“BİR ADAM ORTAYI BULMAYI BİLMELİ

VE HER İKİ TARAFTAKİ

AŞIRILIKTAN OLABİLDİĞİNCE KAÇINMALIDIR.”


SOKRATES


ÖLÇÜLÜ OLMAK; korkmak, taviz vermek, taraf olmamak, gerektiğinde karşı çıkamamak, derin sulardan uzak durmak, kaçak dövüşmek, günü kurtarmak DEĞİLDİR. Neyin yanında, neyin karşısında olduğunun bilinmesidir. Aklın önderliğinde vicdanını dengeleyerek hareket etmektir. Her düşüncenin ve eylemin tüm sorumluluğunu üstlenerek ölçülü söz söylemek ve davranmaktır. Sözün özü; her zaman ve her yerde dengeli ve ölçülü olmaktır.

Kadim ezoterik öğretilerin tamamı aşırılıktan yana değildir. Duygu, düşünce ve eylemin hep dengeli olması önemle belirtilir. Pisagor da her konuda ölçülülüğü önermiş, hiçbir konuda uca gidilmemesini önermiştir.

O, aşırı erdemin bile kusur olduğuna inanmıştır. “Her şeyden aşırılığı kesip atmak için tüm çabayı göstermeliyiz” der.

“GERÇEK İNSAN” kendini öfkeye kaptırmayan kendi düşüncesinin tek doğru olduğuna inanmayan hareket adamıdır. “Başkalarını yenen kişi güçlüdür. Kendini yenen kişi kahramandır” diyor Lao Tse. Ölçülü olmak, kişinin kendini bilmesi, nefsini terbiye etmesi, her an davranışlarında aşırılığa kaçmaması anlamını taşır. Ölçülü olmak, tutkularını yenmektir. Bir anlamda yetkin, olgun, insan olmaktır. Sabır ve dayanmaktır.

HER ŞEYDE ÖLÇÜLÜ OLMAK; aklı başında “insan gibi insan”ın uyguladığı en önemli ilkedir. Böyle bir yaşam elbette zordur. Kitlenin kıvranıp arkasına bile bakmadan kaçtığı nokta ise budur. Her konuda zora gelemeyen çoğunluk rüzgârda bir oraya bir buraya savrulur. Oysa yaşı gereği sözü dinlenir (akil) birey tamamlayıcı ve uzlaştırıcıdır. Akılcı ve dengelidir. Aristoteles (Aristo), Antik Yunanistan’da yaşam sürdürmüş olan Yunan filozof ve bilgenin de belirttiği gibi: “GERÇEK İNSANIN yolu bilgece bir ölçülülük ve altın orta yoldan geçer, aşırılıklardan değil.”

Yine Antik Yunan filozofunu Demokritos da şöyle der: “Azınlık olan bilge insan, ölçülülük, öz denetim ve mutluluğun yolu olarak, zihnini geliştirmeye çalışırken, çoğunluk olan tensel insan, incelikten ve bilgiden yoksun olarak arzularının ve duygularının peşinde sürüklenir durur ve sonuçta topluma çok az katkıda bulunur.”