ve İktisadi kurumdur.
Vatandaştan zorla elektirk katılım payı adı altında bağış alınamaz..!
Serbest piyasa kuralları içinde TRT yi izlemeyenler bu katkıyı vermek zorunda değildir.
İzlemek isteyenler dahi, diğer kanallar için böyle bir zorunlu bağış bulunmadığından vermek zorunda değillerdir.
TRT zarar etse de, zaten genel bütçeden desteklenmektedir.
Yasasındaki yazılı olduğu gibi ÖZERK ve TARAFSIZ BİR KAMU İKTİSADİ KURULUŞU olması gerektiği halde , kendi yağıyla kavrulmaya alışmalıdır.
Ancak iktidarın etki alanı içinde kaldığı bir gerçektir.
Satılan , hatta kar ettiği halde elden çıkarılan KİT 'lerden farkı kalmamıştır.
Aksi takdir de, arpalık olarak kullanılmaya , siyasi yakınlara istihdam yeri olmaya devam ederek kamu zararı ve açığı artacaktır.
Diğer KİT ler devletin üzerinde bir yük olduğu gerekçesiyle satılırken , TRT 'nin de bir ayrıcalığı olmamalıdır.
Ama TRT neden satılmamaktadır..?
Çünkü her gelen siyasi iktidarın “ sesi “ dir..!
Diğer KİT lerden daha önemli ve etkilidir.
Ülke genelinde ve yerelde , Aydın Tekstil ve Nazilli Sümerbank nasıl gözden çıkarıldı ise ,TRT ' ninde aynı gerekçeyle kapatılmayıp, tersine sahip çıkılması , iktidarların siyasi çıkar ve beklentilerini sağlamak içindir.
Ama medya , dünyada hala 4. güç olduğundan, TRT ve Atatürk 'ün kurduğu AA bugün kuruluş amacının şartları artık kalmadığı ve kurulduğu yıllardaki gibi tekel olmasına gerek kalmadığı açıktır.
Bir çok özel TV ve haber ajansı kurulduğundan Medya sektöründe Devlet kuruluşu devleti elinde tutan siyasilerin ajansı konumuna gelmiştir.
Bu kurumlar unutulmamalıdır, kamunun MALIDIR.
Her iktidar döneminde “sahibinin sesi “ olmakla suçlanan bu kurumlar , yapılandığı zamandaki ihtiyaçlar ve ortamlar kalmadığından ve değiştiğinden tekrar masaya yatırılarak , serbest piyasa koşullarına göre yapıları güncellenmeli, daha fazla örselenmeden , yönetimi pek uygulanması mümkün olmasa da, ya tamamen özerk bir kuruma devredilmeli, yöneticileri atamayla değil, akademik ve liyakatlı kişilerden seçimle getirilmeli ya da devlet medya dan diğer KİT'ler gibi elini çekmelidir.
Aksi takdirde akibeti, zarar eden diğer KİT lerden farksız olacaktır.
SÖZÜN ÖZÜ :
İKİ KULAĞIMIZ VE BİR AĞZIMIZ VAR,
DEMEK Kİ KONUŞTUĞUMUZDAN İKİ KAT DAHA FAZLA DİNLEMELİYİZ.
MEHMET ÖZÇAKIR
P.K:110 EFELER – AYDIN
GSM : 0.505.8077828