Geçen hafta Batı Karadeniz'den Aydın'da dönüşü Bolu, Adapazarı, Bursa güzergâhından yaptım. Ne zamandır Adapazarı il merkezine uğramamıştım. Bu vesileyle uğrayıp, birkaç mekânı gezme şansım oldu. Bunlardan birisi de 17 Ağustos 1999 depreminden sonra inşa edilen Deprem Kültür Müzesi'ydi. Müzede depremin ardından çekilen fotoğraflar, yaşamını yitiren vatandaşların isimleri, sergi stantları ile depremle ilgili diğer unsurlar yer alıyor. Deprem konusunda farkındalık yaratmak, yaşananlardan ders çıkarmak amacıyla inşa edilen müze, Adapazarı'na yolunuz düşerse mutlaka görülmesi gereken yerlerden.

Deprem, insanlık olarak ders çıkarmamız gereken bir doğal afet. Klişe haline gelen ancak gerçeği tüm hakikatiyle ortaya koyan cümle, deprem öldürmez, binalar öldürür sözüdür. Gerçekten de öyledir. Binlerce binanın yerle yeksan olduğu, binlerce vatandaşın yaşamını yitirdiği, yaralandığı, sakat kaldığı Marmara Depremi'nde, depremin vurduğu kentlerde bazı binaların ayakta kaldığına hepimiz tanıklık ettik. Bir bina yıkılırken, hemen yanı başında yer alan başka bir binaya hiçbir şey olmamıştı. Bu da doğru zemin seçiminin, kaliteli malzeme kullanımı ve işçiliğin ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

***

17 Ağustos depreminin ardından yapılarla ilgili yasa ve yönetmeliklerde olumlu anlamda pek çok değişiklik oldu. Depremin vurduğu kentler adeta yeniden kuruldu, Anadolu'da pek çok kentte depreme dayanıksız olduğuna karar verilen kamu binaları yıkılıp, yerlerine yenileri yapılmaya başlandı. Bunlar muhakkak olumlu gelişmeler. Ancak yeterli midir diye soracak olursak kesinlikle yeterli olmadığını söyleyebiliriz.

Geçen yıl 30 Ekim'de meydana gelen İzmir depreminde 100'ü aşkın vatandaşımızı kaybettik. Eğer 17 Ağustos'tan gerekli dersler çıkarılmış olsaydı, aradan geçen 20 yılı aşkın sürede sağlıklı bir kentsel dönüşüm yapılıp, gerekli önlemler tam anlamıyla alınmış olsaydı belki o vatandaşlarımız bugün aramızda, hayatta olacaktı.

***

1999 sonrası yapılan binaların depreme daha dayanıklı olduğu kesin ama ya 99 öncesinde yapılanlar? Bu konuda ciddi bir çalışma içine giriliyor mu dersiniz? Kentsel dönüşüm konusunda bile yeterince başarılı olduğumuz söylenemez. Yurdun dört bir yanında yüz binlerce, hatta milyonlarca vatandaş depreme dayanıksız konutlarda yaşamaya devam ediyor. 'Bana bir şey olmaz' kabilinden umursamaz bir yaklaşımla hareket edildiği müddetçe şiddetli bir deprem sonrasında ne gibi acıların yaşanacağını tahmin bile etmek istemiyoruz.

Bu nedenle yönetici konumunda bulunanlardan sade vatandaşa kadar herkes, deprem riski konusunda üzerine düşeni yapmalı. Toplumumuz 17 Ağustos benzeri acıları bir daha yaşamamalıdır.


Kalın sağlıcakla…