Yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın neresinde olursa olsun ana muhalefette veya muhalefette bulunan partilerin yegane hedefi iktidar olmaktır.

Siyasi partiler bu amaç doğrultusunda söylem geliştirir, program ve politikalar hazırlar. Bunları topluma aktarıp, seçmeni ikna edip sandıktan oy olarak geri dönüş almayı hedefler.

Türkiye’nin ana muhalefet partisi CHP’ye baktığımızda 2010’da bir lider değişikliği yaşandığını görürüz. O gün CHP kongresinde “Ecevit kasketi” takarak kürsüye çıkan ve CHP Genel Başkanı seçilen Kemal Kılıçdaroğlu, “Yeni CHP” kavramını ortaya attı.

***

Bu kavram, gerek CHP içerisinde gerekse de ülke kamuoyunda çok tartışıldı. Kimileri bunu “yenilenme ve değişimin gereği” olarak gördü. Bazı CHP’liler ise “parti ideolojisinden uzaklaşma” olarak yorumladı.

Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde 2011, 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 ve 24 Haziran 2018 seçimlerine giren CHP, ana muhalefet konumundan bir türlü kurtulamadı, iktidar umutları başka bahara kaldı.

***

Fakat bir noktada hakkını teslim etmek gerekir ki, Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP, 2019 yerel seçimlerine ittifak çerçevesinde toplumda karşılığı olan adaylarla girdi. Bu sayede İstanbul ve Ankara başta olmak üzere pek çok büyükşehir belediye başkanlığını CHP’nin adayları kazandı. Bu gelişme, Kılıçdaroğlu’nun hanesine artı yazan cinstendi.

Şurada birkaç ay öncesine kadar Kılıçdaroğlu’nun liderliğini üstlendiği CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı’nın “psikolojik üstünlüğü” vardı. Toplumun geniş kitleleri Millet İttifakı’nın iktidara gelebileceği fikrini benimsemişti.

Ancak şimdi geldiğimiz noktada toplumda aynı inanç ve kanaat devam ediyor mu diye soracak olursanız işte orada kuşkularım var.

***

Örneğin Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz günlerde yaptığı ‘başörtüsü’ çıkışı CHP tabanında hayal kırıklığı yarattı. Partide söz sahibi olan isimler, bunu kamuoyunda açık açık dillendirmese de çevremde konuştuğum CHP’lilerde ciddi bir tepkinin olduğunu görüyorum.

CHP’ye oy veren seçmen kitlesinin tamamına yakını CHP’yi “Atatürk’ün partisi” olarak gördüğü için tercihini bu partiden yana kullanır. Onlar için Atatürk ilkeleri, cumhuriyet kazanımları, laiklik başta olmak üzere devletin temel nitelikleri “kırmızı çizgi” niteliğindedir.

Hal böyleyken CHP Lideri’nin ve kadroların laikliği ve cumhuriyet kazanımlarını hedef alan girişimler karşısında “cılız tepkiler” vermesi, Genel Başkan’ın geçmişte yaptığı “Laiklik, tehlikede değildir” türünden açıklamaları, CHP tabanında karşılık bulan türden değildir.

***

Şu bir gerçek ki, CHP’nin “sağcılaşarak”, “muhafazakârlaşarak” oy oranını artırma düşüncesi hayalperestliğin ötesinde bir anlam taşımaz. İnsanlar, aslı dururken taklidine oy vermez. Bunun geçmişte örnekleri çoktur.

Tabii bu demek değildir ki, CHP bu ülkenin muhafazakâr insanlarının hassasiyetlerine saygı göstermesin… Elbette tüm vatandaşların tercihlerine saygı duymak esas olmalıdır. Ama bunu yaparken birileri incinecek kırılacak diye Atatürk’ten, laiklikten, cumhuriyet kazanımlarından söz etmekten kaçınmak, tutarlı bir politikanın yansıması olmaz, olsa olsa “oyun havasına göre davul çalmak” olur.

Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çağrısı da kanaatimce yersizdir. Bu ülkeyi çok partili demokrasiye geçilen 1950’den beri kaç defa CHP hükümetleri tek başına yönetmiştir de toplumla helalleşme çağrısı yapılmaktadır? Bunun bir karşılığı yoktur.

***

Kurucu değerlerinden, tutarlı ideolojik çizgisinden uzaklaşan bir CHP’nin başarıya ulaşma şansı imkânsıza yakındır. Vatandaşın gerçek gündemi başörtüsü falan değildir. İşsizlik, hayat pahalılığı başta olmak üzere ekonomik ve sosyal problemler vatandaşın birinci gündem maddesinde yer almaktadır.

***

Manzara böyleyken yapay gündemlerle, siyasal iktidarın eline koz veren çıkışlarla bir yerlere varmaya çalışmak boş hevestir.

Bu ve benzeri nedenlerle CHP yönetiminin şapkasını önüne koyup düşünmesi, seçim sathına girme arifesinde olduğumuz şu günlerde izledikleri politikaları gözden geçirmelerinde büyük yarar vardır. Yoksa CHP açısından 2023’ün de hüsran olması sürpriz olmayacaktır.

Kalın sağlıcakla…