Dün, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin 41'inci yıldönümüydü. Pazar günleri yerel gazeteler yayımlanmadığı için 12 Eylül konulu yazımı bugün sizlerle buluşturmak istedim.

12 Eylül denince aklımıza gelenleri şöyle bir anımsarsak, 'Bizim çocuklar başardı', 'Asmayalım da besleyelim mi?' sözleri ile idamlar, tutuklamalar, fişlemeler, siyasi yasaklar geliyor akıllara. 12 Eylül'ün emperyalist niteliği, tartışma götürmez bir gerçek. Çünkü o tarihe kadar her gün onlarca kişinin “sağ – sol çatışması” adı altında yaşamını yitirdiği Türkiye'de her ne hikmetse olaylar, bıçakla kesilir gibi son bulmuştu. Sonrasında ise 1983'e kadar kendini millî iradenin ve toplumun üzerinde gören 12 Eylül cuntası ülkeyi yönetmiş, şeffaf zarflarla gerçekleşen anayasa değişikliği oylamasında, Kenan Evren ve onun zihniyetindekilerin getirdiği anayasa, yüzde 92 gibi bir oranla kabul edilmişti.

***

Evren zihniyetinin bir diğer çarpıcı özelliği de, “Atatürkçülük” adı altında Atatürkçü düşünce sistemine en büyük zararı vermeleridir. Atatürk'ün kurduğu parti CHP dâhil, siyasî partilerin kapatılması, Atatürk'ün kurumları Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu'nun işlevsizleştirilmesi, felsefe derslerinin içinin boşaltılması hep Evren zihniyetinin uygulamaları arasında olmuştur. İşte bu nedenledir ki, Türki-ye'de Atatürkçülüğe en büyük zararı verenlerin başında Evren zihniyeti gelmektedir. Türkiye'de 12 Eylül öncesi vatandaşın gündeminde olmayan pek çok sorun, 12 Eylül'den sonra gündeme gelmiş ve bunların birçoğu adeta kronikleşmiş kimliğe bürünmüştür.

***

12 Eylülcüler, kendileriyle farklı kafa yapısında olan akademisyenleri üniversitelerden uzaklaştırmışlar, bilim yuvalarının yönetsel ve mali özerkliğini de yerle yeksan etmişlerdir.

Geçmişini bilmeyen milletler, geleceğini sağlıklı bir şekilde tayin edemezler. Bu nedenle, demokrasinin kesintiye uğratıldığı 12 Eylül başta olmak üzere bu müdahalelerin arka planı hakkında fikir sahibi olmalı, demokrasinin bir daha kesintiye uğramaması için çaba harcamalıyız. Bu konuda yönetici konumunda olanlardan tutunuz da sade vatandaşlara kadar herkese görev ve sorumluluk düşüyor.

***

Bir kez daha vurgulayalım: demokrasi ekmek kadar, su kadar, hava kadar gerekli bir olgudur. Demokrasiye dört elle sarılalım. İşbaşına gelen iktidarların halkoyuyla gelip, halkoyuyla gitmesi gerektiği fikrinden sapmayalım. Türk milletinin demokratik birikimine yakışan duruş budur.