Kimliğinde islam yazıyor, ama nasıl bir Müslümanvuruyor, kırıyor, başını kesiyor, ateşe atıyor, telli boğuyor ve her seferinde“Allahuekber” diye bağırıyor. Sökeli polis Altıntaş’da Rus Büyükelçisiniöldürürken benzeri şeyler haykırıyor.
Bu nasıl bir Müslümanlıktır ki Kuran’ın hiçbirayetinde öldürün, vurun ve yakın demediği halde bunlar her türlü cürmüişliyorlar. Bu canileri kim yetiştirdi ve bu canilere insan katletme görevinihangi üst akıl verdi?
Din hürriyetinin bence bir çok değil, yalnız birdüşmanı vardır. O da tek kelime ile taassup (Radikal eğilim) taassup birkimsenin kendi inancından ve kendince hakikat kabul ettiği görüş ve kanaattenbaşka olan inanç ve kanaatlere ve bunları taşıyanlara karşı düşmanlık beslemekve onları boğup susturmaya kalkışmasıdır. İşte yalnız din hürriyetinin değil,umumiyetle vicdan ve tefekkür hürriyetinin amansız düşmanı budur. Taassupkelimesiyle ifade edilen bu düşmanlık kötü bir ruh hastalığıdır ve dini olduğugibi siyasi felsefi de olabilir.
Dini veya başka türlüsü olan her şekliyle taassubunkaynağı karacahilliktir. Hatta bundan daha kötüsü deliliktir. Çünkü hiçokumayıp kara cahil olan insan çok kere öyle ahmaktır ki, bilmediğini bilmez.Ne dediğini, ne yaptığının farkında olmaz. Çiğnediği hakikatleri, vurduğu,öldürdüğü, insanı acımaz ve görmez.
Hakikat ve hürriyet için karacahilden daha zalim vedaha tehlikeli bir ruh hastasıdır. Yani paranoya olmasa kendisini de öldürecekbombanın pimini hiç çeker mi (!)
Bu yüzden hakkı bilen ve samimi düşünen bir insanıntaassuba sapmasına imkan yoktur. Hakkı bilen bilir ki beşeri hakikatler hepizafi kıymet taşıyan şeylerdir. Düşününüz ki dün hak olan bugün batıldır. Bugünbatıl olan da mümkündür ki haktır. Akdeniz’in karşı kıyısında batıl olan, ötekıyısında haktır. Dağlar ve denizler bile hakikatlere sınır teşkil etmektedirve insanlar bir gün önce taptıkları putlara, bir gün sonra tükürmektedir. Onuniçin hakkı ile bilen kimsenin taassuba sapmasına ve kendi kanaatiniortaklaşmayanlara karşı düşmanlık gösterip kalkışmasına imkan yoktur. Böyle birhareket, gururdan, taassuptan ve felsefi olanına geçebilir. Bugün din ve vicdanhürriyeti düşmanı olarak dini ve siyasi iki türlü taassupla karşılaşmaktayız.Taassubun bu türlüsü de dindarların cahilleri tarafından başka meshep ve kanaatsahiplerine gösterilen düşmanlıktır. Tarih, bu kara taassup yüzünden akan nicemasum kanıyla maalesef lekelidir. Dini taassubun kabarttığı hırsla işlenenzulmü daha fazla anlatmaya hiç gerek yok.
Dini taassup dedim… Cahil dindarın kendini,akidelerini mutlak surette, hak ve başka akide ve kanaatlerin mutlak surettebatıl olduğuna inanmasından doğan bir karanlıktır.
Fakat din ve vicdan hürriyetinin düşmanı yalnız budeğildir. Bunun kadar siyasi taassupta bu hürriyetin düşmanıdır. Hatta dahakindar, daha zalim ve yıkıcıdır. Çünkü dini taassup da haspilikhakim olduğuhalde siyasi taassupta şahsi fayda his ve hırs hakimdir.
Siyasi taassup bir şahsın hayat ve cemiyet hakkındakendi görüşlerini mutlak suretle hak ve başkalarınkini batıl telakki etmesindenileri gelen cahilane bir düşmanlıktır. Ancak kitleleri coşturup hareketegeçirmek kolay değildir. Onun için siyasi taassup bir efsane yaratmaya busayede taraftar avlamaya mecburdur. Bu efsane ülkelere ve tekamül seviyesinegöre faşizm veya başka bir izim ehli kelime ile süslenen bir bayraktır.Kısacası dini taassup, kendisine inandırmak için devletten kılıç kuvveti vehizmeti isteyen tecavüzcüdür. Siyasi taassupta omuzlara daha kuvvetliçökebilmek için bütün hareketlerini, kendilerine görev veren üst akıllaraalkışlatmaktır. Radikalleşmiş paranoyaya karşı insanlık nasıl korunur? Çünküemperyalizm günümüz dünyasında cahil ve bir ruh hastası olan bu insanları maşagibi kullanmaktadır. Oryantalizmin (şarkiyatçılık) mitmeyen bir haçlı seferidüşüncesi vardır. Hıristiyan dünyası bin yıl önce askeri güçle islamın yaşadığıbölgelere seferler düzenlerken, günümüzde bunu islam topraklarını işgal etmedenyarattığı terör örgütleriyle cinayetler işlemekte, etnik grupları kışkırtarak oülkeleri bölüp parçalamaktadır. Irak ve Suriye’deki savaş bunun için yapılmışve Ortadoğuda İsrail’in geleceğini tehlikeye düşürecek bir devletin olmamasıiçin emparyalizmin büyük Ortadoğu politası uygulamaya konmuştur.
DİNE BAĞLI DEVLET SİSTEMİ
Ortaçağ Avrupasında ve yakın zamana kadar Osmanlıdöneminde yaşanan bu sistemde cemiyet içindeki bütün hayat ve münasebetler,uzaktan ve yakından ve dolayısıyla hep din ve kanunlarına bağlanır ve dininizam içinde cereyan, hukuk ve ahlak kanun, eğitim, hatta ilim ve sanat biledüşünce ve esaslara göre uygulanır ve memleket mabedin esaslarına göre idareedilir. Serbest fikir ve kanaatlere karşı koyu bir taassup zihniyeti içindeboğulup kalırdı. Tarihteki din ve meshep kavgaları, sunnilik, Katoliklik veprotestkanlık mücadeleleri hep devlet kuvvetlerine arka veren dini taassubuneseridir. Dine bağlı devlet sistemindeki bu taassup taşkınlığı kabına sığmayanbir kuvvetin bütün hayat ve münasebetleri din esaslarıyla çerçevelenmesindenistemesinden ileri gelir. Saltanat sevdasına kapılan din adamlarının ilmi veahlık kıymeti düşmüş ve gözlerini şahsı menfaat kaygıları bürümüştür. BugünMüslüman kimliğiyle cinayetler işleyen teröristler kadar acımasızdırlar. Hanefimeshebinin kurucusu İmam Azam Ebuhanife Abbasi Halifesi ELmansur’un kendisineısrarla teklif ettiği kadılığı reddetmiş ve bu yüzden zindana atılıp süreklidövülmüştür. Ebuhanife (Büyük islam dâhisi) memurlaşıp saltanat sevdasınadüşmek istememiş ve bu hususta örnek olmak istemiştir. Hallacı Mansur’un başınagelen felaket de dini taassuptan kaynaklanmıştır. Hallacı Mansur’u bir andaidam sehpasında sallandırsalar bu kadar eziyet çekmeyecekti. Ama dini taassupsahibi devlet idarecileri günümüzdeki teröristler taş çıkartırcasına Bağdatköprüsüne astıkları Hallacı Mansur’un her gün bir uzvunu keserek yaşamına sonvermişlerdir. Çünkü mabetten taşarak taassup karanlıklarına dalan ve devletkuvvetlerine arka verip saltanat sevdasına düşen din ister istemez serbestfikir ve kanaatlerin düşmanı kesilmeye mahkumdur.
Çünkü taassup ile terakki birbirinden nefret eder.Bunların birinin bulunduğu yerden diğeri hemen kaçar.
Siyaset Tarihimizde Söylenmiş İlginç Sözler
Dr. Yılmaz Karakoyunlu (Eski Devlet Bakanı)
Yılmaz Karakoyunlu bir televizyon kanalında ŞevketKazan’la(Eski Adalet Bakanı) hummalı bir tartışma içine girer. Şevket Kazan,Karakoyunlu’ya dili sürçerek sürekli ‘Sayın Akkoyunlu’ şeklinde hitap edinceKarakoyunlu: “Şimdi Sayın Kazan, ben de sizin soy isminizi Kepçe diye söylesemolur mu? Lütfen ismimi doğru söyleyiniz.”
Hasan Saka (Eski Başbakan)
1947 yılı sonlarında muhalefetteki Demokrat Parti’ninTrabzon’daki bir kongresinde hükümet eleştirilirken bir karar alınır. AslenTrabzonlu olan Başbakan Hasan Saka’ya şöyle bir telgraf gönderilir:
“Sen hemşerimizsin ama hükümet işleri iyi gitmiyor.Çekilmelisin.”
Saka’nın buna cevabı şöyle oluyor:
“Arzunuza göre çekildim. Tam 85 kilo 100 gramgeliyorum.”
***
Süleyman Demirel (Eski Cumhurbaşkanı ve Başbakan):
60’lı yıllar… Kıbrıs meselesi nedeniyle İngiltere’yleTürkiye’nin arası kötü... Tam da bu sırada Demirel İngiltere’ye ziyaretegidiyor. Dönüşte gazetecilerle arasında geçen diyalog ise şöyle:
-Efendim, neden İngiliz Dış İlişkiler Bakanı’nın elinisıktınız?
-Neresini sıkacaktım kardeşim?
***
Demirel başbakandır. 12 Ada konusunda Yunanistan ileyine sorun yaşanmış, karşılıklı kılıçlar çekilmiş. Ertesi gün kabine toplanmışve toplantı uzun saatler sürmüş. Dışarıda gazeteciler merakla yapılacak olanaçıklamayı bekliyor:
- Sayın Başbakan, Yunanistan Ege Denizi'nin bir Yunangölü olduğunu iddia ediyor. Cevabınız ne olacak?
- Ege bir Türk gölü değildir. Ege bir Yunan gölü dedeğildir. Ege zaten bir göl de değildir!
***
Demirel'in eski tayfasının bulunduğu bir ortamda birgazeteci sorar. Gazeteci: Sayın Demirel, Türkiye’nin durumunu tek kelimeyleözetler misiniz?
Demirel: İyi…
Herkes şaşırır, Demirel mevcut duruma iyi demiştirsonuçta ama devam eder, iki kelimeyle özetlememi isterseniz "iyideğil"…
***
Üniversite ziyaretlerinden birinde bir öğrenci Demirel’isıkıştırmaya çalışır.
- Türkiye’de yapılan her türlü işi sahiplenmek gibibir âdetiniz var…
- Sen nerede oturuyorsun?
- Niye ki? Kadıköy’de!
- Hah işte buraya her gün gelmek için üstündengeçtiğin köprü var ya
- Evet.
- Onu işte ben yaptım.
***
Gazeteci: Sayın Demirel, Yıldırım Akbulut(EskiBaşbakan) için ne düşünüyorsunuz?
Demirel: Bulut buluttur, bulutun akı da bulutturgarası da, binaenaleyh, üzerine gonuşmaya değmez.