Nüfus artıkça kayıtlar daha karmaşık hale gelmeye başladı. İnsanların kayıt için belli zamana ihtiyaç duymaktaydı. Saklanan bilgi, belli bir tasnif biçimine ihtiyaç duymaktaydı. Yoksa bilgi sadece karmaşa yol açacaktı. Özellikle insan yaşamını yakından ilgilendiren doğa olaylarını zaman algısı olmadan anlamak mümkün değildi.

Dünyada otuzuncu enlemler sürekli dinamik yüksek basınç yerleridir. Bu kuşakta alçalıcı hava hareketi görülmektedir. Bu nedenle yılın genelinde bu kuşakta hava çoğu zaman açıktır. Özellikle bu kuşakta yer alan Mısır önemli bir konuma sahiptir. Kuzey Afrika çöl kuşağında yer alan bu topraklar Nil nehriyle hayat bulmak-taydı. Bu nehir zaman zaman yükselip taşkın vermekteydi. Ekip biçen insanlar için bu nehrin yükselme zamanını bilmek oldukça önemliydi. İnsanlar ayının şeklindeki değişimi ile Nil vadisindeki suyun yükselmesi arasında bir bağ kurdular. Böylece ilk ilkel takvim ortaya çıktı. Takvimin bulunması tarım güvenliği için oldukça önemli olduğu kadar bu durum yazı ve belgelere tarih ve sayı verilmesinin başlangıcı kabul edilebilir. Bu tam bir devrimdi. Artık kayıtlar kolayca ulaşılabilirdi. Doğa olayları rahat anlaşılabilir, geçmiş daha doğru değerlen-dirilip gelecek tasavvuru daha net yapılabilirdi.

Nil taşkın verdikçe tarım alanlarının sınırları bozulmaktaydı. Arazilerin tekrar hesaplanması gerekmekteydi. Bu ihtiyaç geometrinin doğuşuna yol açtı. İlk ölçümler daha çok iplerle yapılmaktaydı. İnsan yavaş yavaş ölçümler sonucunda bilimsel genellemeler ulaştı. Ulaşılan bu kanun genellemeler sonra çıkarımda bulunmaya neden oldu. Matematiksel ve geometrik kurallar kimi zaman ölçümlerin kimi zaman çıkarımların bir sonucu olarak ortaya çıkmaktaydı. Kâtipler sınıfı yanında artık bilim insanları ayrı bir sınıf olarak belirmeye başladı. Bunlar Nil'in taşkın verdiği zamanda bozulan arazileri tekrar ölçüyorlar, kayıtlarla karşılaştırarak arazide istikrarı sağlıyorlardı. Geometri, astronomi, tıp gelişen diğer alanlardı. Emek türü çeşitlendikçe sınıflar iyice farklılaşmak-taydı. Kimi guruplar zenginleştikçe daha iyi barınma alanları istemekteydi. Mimarlık veya tasarım ortaya çıktı. Yönetici sınıf ise yapıların sadece fonksiyonel değil propaganda etkisinin farkına vardı. Bu nedenle devasa yapılar inşa kılındı. Mimarlar tasarlamakta öbür yandan bu dev yapıların ayakta durması için kiriş, kolon, kemer gibi taşıyıcı sistemlerin ne kadar yük taşıyabileceği hesaplanmaya başlandı. Mühendislik ortaya çıktı. Toplumda sınıflar belirginleştikçe hiyerarşik yapı iyice kendini hissettirdi. Yatay iletişimin yanında sıklıkla dikey iletişim görülmeye başlandı. Mısır'da başka gelişmeler de görüldü. İlk defa devlet eliyle rahipler sınıfı oluşturuldu. Tapınaklarda ayinler ritüel hale getirildi. Halk olanlardan memnun gibi durmaktaydı. Ancak dış savunmadaki açık hiç bir zaman fark edilemedi. Mısır ordusu: hançer, savaş baltası gibi silahlara sahipti. Silahların çoğu bronz denen alaşımından (dayanıksız) yapılmaydı. Suriyeli istilacılar: yay-ok, mızrak, kılıç gibi uzun menzilli ve etkili silaha sahiptiler. Silahların çoğu demirden yapılmaydı. Mısır'da her şey mükemmel gösterilirken belli bir konuda ki açığı kimse fark etmedi. Mısır, çöllerle ve denizlerle çevrili bir coğrafyada dış dünya ile iletişime kapalıydı. Bunun bedelini ağır ödedi. MÖ 1660-1580 arasında yaklaşık 120 yıl mısır Suriyeli istilacıların elinde kaldı. Ancak Mısır'ın kültürel devrimini yaşayanlar istilaya karşı direndiler. Libya sınırına çekilerek buradaki halklardan at topladılar. Hafif atlı arabalar yaptılar. Direnç yerini buldu MÖ 1580'de Nil vadisi istiladan kurtarıldı. Artık yeni Mısır'da güçlü ordu ve yayılmacı anlayış baş gösterdi. Terörü yerinde yok et ilkesi ilk kez uygulandı. Mısır orduları artık Suriye'de idi. Tarihte tespite göre ilk kez bir ülke diğer ülke toprağına terör bahanesiyle girmekteydi. 2001 yılı 11 Eylül olayları sonrası Amerika Birleşik Devletleri'nin Ortadoğu ve Afganistan'a askeri müdahalede bulunuşunun ilkel bir şeklini Mısırlılar gerçekleştirmişlerdi. .

20. yıl önce zincir marketler yoktu. Elbette zincir market kuracak sermaye o zamanda vardı. Ancak internet olmadığı ve uygun yazılım ve donanımlar geliştirilemediği için sermaye kontrol edemeyeceğini düşündüğü için zincir market açmayı düşünmemiş olabilirler. Aslında buna benzer olay 4000 yıl önce yaşanmıştı. Anadolu'ya kervan gönderen bir tüccarın en önemli sorunu bu ticareti kontrol edememekti. Mezopotamyalı Asurlular, Anadolu'ya geldiklerinde buradan aldıkları malın kaydını önce kile yazdılar, sonra daha pratik şeyler devreye girdi. O kil, malla beraber tüccara getirildi. Tüccar artık oradan ne kadar mal çıktığını bilmekteydi. İrsaliye faturanın ilkel haliydi bu. Aslında iletişim araçları toplumu, tarihi şekillendiren en başat güçtü.Mısır'ın Suriye başta olmak üzere dışa doğru yayılması aslında bu uygarlığın önce bölgesel sonra global (küresel) güç haline gelmeye çalıştığı şeklinde yorumlanabilir. Mısır dışa doğru yayıldıkça yeni değerler öğreniyordu. Artık mısır, Mezopo-tamya'dan, Eski Yunanis-tan'dan, Lübnan, Filistin bölgesinden bilim insanlarını ve tüccarları ülkesinde istihdam etmeye başlayacaktı. Bu durum daha sonra emperyalist özellikte tüm devletlerin temel karakteri olacaktır. Eski çağlarda Mısır bir Doğu Akdeniz uygarlığıydı. Hititler Küçük Asya'da oldukça etkiliydiler. Fenikeliler tüm Akdeniz'i saracak şekilde ticari ağa sahiptiler. Fenikeliler, Lübnan-İsrail-Filistin Amanos bölgesinde yaşarken Doğu Akdeniz uygarlığı şeklinde ortaya çıkar. Tüm Akdeniz dünyasıyla ticaret yapar. Bulunduğu ortamın doğal koşullarını iyi değerlendirir. Mısır ve Yunanistan ve Anadolu(Küçük Asya) bu minvalde oldukça önemlidir. Helen ve İslam uygarlıklar doğu ve batıyı kendi çatıları altında birleştirmekteydi. Medeniyetler birbirleriyle yüzleştikçe (iletişim)yazılı metinler çeşitlendi: Hukuk, tıp, büyü, astroloji, astronomi, edebiyat, insan bilgisi vb. alanlar veya konular yazılı metinlere girdi. Fenike-Yunan-Helen-Roma: Kültürel Transfer Alfabetik Yazının Gelişim Sırası – Latin Harflerinin Doğuşu Bunlar birbirleriyle iletişim halindedir. Farklı kültürlerle her biri yüz yüze gelmiştir. İslam Dünyası zengin bir coğrafya içerisinde doğmuştur. Coğrafya bir kaderdir. İslam dünyasının yayılma alanında Mısır, Filistin, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Suriye, Irak, İran vardı. Daha sonra Tüm Kuzey Afrika(Kartaca) vardı. Buradan Cebel-i Tarık'tan İspanya'ya geçtiler. İslam Medeniyetinin Ortaçağ İnkişafı coğrafi bir zorunluluktur. İslam Dünyasında toplumla iç içe medreseler yaygındır. Eğitim yaygın değildir. Ancak herkese açıktır. Bilgi gizlenmemektedir. Açıklık ilkesi ön plandadır. Kütüphaneler önemli görevler üslenmiştir. Manastır, kapalıdır. Bilgi toplumu kontrol adına gizli tutulmaktadır. İslam Dünyası'ndan bilgi aktıkça batı bunların büyük bir kısmını yasaklı düşünce ilan etti. İslam dünyasının ekonomik büyümesi ve sürekli batı egemenlerinin egemenliklerini sarsacak düşünceler üretmesi askeri çatışmayı kaçınılmaz kıldı. Avrupa egemenlerinin kendi alan hâkimiyeti için verdikleri bu mücadelenin adı haçı seferleridir.

Yazının kullanılmaya başlanmasıyla birlikte insanların gelecek tasarısı daha somut hale geldi. Kemiklerin üzerine gelecekte ne olacağı yazılmaktaydı. Bunlara kehanet kemikleri denmektedir.

Yazı en büyük propaganda aracıdır. İcadıyla birlikte yazı kâğıtla – taşla birleşerek hâkim olanın gücünü tasdikleyen en büyük araç olmuştur. Kitabeler bu açıdan araçtır. Hamurabi kendisi hakkında: “Babil'in, Sümer ve Akadların, bütün Amurru ülkesinin, dünyanın dört bucağının kudretli kralı Hammurabi…” Benze söylemler asırlar boyu devam etmiştir. Göktürk Kitabelerinde Türk Kağanı şöyle demekteydi: “Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle: Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki millet hep bana tâbidir. Bunca milleti hep düzene soktum. O şimdi kötü değildir. Türk kağanı Ötüken ormanında otursa ilde sıkıntı yoktur. Doğuda Şantung ovasına kadar ordu sevk ettim, denize ulaşmama az kaldı. Güneyde Dokuz Ersine kadar ordu sevk ettim, Tibete ulaşmama az kaldı. Batıda İnci nehrini geçerek Bunca yere kadar yürüttüm. Ötüken ormanından daha iyisi hiç yokmuş. İl tutacak yer Ötüken ormanı imiş. Bu yerde oturup Çin milleti ile anlaştım. Altını, gümüşü, ipeği ipekliyi sıkıntısız öylece veriyor. Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşakmış. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş”

Yazının devamı yarın...