“Önce ‘deha’ kavramı ile ‘askeri dehâ’ kavramı arasında benzerlik ve farklılıklar var mıdır sorusuna yanıt aradım; farklılıklar olduğunu düşünüyorum” diyor. Prof. Dr. Hikmet Özdemir. Şöyle ki; “askeri dehâ” savaş alanlarında ortaya çıkıyor ve sonuçları nedeniyle bir ordunun, bir ulusun kazanması ve yitirmesi gibi büyük kitleler açısından son derece yaşamsal konuları ilgilendiriyor. Küçümseme anlamında kullanmıyorum, heykeltıraşın veya bestekarın kendi alanlarında ortaya koydukları performans (verim gücü) fazlasıyla kişiseldir. Bu nedenle “askeri deha kavramını anlamak isteyenler kesinlikle “harp” veya “çatışma” alanında dolaşmak ve oralarda akıl yürütmek, düşünmek zorundalar. Ben kendi adıma Tıp Doktoru Rükneddin Ferit Olcaytuğ ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun veya onların çağdaşı pek çok Türk aydınının Clausewitz ve eseri ‘Savaş Üzerine’ hakkında uzmanlık derecesinde bilgi sahibi olduklarını sanmıyorum. Eğer askerlik mesleğinden olsalardı belki böyle bir tanışıklık mümkün olabilirdi ve bu monografileri nasıl bir şekil alırdı doğrusu merak ediyorum. Çünkü dehâ ile askeri dehâ arasında hayli önemli farklılıklar var her iki tanığımız da bunların iklim olarak uzağında bir yerde bulunuyorlar. Fakat gözlem güçleri ve tanımlama yetileri onların sonraki kuşaklara böyle iki başarılı monografi bırakmalarına yetiyor. Raslantı değildir; Clausewitz ünlü klasiğinde “harbin doğasını” anlatırken önce “askeri dehâ” kavramını açıklamıştır. Vurgulamak isterim ki “askeri dehâ” konusunda en başarılı anlatım onun tarafından kaleme alınmıştır. Clausewiz’e göre belli bir ustalıkta yürütülmesi gereken her özel çalışma, aklın ve ruhun özel yeteneklerine muhtaçtır. Bu özel yetenekler, yüksek bir düzeye çıkmış ve olağanüstü çalışmalarla kendilerini belli etmişlerse, işte bunları oluşturan akıl Dehâ’dır. Bununla birlikte akıl ve kavrayış güçlerinin yüksek askeri dehâda hangi ölçüde payı vardır sorusu da önemlidir. Yazar bunu harbin içinde geliştiği atmosferi oluşturan dört maddede açıklamıştır: Birincisi; harp bir tehlike alanıdır, o halde cesaret savaşanların her şeyden önce gelen niteliğidir. İkincisi; harp bedensel çabalar ve acılar alanıdır. Bunların altında ezilmemek, yok olmamak için vücudunun ve ruhunun, bunlara karşı insanı umursamaz kılan doğuştan veya eğitimle elde edilmiş belli bir güce sahip olması gerekir. Bu niteliklere sahip ve sağduyusunu kendine yol gösterici edinmiş insan, artık yetenekli bir harp aracıdır. Vahşi veya uygar halklarda bu niteliklere genellikle daha çok rastlanır. (=profesyonellik) Üçüncüsü: Harp belirsizlik alanıdır, harpte harekat üzerine yapılan şeylerin dörtte üçü, az veya çok büyük bir belirsizlik sisi içindedir. O halde harpte öncelikle sezgiyle gerçeği bulup çıkarmak için ince ve derinliğine içine işleyen bir zekâya gereksinme duyulur. (=geleceği seziş ve öngörü gücü.)