Her yıl 14 Mayıs’ta Türkiye Çiftçiler günü kutlanıyor. Bu günün kutlanmasına hiç itirazım yok. Ama 14 Mayıs 1950’de ilk hür seçimlerin yapıldığı tarihtir. 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti iktidara gelmişti.
Yapılan seçime neden hür dediğime gelince, bu tarihten önce yapılan milletvekili genel seçimleri açık oy ve kapalı tasnif sistemiyle yapılıyordu.
Türkiye 1946 yılında geçti ve bu seçim açık ay ve kapalı tasnif usulü ile yapıldığı için bir çok şaibeleri beraberinde getirdi. İyisi mi, olayları daha iyi anlatabilmek için çok partili döneme geçtiğimiz tarih olan 1946 yılına dönelim.
Esasında tarihin hiçbir dönemi bir sütun yazıyla anlatılmaz. Demokrasiyi de basite indirgeyemeyiz. Şüphesiz ki 1950’de ilk hür seçimleri yapmak yeni Türkiye için bir devrimdir. Ancak devrimin demokrasi ayağı 27 yıl niye gecikti?
CHP tek parti olarak 27 yıl iktidarda kaldı. Batı dünyasının tavsiyesine uyularak 1946’da çok partili sisteme geçtik. CHP’nin rakibi, henüz yeni kurulan Demokrat Parti olmuştu. CHP hükümeti, seçime bir yıldan daha fazla bir süre olmasına rağmen erken seçim kararı aldı ve 21 Temmuz 1946’da milletvekili genel seçimleri yapıldı.
Türkiye 2. Dünya Savaşına girmemişti. Ama savaşın kötü etkileri, yaşamın her anını etkilemeye devam ediyordu. Savaş nedeniyle erkeklerin çoğu silah altına alınmış, tarımsal alanda üretim durmuş ve ekmek karne ile satılmaya başlanmıştı. Büyük-küçük toprak sahibi demeden hükümet, çiftçinin sırtına büyük yükler yüklemeyi sürdürüyordu. Devlet memurları, tarlada ürün bir karış iken, bu tarlanın ne kadar ürün vereceğinin tahminlerini yapıyor ve öşür vergisi yapılan tespitle netlik kazanıyordu ve ilgili memur çiftçiye “öşür ambarına şu kadar ürün teslim edeceksin” diye tebligat yapıyordu. Bu usulden çiftçiler çok mağdur oluyorlardı. Bazen devlete verecek kadar bile ürün üretemeyen çiftçi başı derde girmesin, diye dışarıdan satın alarak devlete borcunu ödüyordu. 18 liralık yol parası da aile reisleri için başlı basınç bir sıkıntı idi. Bu parayı ödemeyen aile reisleri, borçlarını taş ve tuğla ocaklarında çalışarak ödüyorlardı.
Devleti ise CHP yönetiyordu. Halka göre devlet acımasızdı. Bu inanış, doğru bir tahmin değildi. Ama yaşanan koşullar, böyle bir kanaati gündeme getiriyordu. İşte Türkiye, yaşanan bu koşullar içinde 1946’da Demokrat Partinin kurulması ile CHP hükümeti baskın bir seçim kararı aldı. Erken seçim kararı, DP’yi sıkıntıya soktu. Ama yine de Türkiye’nin çok partili sisteme geçmesi demokrasi umutlarını yeşertti. Kısacası ülkenin önünde yeni ufuklar açılmıştı.
Ancak gerçek halkın düşündüğü gibi değildi. Bugün bile demokrasiyi içine sindiremeyen bir toplum, 1946’da kurulan çok partili sisteme nasıl adapte olurdu? Fethi Okyar’ın serbest cumhuriyet fırkası, bunun en canlı örneğidir. Halkın çoğunluğu çok partili demokratik sistemin nasıl bir yönetim şekli olduğunu bilmiyordu.
Toplum yapımız çok farklıydı. Bir taraftan büyük çiftliklerde birşeyler üretemeyen toprak ağaları alt tabakada küçük toprak sahipleri, hiç toprağı olmayan, ama çiftçilik yapan köylüler ve ticaret erbapları.
Memurlar ise orta tabakayı temsil ediyordu. İmtiyazlı bir sınıftı. Yeri geldiğinde vatandaşı devlet dairesine sokmayan, azarlayan, karneyle ekmek almak için kuyrukta bekleyen vatandaşların haklarını gaspedercesine sıranın önüne geçebilecek kadar imtiyazlı bir sınıftı memurlar. Halk polisten de çok korkardı. Polis, halkın oturduğu bir kahveye girmeye görsün, herkes ayağa kalkar, polis işaret verince otururlardı.
1946 yılında çok partili düzene geçildiğinde toplum yapımız ve düzenimiz böyleydi. Halk, bu düzenin değişmesini istiyordu ve Türkiye’de kutuplaşmanın temelleri 1946’da atıldı.
DP yıldırım hızıyla seçime girdi “yeter söz milletindir” sloganı ile bir seçim kampanyası başlattı. Genel kanaat, DP’nin seçimi kazanacağı yönündeydi. Ama halkın unuttuğu bir gerçek vardı. Açık oy, kapalı tasnif usulü ile yapılan bir seçimi, DP nasıl kazanırdı?
1946 yılında Adnan Menderes’in milletvekili olduğu bir dönemde Aydın genelinde çok hareketli günler yaşandı. Ancak CHP iktidarı DP’ye teslim etmeye hazır değildi. Seçimden bir ayı geçkin sürede yapılan resmi açıklamada DP’nin 55, CHP’nin 395 milletvekili kazandığı açıklandı. Öyle bir sonuç ki, Adnan Menderes bile Aydın’dan değil, Kütahya’dan milletvekili seçilmişti. O yıllarda milletvekilleri, seçilebilmeleri garanti olsun diye birkaç ilden aday olabiliyorlardı. Seçimden sonra Türkiye, çok çalkantılı günler yaşadı ve kutuplaşmanın temelleri, bu seçimlerde atıldı. 1946 seçimleri Türk tarihine şaibeli bir seçim olarak geçti ve DP’liler, 1950’de yapılan seçime kendilerini hazırladılar.
27 yıllık CHP hükümeti, yapılacak seçimden hiç umutlu değildi. Ülkenin 1938’den sonraki yaşadığı süreç, halk tarafından beğenilmiyordu. Özellikle demokrasiye uygun olmayan seçim kanunu, tek parti döneminde yetişmiş aydınlar sayesinde demokrasiye uygun hale getirildi. 14 Mayıs 1950’de yapılan milletvekili genel seçimlerinde DP, iktidara geldi.
14 MAYIS’TAN SONRA
DP, iktidara gelince hiç vakit geçirmeden Türkiye’de yol yapma seferberliği başlattı. Henüz Aydın-İzmir yolu bile inşa edilmemişti. Patikamsı bir yol vardı. Kışları hiç çalışmıyordu ve Aydın’ı İzmir’e bağlayan karayolu 1956’da yapıldı. Aynı günümüzde olduğu gibi bir inşaat seferberliği başlatıldı. Hazinede yıllarca biriken tonlarca altın bozdurularak bir ithalat furyası da başlatıldı. İleri batı ülkelerinde üretilen traktör, otomobil, otobüs, motorsiklet ve bisiklet markaları, ülke coğrafyasında yerini aldı. Ama 1954’e gelindiğinde devlet hazinesi SOS vermeye başladı. Sıkıntıyı gidermek için 1957’de genel seçimlere gidildi. Ama değişen hiçbir şey olmadı. Plansız bir dönemin faturası yalnız DP’yi değil, vatandaşı da sıkıntıya sokmuştu. CHP ile DP arasındaki kutuplaşma ise zirveye ulaşmıştı. Partililerin kahveleri ve alışveriş yaptıkları yerler bile ayrıldı. ABD ile aramızda bir sorun vardı. Amerika, “Size 350 milyon dolar kredi veririm, vermesine de ilk şu petrol yasasını çıkarın” dedi. DP 1959’da petrol yasasını çıkardı. Ama ABD verdiği sözü tutmadı. Bunun üzerine Adnan Menderes, Fatih Rüşte Zorlu ve Hasan Polatkan, Amerika’ya gitti. Ama Türkiye ABD’ye süresi 80 yıl olan petrol imtiyaz hakkı vermesine rağmen 350 milyon dolarlık krediyi alamadılar ve üç devlet adamımız, “Sizin vermediğiniz krediyi biz Rusya’dan alırız” diyerek yurda döndüler. Bu tehdit sanki bir ölüm fermanı imzalamıştı. DP’nin idare ettiği devlet ise büyük bir ekonomik krizin içine sürüklenmişti. Kötü akıbet ise, 27 Mayıs 1960’da tecelli etti. Yassı Ada’da kurulan mahkeme çok sayıda milletvekiline idama mahkum etti. Ancak sadece asılan üç Amerika yolcusu Adnan Menderes, Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan oldu.
Bu demokrasi şehitlerine yüce yaradandan mağfiret diliyorum. Ruhları şad olsun.