Edebiyata ve futbola tutkun bir muhabir-yazarın Latin Amerika notlarını okumuştum. Latin Amerika'da Şili, Arjantin, Uruguay, Bolivya, Brezilya, Meksika gibi ülkelerde incelemelerde bulunur, röportajlar yapar muhabir olarak. O sen sokaklarda ilginç görünümlerle karşılaşır. Edebiyatın devlerinin izlerini sürer, müzelerini gezer, nelerle karşılaşır nelerle…
İlgimi çeken notlarımı bir eğitimci' olarak sizlerle paylaşmalıyım:
“Elbette Latinler futbolla yatıp futbolla kalkıyorlar. Başka ülkeleri de futboldaki kahramanlarıyla tanıyorlar. Nasıl biz bir Dünya Kupası ya da Avrupa Şampiyonasında başka ülkelerin futbol yıldızlarını ezberliyorsak, onlar da bizimkileri öyle öğreniyor. 2002 kupasında dünya üçüncüsü olmamız ses getirmiş. Sokaktaki Güney Amerikalıların dilinden dört futbolcunun adı düşmüyordu: İlhan Mansız, Yıldıray Baştürk, Hasan Şas, Rüştü Reçber. Milyon dolarlar harcasak böyle bir reklam yapabilir miyiz? Futbolun gücü işte.
Arjantin'i en basit tanımıyla Borges'in, Evita'nın, Che'nin ya da Maradona'nın ülkesi olarak biliriz. Eşsiz başka kültürü de var. Tango... Halk bazen bir zaferi tango ile kutlar. Burası protest, romantik ve kültürlü bir toplum. Caddelerinde adım başı kitapçı ve çiçekçiye rastlarsınız." diyor notlarında yazarımız.
FUTBOLUN FİLOZOFU: MENOTTI
Arjantin'de basta Maradona olmak üzere yüzlerce futbol kurdu var ama muhabir –yazarımızın aklında Menottı vardır. 1978 Dünya Kupası şampiyonu Arjantin'in teknik direktörü. César Luis
Menottı, farklı bir karakter. Lakabı "El Flaco". Sıska demek.
Buenos Aires'te asırlar devirmiş bir binada mütevazı bir ofisi var. O binanın dökülen sıvasını sordum. Bu kentte en son yetmiş yıl önce binaların dışı nemli bezlerle silindi " yanıtı yazarımızı bu kente hayran eder. Düşünebiliyor musunuz, boya badana yok, nemli bezle dış cephe temizliği!
Yazarımız görüşmelerini şöyle anlatıyor:
“Masasının üstünde bir sürü kitap. Márquez'den Neruda'ya; Isabel Allende'den Llosa'ya kadar birçok yazarın kitapları dağınık durumda masada.
Önce bu kitapları sordum:
"Menotti çok mu okur?”
“Eğer kitap okumuyorsan yaşamıyorsun demektir. Baştan söyleyeyim, eğer kitap okumayan biriysen seninle röportaj yapmam, Söyle bakalım Márquez'in birkaç kitabını."
Bu söz üzerine yazarımız hayatına yön veren edebiyat tutkusunu perçinleyen kahramanlarını anımsar. İçinden Lisedeki, üniversitedeki 'kitap, kitap, kitap diye tutturan edebiyat hocalarım iyi ki varmış diye düşünür. Onlar olmasaydı Menotti karşısında büyük bir utanç yasayacaktım" der. Yazarımız Menotti'ye şu yanıtını verir:
“Yüzyıllık Yalnızlık, Kırmızı Pazartesi, Yaprak Fırtınası”
“Tamam tamam. Sorularını sormaya başlayabilirsin”
Muhabir - yazarımız sorularını sormadan futboldaki değişimi anlatmaya başlar:
"Futbol halktan koparıldı. Artık onlara ait değil. Yalnızca Arjantin'de değil, tüm dünyada böyle. Takımların halkları yok artık, izleyicileri var. Kulüpleri elli – altmış ya da yüz milyon euroya satın alıp içine üç yüz bin koyup gerisini kendisine alan yatırımcılar var. Bu çılgınlık!”
Yaşlı kurt, güzel oyundaki saf duyguların yitirilmesinden ve onun yerine gelen yalnızca para odaklı değişimde yakınır. Yine Menotti, "Sokakta oynanan futbol yok edildi, yoksul aileler de takımların alt yapı bölümüne ulaşamıyor. Çünkü maddi olanakları yok der.
Oysa mahalle maçlarından nice yıldızlar çıktı ama altın öyküyü futbolun kralı Maradona yazdı. Maradona, bulunduğu kentin arsalarında oynarken tozun toprağın içinde keşfedildi, sekiz yaşındayken. Büyüleyici öyküden sonra geldi."
Haksız mı? Hem de çok haklı.
Ee, Menotti'ye boşuna futbolun filozofu denmemiş. Kapatın gözlerinizi ve anımsayın çocukluğunuzu, mahalle maçlarını, tozlu topraklı sahalarda kan ter içinde oradan oraya savruluşlarınızı...