Her canlı için doğumla ölüm arasındaki değişken bir süreç yaşam dediğimiz şey. Mavi sineklerin ömrü 1 – 2 saat, okyanus midesininki 507 yıl. Biz insanların ömrü ise 256 yıl yaşayan Li Ching – Yuen gibi istisnalar bir yana ortalama 79 yıl.

Tüm canlılar arasında aklıyla yaşamına yön verebilen, zamanlı dünyayı değiştiren tek canlı da insan.

Bugün hâlâ mağaralarda yaşamıyor, taş ve sopalarla avlanmıyor, çıplak gezmiyorsak bundan.

Doğmak ölüme doğru uzanan yolda attığımız ilk adım. Önemli olan bbu yolda insanca, insana yaraşır biçimde ilerleyebilmek. Bu yaşamın fiziksel yanı; bir de manevi yanı var: O da sevenlerimiz yaşadıkça anılarak yaşamak. Kimimiz sevenlerimiz bizi anımsadıkça yaşayacağız anılarda. Kimimiz yaşamımız boyunca insanlığa katkılarımız, yaptığımız iyilik ya da kötülüklerle var olacağız başkalarının yaşamlarında hiç ölmemişçesine.

İnsanın gönlü hep yaşamaktan yana. Bu yüzden ölümden sonra bir yaşam olup olmadığı insanları hep düşündürmüş. Sır çözülünceye kadar sürüp gidecek bu merak. Ama öldükten sonra az veya çok anılarda yaşamak olası.

Bu da ancak yaşarken bireysel vicdanın uyanışıyla mümkün.

***

İnsan yozlaşmış bir toplum içinde vicdanının sesini dinleyip yeniden var olabilir mi?

Yaşamı anlamlı kılan, insanların sahip olduğu kişisel ve toplumsal değerlerdir. Adalet, ahlâk, özveri, barışseverlik, vatanseverlik, alçak gönüllülük, yardımseverlik, hoşgörülülük, dürüstlük, vefa paylaşmak, saygı, namus, güven, arkadaşlık, merhamettir insanı insan kılan; gelecekte de anılarda yaşatacak olan… Bütün bu bizi insan yapan değerleri vicdanımıza danışarak yapabiliriz.

YAŞAM VE ÖLÜM

Ölüm, yalnız insanlar için söz konusu değil; devletler de ölüp yok olurlar. Devletlerin yaşamaları da kendilerini var eden ulusların, halkların, ulusal değerlerine sahip çıkmamalarına bağlı. Bu değerlerin başında da dil ve tarih bilinci gelir. Asırlar önce söylemiş Konfüçyüs: “Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez” diye…

Bunun için kuruldu Atatürk’ün direktifiyle Türk Dil Kurumu.

Avrupalıların ders kitaplarında biz Türkleri istilacı bir kavim olarak nitelemelerine karşılık, bunun böyle olmadığını; en eski çağlardan beri Türklerin uygarlığa ne gibi katkıları olduğunu kanıtlamak için kurulda Türk Tarih Kurumu.

Toplum olarak kendimizle, içine düştüğümüz açmazların nedenlerini cesaretle sorgulamanın üstesinden gelebilmeyi başarabildiğimiz için mümkün olabilirdi dilini, kökenini unutmuş; içten içe çürüyen Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden laik, halkçı ve demokratik bir cumhuriyet ülküsü var edebilmek.

Bireylerin kendilerini dönüştürmeleri pek kolay değildir ama toplumları dönüştürmek oldukça zor. Nedeni de değişime, bilinçsizce direnmeleri, toplumu oluşturan bireylerin kendileri için neyin iyi, neyin kötü, neyin yararlı, neyin zararlı olduğunu kolaylıkla kavrayamamaları. Neden? Toplumlar, bireyleri, değişim ve dönüşümü kolay kolay içselleştiremezler de ondan.

Halkımızın önemli bir çoğunluğu geçmişte de günümüzde de hâlâ anlayıp kavrayamadı Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının yurdumuzu nasıl insanüstü bir çabayla esaretten kurtardığını, Atatürk’ün padişahlığını ilan edip keyfine bakacağı yerde halkını düşünüp, neden Türkiye Cumhuriyeti’nin (ilelebet payidar olabilmesi) sonsuza değin yaşayabilmesi için gecesini gündüzüne katıp çalıştığını. Anlayamadı, halkımızın bir kısmı, kulluktan kurtulup vatandaşlık aşamasına ulaşmanın ne demek olduğunu. Bunu henüz başaramadık. Ama başaracağız, buna inancımız tam… Genç kuşaklar umut veriyor ulusumuza.

Şairimiz Halim Yağcıoğlu şiirinde şöyle seslenir:

ATATÜRK’TEN SON MEKTUP

Siz beni hâlâ anlayamadınız,

Ve anlamayacaksınız çağlarca da,

Hep tutturmuş “yıl 1919, Mayıs’ın 19’u diyorsunuz,

Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övüyorsunuz.

Mustafa Kemal’i anlamak bu değil,

Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

………………………………………………

………………………………………………


Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız,

Laboratuvarlarda sabahlayın,

Kahvelerde değil,

Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar,

Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar.

………………………………………………..

………………………………………………..