Cafer Efe, 1866 yılında patlak veren ve bütün adayı bir kan gölüne çeviren isyandan takriben on yıl sonra Kandiye’nin Kolena köyünde mütevazi bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluğunu ve gençliğini yaşdığı yıllar, Müslüman Giritli Türkler için çok zor geçen karanlık yıllardı. Cafer bu dehşet yılları esnasında 1866 isyanında yşanan trajik olayları büyüklerinden dinleyerek ve yetiştiği yıllardaki akıl almaz cinayetleri görüp yaşayarak gençlik çağına ulaştı.
1897’de Vassos’un adaya çıkmasından sonra o güne kadar büyüklerinden dinlediği vahşet olaylarını hemşehrileriyle birlikte yaşamaya başladı. Korkunç cinayetlere tanık oldu. 1897 Yunan harbinin ardından kopacak derecede gerildi. 1898’de Kandiye’de İngilizlerin tahrikiyle kışkırtılan Müslüman kalabalığın karıştığı bir yağma olayı yaşandı. Bu arada her iki taraftan insanlar öldü. Mağazalar yağma edildi. Olayların ardında suçlu suçsuz, ayrım gözetilmeden onlarca Müslüman idam edildi. Avrupa’da bu idamları tasvip etmemiş, İngilizlerin bu misillemesini hoş karşılamamıştır. Bu olaylar sebep gösterilerek, 50.000 Türk göçe tabi tutularak imparatorluğun diğer vilayetlerine gönderilir. Adada tutunabilen 30.000 kadar Türk’ün büyük çoğunluğu ise şehirlerde yaşamaktaydı. Bağlarda tarlalarda çalışmak mahsül toplamak imkansız hala gelmişti. Bir zamanlarda yüzde 70’e varan Türk nüfusu o yıllarda yüzde 10’lara düşmüş bulunuyordu.
1898 yılının bir Pazar günü, Cafer Halazar tarlasında çift sürmekteyken, köyün Rum kabadayıları yanına gelerek Pazar gününün kutsal olduğunu ve çift sürmemesi gerektiğini ileriye sürerek kavga çıkarırlar. Münakaşa itişip kakışmaya, ardında da korkunç bir boğuşmaya dönüşür. Cafer, gürültüye pabuç bırakmayacak soydan, babayiğit, gözüpek, cesur ve her yirit Giritli gibi bıçak kullanmada usta biri olmasının yanında haklı olmanın da körüklediği bir öfkeyle saldırganlardan daha atik davranarak bıçağını çekip önüne gelene saplamaya başlar. Saldırganlardan birini öldürür, geriye kalanlarını da ağır yaralar.
Bu olaydan sonra oralarda barınamayacağını düşünen Cafer, tarlayı terk ederek eve koşar ve olanları yakınlarına iletir. Daha sonra arkadaşlarının yardımıyla Anadoluya gitmek üzere olan bir yelkenliye binerek Girit’i terk eder. Bodrum, Mudanya gibi birkaç yerden sonra Kandiyeli ve Sitiali Giritlilerinin yaşamakta olduğu Söke’ye gelir.
Cafer’in Söke’ye geldiği yıl (1897) ilçe merkezinde ve kırsalda durum pek iç açıcı değildi. Devlet otoritesi oldukça etkisizleşmiş, kendisini güvende hissetmeyen Müslüman halk diken üstünde ve tedirgin durumdaydı.
Söke ilçe merkezinden 50 km. uzaklıkta bulunan ve tamamıyla Rum’lardan oluşan Yoran Köyü (Didim) Rumları o günün zor şartları nedeniyle iletişim ve ulaşımdaki zorlukları kötüye kullanarak hükümet otoritesini önemsememekte, zenginleri Rum ve Türk eşkıyasını evlerinde ve damlarında barındırmakta, eşkıyaya sırtını dayararak mahalli karakolları basmakta, köylerine hizmet vermek için ayaklarına kadar gelen tahsildar, tapucu ve savcı gibi devlet memurlarına hakaret etmekte, jandarmaya kafa tutmakta daha da ileri giderek öldürmekteydiler.
Sisam Rum eşkıyası Söke ovasında cirit atmakta, yolcuları soymakta, Türk köylülerinin ve yörüklerinin hayvanlarını kaçırıp Sisam’a götürmekteydi. Türkler jandarma olmadan şehre gidemez olmuşlardı. Cafer Efe Söke’ye alışıp çevre edindikten sonra hemşerilerinin teşvik ve yardımlarıyla, kendisi gibi gözü pek hemşehrilerini bir araya getirerek çetesini kurdu. Yerli ve Sisimli Rum eşkıyasıyla mücadelede onlara yataklık yapan Rum beylerini tedirgin etmeye başladı. Cafer ve çetesi sayesinde Müslüman köylüler rahat nefes aldılar.
Çete reisliğini Cafer Halazkar kaptan yapıyor. Çoban Hüseyin, Vathi Petros Mustafa, Çendones Hasan Ağa, Meleke Mustafa, Mercan Ağa, Zinobubures Hüseyin Ağa, (donurca Hüsnü’nün dünürü), Dubaki (dubas) çeteyi oluşturuyordu.
Cafer Efe arkadaşları, kendilerince hemşerilerinin intikamını almakta, Müslümanların haklarını korumaktaydılar. İtalyan işgalinden önceki yıllarda Söke civarında barınan onlarca Rum eşkıyasını etkisiz hale getirdiler bir çoğunu da sürdürdüler. Sisam’a büyükbaş ve küçükbaş hayvanların kaçırılmasının önünü aldılar. Bu arada Rum beylerinden ileri gelen Rumlardan aldıkları haraçları fakir fukaraya dağıttılar.
1897-1898 Girit göçmenlerinden olan Cafer Efe ve çetesine mensup olanlar, Girit’te bizzat yaşayıp gördükleri trajik olaylar nedeniyle Rumlar’a çok büyük bir nefret ve düşmanlık beslemekteydiler. Bu birikimleri nedeniyle İstiklal Savaşı öncesi bölgelerdeki Rum çetelerine kan kusturmaları, Rum zenginlerini haraca bağlamaları, hatta zaman zaman çok acımasız olabilmelerinin nedeni vaktiyle Girit’te yaşayıp şahidi oldukları dehşet olaylarına dayanır.
Söke’de müstakil Akıncı süvari müfrezesinin komutanı olan Hüseyin Çavuş, Samson dağları, Çanlı (Davutlar) Darboğaz ve Karina tarafından dolaşmakta yerli Rum çeteleriyle Sisam’dan gelen Rum çetelerine göz açtırmıyordu. İtalyan işgalinden önceki günlerde (17 Mayıs 1919’dan önce) Cafer Efe çetesi, Hüseyin Çavuş’un müfrezesine her fırsatta yardımcı oldu. Gayri resmi olarak harekatlarına katıldı. Daha sonra işgal yıllarında yapılan karakol baskınları esnasında Hüseyin Çavuş’un Cafe Efe’nin yanında yer aldığı görülür. Yan yana kendi birliklerinin başında düşmana baskınlar düzenlemişlerdir. Hüseyin Çavuş müfrezesiyle Cafer ile beraber Germencik baskınına da katılmıştır.
19 Şubat 1919’da Söke’ye bağlı Yoran köyünde Rumlar bir ayaklanma başlattılar. Osmanlıların ağır baskılarına karşı başlatıldığı havası verilmek istenen ayaklanma sırasında bazı jandarma erleri öldürüldü. Osmanlı memurları ve aileleri işkence gördüler. Ayaklanma bazı çevre köylerine de yayıldı. Bu sırada daha çok geri hizmet birliği olarak görev yapan 57. Tümen’in karargahı Aydın’daydı. Ayaklanma bu tümenden gönderilen bir birlikçe bastırıldı. Yunanlılar işgali gerçekleştirmek için, Rumlarca başlatılan bu ayaklanmanın propagandasını yaptılar.
Bu olaydan üç ay sonra Kuşadası’na çıkan İtalyan birlikleri Selçuk’u da işgal ettiler. 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgal etmelerinin ardından İtalyanlar Kuşadası’ndan sevk ettikleri 200 kişilik bir kuvvetle Söke’ye girdiler.
Yunanlılar 26 Mayıs 1919’da Germencik, 27 Mayıs 1919’da Aydın’ı işgal ettiler. 1 Haziran 1919’da Aydın’da Kuvayı Milliye Teşkilatı kuruldu. Kuşadası’ndan gelen 200 kişilik İtalyan müfrezesi Söke’de ne lehte, ne aleyhte hiçbir şeye karışmadan oturuyorlardı. İtalyanların Söke’yi işgal etmesi yerli Rumları yeniden azdırmış, her türlü cürümü işlemeye başlamışlardı. Bu hava içinde 19 Haziran 1919’da Söke Heyet-i Milliyesi kuruldu. Birinci reisliğe, Ömer Ağazade Mehmet, ikinci reisliğe tütüncüzade üyeliklere de Ömer Ağazade Hasan, Hacı Ziya Beyzade İbrahim, Dava vekili Bekir Ali Kahyaoğlu Süleyman Tahir, Giritli ve Hacı Kazımzade Mehmet Feyzi Beyler seçildi. Başlarına Giritli Cafer getirildi.
Bu ilk müfreze 150 kişiden oluşuyordu. 19 Haziran 1919’dan itibaren Cafer Efe çetesiyle birlikte, Milli mücadeleye resmen katılmış oldu. Cafer Efe 57. Tümen Kumandanı Albay Şefik Bey’in kumandasında ve direktifiyle Yunanlılara baskınlar düzenliyordu. Yörük Ali Efe’ye destek olmak üzere zaman zaman Germencik üzerinden Aydın tarafına geçerek Yunanlılara baskınlar düzenliyordu.
Germencik baskını ise Yörük Ali Efe’ye destek olmak üzere, Albay Şefik Bey’in emriyle mülazım evvel Selim Efendi tarafında düzenlendi. Her iki subay baskın planını itinayla hazırladılar. Yüzbaşı harekatı Cafer Efe’nin müfrezesinden takip edecekti. Söke’den teker teker yola çıkan çete fertleri ayrı ayrı yollardan gelerek Karıngeçli Köyünde muhtarın evinde toplanmaya başladılar. Muhtarın evinde toplanan reis ve kumandanlar burada durumu müzakere ederek son kararlarını aldılar ve müfrezeler baskın verecekleri yerlere doğru gitmek üzere aralıklarla köyden ayrılmaya başladılar.
Cafer Efe, Vathi Petros Mustafa ve Çoban Hüseyin başta olmak üzere 80 kişilik Cafer Efe müfrezesi Germencik istasyonundaki Yunan karargahına doğru yola çıktı. Baskını gerçekleştirecek milis kuvvetlerinin tümü 200 kişi civarındaydı. Iraz köyünde birlik tekrar bir araya geldi. Burada atlar terk edildi. Plan yeniden gözden geçirildi. Son talimatlar verildi. Daha önce birçok savaşa katılmış ve Nizami harp tecrübeleri olan Petros Mustafa ve Candonez Hasan Ağa’ya bombacılık görevi verildi. Sabaha karşı henüz tan yeri ağarmadan müfrezeler istasyon civarındaki incir bahçesine vardılar. Birar birer kesiği atlayarak, istasyon binasını kuşatmak üzere ilerlemeye başladılar. Selim bey ile Mehmet Çavuş dikkatle istasyon binasını gözetliyorlardı. Mutat Yunan devriyesinin ortalıkta bulunmayışı gözetliyorlardı. Mutat Yunan devriyesinin ortalıkta bulunmayışı mülazının dikkatini çekti ve kuşkulandırdı. Mulazımın arkasında bulunan Mustafa mülazımın endişesinin yersiz olduğunu düşünerek emri beklemeden istasyon binasına doğru koşmaya başladı. Mustafa bina ile demiryolu arasındaki peronun başına gelince durdu. Hemen o anda ateş edilen bir makineli tüfeğin sesi duyuldu ve Mustafa elinde fırlatma fırsatı bulamadığı bomba ile beraber bulunduğu yere yığıldığı görüldü. Selim efendi göz açıp kapayıncaya kadar “beni koruyun!” diye haykırarak Mustafa’nın düştüğü yere doğru koştu ve henüz patlamayan bombayı istasyonun içindeki vagona doğru fırlattı. Ama o da vurularak Mustafa’nın yanına düştü.
Tuzağa düşürüldükleri ve yapacakları baskının Yunan’a bildirildiği kesin olarak ortadaydı. Uygulayacakları Yunanlılar öğrenmiş ona göre tedbir almışlardı. Artık müfrezeden sağ kalanların bir yolunu bulup çekilmeleri gerekmekteydi. Bu sırada Cafer Efe sürekli ateş edip, görebildiğini devirmekteydi. Cafer Efe müfreze çekilinceye kadar ateş ederek düşman oyalıyordu. Bunun üzerine Yüzbaşı yaralıları da alarak bahçenin derinliklerinde kayboldular. Cafer bu arada yanında duran Hasan Ağa’nın da çekilmesini istedi. Ama Hasan gitmek istemediği için tüfeği göğsüne dayardı. Yunanlılar, çetenin çekildiğine iyice kanaat getirdikten sonra Cafer’in bulunduğu çukura doğru ihtiyatla yanaşmaya başladılar. Ağır yaralı haliyle Cafer, bulunduğu yerden hala Yunanlıları devirmekteydi. Onbeş dakikalık bir zaman çetenin selamete ermesi için yetmişti. Efenin tek başına olduğunu ve tek başına kaldığını ve ağır yaralı olduğunu anlayan Yunanlılar, yaylım ateşiyle Cafe Efe’yi delik deşik ettiler. Yunanlılar onu öldürmekle yetinmediler. Kıvırcık kır saçlı, ince bıyıklı, bedenine çok yakışan başını hınçla keserek aldılar ve Atina’ya gönderdiler. Vatan için canını esirgemeyen kahramanlara Allah’tan rahmet diliyorum.
NOT: Bugüne kadar Cafer Efe ile ilgili eserler Samim Kocagöz’ün Kalpaklılar, Ali Ekrem Erkal’ın Girit adlı kitabından yararlanarak kaleme aldım.