Laiklik ilkesinin anayasaya girişinin üzerinden tam 84 yıl geçti. Saltanatın ve hilafetin kaldırılması, Medeni Yasa'nın kabulü, kadın hakları gibi pek çok köklü düzenleme, Türkiye Cumhuriyeti'nin laikleşme sürecinin kilometre taşları arasında yerini aldı. Anayasamızın ikinci maddesi 'Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir' der. Bu hüküm, anayasanın değişmez maddeleri arasındadır. Buna karşın bazı çevreler ısrarla laikliğin anayasadan çıkarılmasını savunuyor. Bunların en dikkat çekenleri arasında ise eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman bulunuyor.
***
Atatürk'ün koltuğunda, Meclis Başkanlığı makamında bulunan bir kimsenin bu düşüncede olması gerçekten üzücü.
Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhuriyet devrimi sayesindedir ki, nüfusunun tamamına yakını Müslüman olan bir ülkenin aynı zamanda laik demokratik kimliğe sahip olabileceğinin son derece başarılı örneğini vermiştir. Laikliğin 'dinsizlik' değil, din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olduğunu ortaya koymuştur. 'Anayasada laiklik olmamalıdır' diyenler, acaba mezhep temelli çatışmaların yaşandığı toplumlara mı özeniyor sorusunu sormadan edemiyorum.
***
Laiklik, ders kitaplarında çok yüzeysel biçimde 'din ve devlet işlerinin ayrılması' olarak tanımlansa da kapsamı bu tanımdan son derece geniştir. Elbette laik devlette din ve devlet işleri ayrı olmakla birlikte, laik kimliğe sahip bir devlet tüm inanç gruplarına ve mezheplere eşit mesafede durur. Belli bir dinin veya mezhebin mensuplarına ayrıcalık tanımadığı gibi, farklı din ve inanç gruplarına sahip olan insanları da ötekileştirmez. Laik devlet, din kurallarına göre kamu idaresinin şekillendiği bir devlet olamaz; din veya mezhep adına bir kesimin başka kesim üzerinde baskı kurmasına asla izin vermez. Din ve vicdan özgürlüğünün de yasalar önünde eşitliğin de yegâne güvencesi laiklik ilkesidir. İnanç özgürlüğünün, eşitliğin olmadığı bir toplumda demokrasiden söz edilemez. Bu yönüyle laiklik, demokratik bir rejimin ön koşuludur. Özetle laiklik, hangi görüşten hangi inanç ve mezhepten olursa olsun tüm vatandaşların bir arada huzur içinde yaşayacağı toplumsal bir barış kuralıdır.
***
Burada yeri gelmişken bir parantez açalım. Türkiye'de laiklik adı altında dini olan her şeyi toplumsal yaşamın dışına iten, laiklik adına yasakçılığı meşru gören başka bir gelenek var. Kanımca bu anlayış, laikliği 'dinsizlik' olarak gören anlayış kadar yanlış ve çarpık bir düşüncenin temsilcisidir. Çünkü laiklikte inançlara saygı esastır. Katı, otoriter, yasakçılığı esas alan bir laiklik anlayışının demokrasiye, kişisel hak ve özgürlüklere hizmet etmesini bekleyemeyiz.
***
Burada atlanmaması gereken önemli bir nokta da şu: İsmail Kahraman düşüncesindekiler ısrarla laiklik karşıtı açıklamalar yapadursun, kendi partisinden bile destek göremiyor.
Hatırlayacaksınız, benzer çıkışı AK Partili eski vekil Resul Tosun da geçtiğimiz günlerde yapmıştı. Tartışmalar üzerinde açıklamada bulunan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, laikliğin anayasadan çıkarılması gibi bir teklife AK Parti'nin sıcak bakmasının mümkün olmadığını vurguladı. Toplumun duymak istediği düşünce de budur.
***
Sözün özü, toplumumuzun ezici çoğunluğu siyasi düşüncesi, inancı, mezhebi ne olursa olsun laiklik ilkesinin demokratik bir toplum için ne denli önemli olduğunun bilincindedir. Bu millet, yüzüncü yılını kutlamaya hazırladığımız cumhuriyetimizin kazanımlarının kolay elde edilmediğinin farkındadır. Bu nedenle İsmail Kahramanların, Resul Tosunların ve onlar gibi düşünenlerin fikirleri 'marjinal' kalacak, hiçbir zaman çoğunluğun görüşü haline gelemeyecektir. Bundan eminim.