“Bıktım bu çocuktan! ,“Çocuk mu? Allah korusun!”,“Küçük canavarlar bunlar.” Bu ve benzeri yakınmaları çevrenizden sık sık duymuşsunuzdur. Çocuklarla anlaşmak nedense bazılarına çok zor gelir. Kanımca, onlar “Sabırla koruk, helva olurmuş.” atasözünün içeriğini önemsememişler. Kendilerinin de bir zamanlar çocuk olduklarını unutmuşlar.

Çocukluk nedir bilir misiniz? Öyküdeki gibidir.

İki kişi iddiaya girmişler. Biri, “Ben çocuk olsam bakamazsınız.” Diğeri, “Ben sabırlıyım, bakarım” demiş. Biri çocuk olmuş. Diğeri de onun bakıcısı. Çocuk olan başlamış ağlamaya. Sormuş öteki, “Ne var?” “Süt istiyorum.” Demiş çocuk olanı. “Tamam. Kolay”. Getirmiş. Al sana süt. İçmemiş çocuk olanı. Çocuk olan biraz sonra yine ağlamaya başlamış. Bu sefer de “Bal isterim,” diye tutturmuş. İddialı bakıcı olan kişi getirmiş balı. Çocuk olan bakmış, ama yememiş. Bir süre sonra yine ağlamaya başlamış. “Yine ne var?” diye sormuş bakıcısı. “Sütle, balı karıştırın öyle içeceğim,” demiş. Karıştırmış bakıcı olanı. “Al, iç bakalım”. Demiş. İçmemiş öteki. Biraz sonra yine ağlamış çocuk olanı. Bakıcısı sinirlenerek sormuş. “Yine ne var?” Çocuk olan, “sütle balı ayırın, öyle içeceğim” demiş. Bakıcının sinirden ne hale geldiğini ve iddiayı kaybettiğini söylememe gerek yok.

Çocukluk işte budur. Çocuk eğitiminin başında her şeyden önce sabır gelir ve hoşgörü gelir.

Çocukları spor, halk oyunları, tiyatro, kitap okuma, resim, müzik gibi alanlara yönlendirmezseniz, bitmek bilmeyen enerjilerini nerede harcayacaklar? Onlara uygun yeterli oyun alanları da olmadığı için, sokak aralarında arkadaşlarıyla bağıra-çağıra oyun oynarken harcayacaklar enerjilerini elbette.

Çocukların gürültüsünden bıkanların söyledikleri bir söz vardır. “Çocuklar görülmeli, ancak duyulmamalı”. Bilenler için, evin “Altın top”larıdır çocuklar.”

Torunları bir süre kalmak için yanlarına gelen dede ve nineler, çok sevinirlermiş. Ama torunları gittiklerinde daha çok sevinirlermiş. Torunlarıyla anlaşmakta zorlanan dede ve nineler için söylenmiş olsa gerek bu söz.

Çocuklarla anlaşmak çok kolaydır. Onlarla konuşurken, bir zamanlar “çocuk olduğumuzu unutmamamız, çocukluk günlerimizi hatırlamamız” yeterli olacaktır.

Anlaşmak, karşılıklı eşit şartlarda, görüşmekle başlar. Ama “göz göze, diz dize.” Sizler yetişkin olarak çocuklarla konuşurken, onlara yukarıdan bakarsanız, onlar üzerinde olumsuz bir egemenlik kurmak istediğiniz kanısına varırlar. Oysa çömelerek onlarla – göz hizasında - konuşmayı hiç denediniz mi? Çoğumuz bunu yapmayız. Oysa anlaşmak için ilk şart budur. Bir deneyin. Miniklerin çok hoşuna gidecek bu şekilde konuşmanız. Kendilerinin önemsendiğini düşüneceklerdir.

Bir misafirlikte bir kişi bizden daha yüksek bir yerde oturarak, bizimle konuşsa, ne hissedersiniz? Çocuklarla iletişim kurarken, onlara sırtımızı dönerek konuşmamızın, ne derece yanlış olduğunu hiç düşündünüz mü? Onları “adam yerine koymadığınızı” gösterirsiniz. Merak etmeyin çocuklar her şeyi anlar.

Çocuklarla anlaşmak isterseniz, ikinci kuralı unutmayınız. “Çocuklara yetişkin muamelesi yapınız ama onlardan çocukça davranışlar bekleyiniz” Çocuklarla konuşmak için öncelikle – ortak ilgi alanlarını bulunuz – ve sözü fazla uzatmadan, onlara öncelik vererek, sizinle iletişim kurmasını sağlayınız. Kullandığınız dil, seçtiğiniz kelimeler onların seviyelerine uygun olmalıdır. Beden dilini de kullanmayı unutmamalısınız. Sıkıldıklarını hissettiğinizde de, onlarla “oyun oynama” seanslarına geçiniz. Ama bir şartla, çoğunlukla “oyunda yenilmesini bileceksiniz”. Ama hissettirmeden. Yoksa iletişim bir süre sonra kopar.

Dedeler ve ninelerin, torunlarıyla çok iyi anlaşmalarının, her iki tarafın da birbirlerini çok sevmelerinin nedenini hiç merak ettiniz mi? Bir dede olarak söyleyeyim. “Her ikisi de aynı yaşta olurlarmış da ondan”. Boşuna dememişler. “İnsanlar yaşlandıkça, çocuklaşırlar.” diye.

Dede ve nineler torunlarının ilgi alanlarını, sabırla ön plana çıkardıkları için, her ikisinin de ortak ilgi alanları olur. Evlatlar, anne-babalar için “kabuklu ceviz” imiş. Torunlar da “ceviz içi” imiş. Neden acaba? Nineler ve dedeler torunlarını evlatlarına göre neden daha çok severler dersiniz? Evlatları “anapara” ya, torunları da, anaparanın “faizi” ne benzetenler de var. Faizler daha mı tatlı olur?

Yetişkin olarak, çocuklara kendinizi sevdirmek için uğraşmayınız. Onlar sizi davranışlarınızla – örnek alarak - severler. Bu kadar basit.

Okul öncesi çağdaki çocukların eğitiminde, çevreyle daha iyi uyum sağlamaları, ev ortamının dışında, paylaşmayı ve arkadaşlığı öğrenmeleri ve el becerilerinin de geliştirilmesi için, “ana sınıfları”na veya kreşlere gönderilmelerinin önemini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Çocuk sosyal çevrede arkadaş edinmeyi, oyuncak ve eşyalarını paylaşmayı, insanlarla iletişim kurmayı, karşısındakilere, nasıl davranacağını, büyüklerine saygılı olmayı ve küçüklerine sevgisini vermeyi öğrenir.

Çocuklarla anlaşmak isterseniz, bir de şunu deneyin. “Kendinizi onların yerine koyun”. “Onlar gibi düşünmeye çalışın.” Göreceksiniz sizinle daha iyi anlaşacaklar. Kanımca, çocuklar kendilerine değer verdiğinizi gösterdiğinizde, sizinle çok daha iyi iletişim kurarlar.

Çocukların yarının büyükleri olacaklarını hatırdan çıkarmadan, “Çocuk işte !” demeden, öğrenmek istedikleri konularda, size saçma sapan gelse de, saatler süren sorularını – bıkmadan, sabırla – yalan söylemeden, yanıtlamanızı öneririm. Onlara iyi örnek olarak, sevgiyle yaklaşmak, kolayca anlaşmanızı sağlar.


Sevgiyle kalın. Saygılarımla.

Ali İhsan ÖZÇAKIR

MEB. Emekli Bakanlık Başmüfettişi.