15 ve 16. Yüzyılda Rönesans, Reform ve Coğrafi Keşifler Avrupa’nın siyasal, sosyal ve ekonomik yapısını hızla değiştirir. Yeni kıtalardan kahve ve tütün Avrupa kıtasına ve Osmanlı topraklarına girer. Osmanlı’da kahvehaneler, Avrupa’da ise Coffe Shoplar açılır. Üretimden kopmuş ya da koparılmış Osmanlı köylüsü veya tebaası kahvehaneleri miskinlik yeri olarak kullanır. Avrupa’da ise Coffe Shoplar fikirlerin özgürce tartışılabildiği alanlar olur. Avrupa adına 18. yüzyıla filozoflar ya da aydınlanma çağı denmesinin alt yapısında yatan gerçek budur. Coffe Shoplar modern toplumların göstergesi iken kahvehaneler çürümüş bir toplumun bir temsilidir. 17. Yüzyılda Osmanlı devlet organlarındaki bir arıza diğer sağlam organlara da sirayet ederek tam bir sistem tıkanmasına neden olur. Toplumsal yapının çürümesi, Osmanlı ekonomisinin temelden çatırdamasıyla ilgilidir. Sadece toplum çürümez şanlı Osmanlı ordusu artık sefere çıkmak istememektedir. Osmanlılar sürekli harp kaybetmektedir. 1699’da başlayan toprak kayıpları asla durdurulamaz. Ordu talim yapmamaktadır. Kışlaya gitmeden maaş alanlar vardır. Pek çok asker o günün en karlı işi kahvehane işletmektedir. Yeniliklere karşı üstelik ordu direnç göstermektedir. Orduda yenilik yapmak isteyen padişahlara karşı onlar ayaklanmaktadır. Kendi çocuğunun tahta gelmesini isteyen pek çok şehzade anası bunlarla işbirliği yapmaktadır. Yeniçeri artık padişah öldüren ordudur. Yeniçeri’yi kaldırmak isteyen Genç Osman dramatik şekilde 1622’de katledilir. Sultan III. Selim kargaşa ve düzensizlikten bıktığı için yeni kuracağı ordunun adını YENİ DÜZEN(Nizam-ı Cedit) kor. Bu ordu gelişip serpilmeden III. Selim tahtan indirilir. Tekrar tahta çıkarılır endişesi ile daha sonra canına kıyılır(1807). İstanbul’daki en büyük tarihi yapılardan Selimiye Kışlası, III. Selim’in tamamlayamadığı yeni ordu projesinden kalan devasa bir izi olarak bugün bile karşımızda durmaktadır.

Bütün bunların sonucu, Osmanlı’nın yıkılacağı bellidir. Bununla ilgili Avrupalıların kendi aralarında yaptıkları ilk büyük toplantı 1814’te gerçekleşen VİYANA KONGRESİ’DİR. Osmanlı hasta adamdır. Ölecektir. Onun mirası nasıl paylaşılacaktır? Paylaşma planlarının oluşturulana dek Osmanlı’nın bir müddet daha ayakta tutulması gerekliği ortaya çıkar. Bu durum Osmanlı’nın ömrünü uzatır. Osmanlı’nın yıkılmasında kullanılacak piyonlar ise Ermeniler, Rumlar, Sırplar şeklindeki unsurlardır. Renkler harmonisi olarak yaşatılan Osmanlı’nın çok uluslu yapısı suiistimal edilerek 1789 sonrasında üretilen milliyetçilik gazıyla bu uluslar ayaklandırılır. Harmoni yerini anarşiye bırakır. Uygulanan plan çerçevesinde Yunanistan 1819, Sırbistan-Romanya-Bulgaristan 1879’da Osmanlı’dan ayrılarak bağımsız olur. Araplarla çatışma 1914’te başlar.

Viyana Kongresi sonrası en önemli sorun Osmanlı’nın yıkılma şartlarının olgunlaştırılmasıdır. Avrupalıların hem kendi hem de dünya kamuoyunu bu konuda ikna etmesi gerekmektedir. Osmanlı içinde yaşayan azınlıklar eğer piyon olarak kullanılacaksa, bunların Osmanlı’yla ilgili algılarının değiştirilmesi gerekmektedir. Büyük bir algı operasyonu ve propaganda çalışması başlar. 1912’de binlerce Balkan Türk’ü katledilmesine ve kendi topraklarından sürülmesine rağmen Avrupa basınında ve bunun Osmanlı içindeki uzantılarında Osmanlılar binlerce kişinin canına kıymış bir yılan ya da canavar olarak betimlenir. Hıristiyanlık adına bu canavarın birleşilip yok edilmesi gerekmektedir. Le Petit Journal adlı gazetenin 27 Aralık 1912 baskısının kapağında Osmanlılar, bir köye baskın yapıp din adamı, çor-çocuk, kadın demeden masum Balkan halkların katlediyor, evlerini yakıyor şeklinde büyük resimle tasvir edilir. O dönem içinde Türkler, Ermenileri katlediyor denir fakat Rusya’nın silahlandırdığı Ermeni çetelerinin Müslüman köylere baskınlar düzenlediği ve Osmanlı ordusunu arkadan vurduğu gerçeği gizlenir.

19.Yüzyılın sonunda, 20. Yüzyılın başında devreye giren ve döneminde görüntüsünün gerçekliğine inanılan sinemada Osmanlı aleyhine tam bir kara propaganda başlatılır. Dönemin ünlü sinemacılarından ve sinema tarihinde de üstat kabul edilen George Meiles 1904 yılında “Korkunç Türk Celladı” adında bir film yapar. Bu, film hilelerinin ciddi olarak kullanıldığı ilk filmdir. Adı gibi filmde Türkler, kafa kesen, çok karılı, şarapçı olarak temsil edilir. Cellat devlet adına kelle koparmaktadır.

OSMANLILAR, ŞARTLAR OLGUNLAŞTIKÇA TARİH SAYFALARINDAN SİLİNİP GİDER.