Köpeklerin vefalı olduğunu söylemek bilineni tekrar olur. Onların iyi dost olduklarını ifade etmek aşırı modern bir tabir bana göre… Niçin mi? Batıda köpeği dost bilenler, onca teşvike rağmen çocuk sahibi olmamakta direnmekte… Ancak söylediklerimden sakın köpeği köpek olarak gördüğüm anlaşılmasın. Hani şu eskiden, sokak köpeklerini zehirleyen belediyecilik zihniyetli birisi…

Bir zamanlar Kahramanmaraş’ta bir okul… Bu okulda sorunlu mu sorunlu bir öğrenci vardır. Öğretmen hangi yöntemi uygularsa uygulasın söz konusu öğrenciyi bir türlü ıslah edemez. Öğretmen, bir gün öğrenciyi çağırır:

-Bak evlat! Bir bozuk incir, bir çuval iyi inciri berbat eder. Bizim görevimiz, yanlış insanı düzeltme çabası olduğu kadar doğrunun da hakkını korumaktır. Sen, tavsiyelere kulak kapatıyorsun; öğütlere cevap vermiyorsun. Haydi, sen var köyüne dön.

Azığı hazırlanan öğrenci okuldan ayrılır. Epey yol yürüdükten sonra istasyona ulaşır. Kara treni beklerken öğrencinin karnı acıkır. Azığını açtığında, onun oturduğu kanepeye derisi kemiğine karışmış, ölü bir köpek yanaşır. Belli ki açtır. Öğrenci, ona bir parça ekmek verir. Ancak köpek ekmeği hiç dokunmadan alır götürür. O, köpeğin neden böyle davrandığını merak eder. Köpeği takip eder. Bir görür ki kendisi aç ve sefil, bitap olan köpek, ekmeği yavrularına yedirmekte… Manzara öğrenciyi düşünce ötesine sürükler: “Vay be! Şu aklı olmayan, sünepe köpek bile kendinden önce yavrularını düşünüyor. Bense sözde akıl sahibiyim. Anne ve babam beni hangi zahmetlerle okula göndermişlerdi oysaki… Benden beklentileri vardı. Şimdi ben ne diyeceğim onlara? Okuldan kovulduğumu nasıl söyleyebilirim? Dön geriye, okula… Ne yap et kendini okula tekrar kabul ettir.”

Öğrenci, okula yeniden alınır. O andan itibaren okulun en çalışkan ve efendi öğrencisi olur. Aradan yıllar geçer, öğrenci okuldan birincilikle mezun olur. Okuldan ayrılırken herkesle tek tek helalleşir. Bu arada okulun yemeklerini yapan öğretmenin hanımından da öğrenci helallik ister:

-Hakkınızı helal edin, yemeklerimizi pişirdiniz, bize çok emek verdiniz!-Sana hakkımı helal etmem…

Öğrenci verilen cevap nedeniyle şaşırır:

-Bana hakkınızı helal etmeyebilirsiniz, ancak ben size karşı kusurumu bilmek isterim. Neden, bana kızgınsınız?

-Çok çalışkandın. Ancak öğrenme isteğin abartılıydı. Senin öğretmenin benim kocam… Kocam senin sorduğun sorulara cevap bulmak için geceler boyu çalıştı. Dolayısıyla eviyle fazla ilgilenemedi.

-Olanlar karşında çok üzüldüm, efendim! der öğrenci… Öğretmenine tekrar döner. Olanları ona anlatır ve üzüntüsünü bildirir. Öğretmen der ki:

-Sen benim hanıma aldırma… O, şimdi hissi davranıyor. Senin başarılarını duydukça o, benden daha çok seninle gurur duyacaktır. Bana sürekli, öğretmenim sen olmasaydın ben başaramazdım, diyorsun. Hayır, seni başarıya ulaştıran senin değişebilmen ve değişmeye olan inancındır. Nasıl oldu da okula birden değişmiş olarak döndün o zamanlar? Sahi, değişme inancının kaynağı neydi?

-Bir köpek! Öğretmenim

.-Bir köpek mi?

-Evet…

Aydın ilinin Kardeş köyü… Bir evin akıllı mı akıllı bir fino köpeği vardır. Köpek, kendiliğinden tuvaletini belli bir yere yapmayı öğrenir. Ufacık tefeciğim demez, evi korur. Eve, geleni gideni haber eder. Çok sevimlidir. Sahibi yürüyerek köy içinde bir yere gitse köpek onu takip eder. Sahibi bir eve girse saatlerce o evde kalsa, o bir yere ayrılmaz; kapının önünde sahibini bekler. Bir gün eve çocuklu misafir gelir. Çocuklar bu köpeğe biraz zulmedince köpek ortadan kaybolur. Sahibi nerede bu köpek diye çok merak eder. Misafirler gittikten sonra köpek bir masanın altından çıkar gelir. Köpek, saatlerce çocuklardan gizlenmiştir. Bir vakit köpeğin sahibi uzak bir yere gider. Köpeği evde bırakır. Akşam eve döndüğündü kapıyı açtığında, köpek onu kapıda karşılar. Dışarı çıkar… Sahibi ona dön der, köpek tam dönecekken oradan büyük bir köpek geçer. Köpek onun peşine takılır gider. Sahibi ona dön der, o dönmez… Köpeğin sahibi, o biraz dolanıp geri döner diye düşünür. İçeri girer ve avlu kapısını kapatır. Yaklaşık kırk dakika sonra köpek kapıyı tırmalamaya başlar. Sahibi, döndü bizim kız deyip kapıyı açar. Ama köpeğin yerde debelendiğini görür. Köpek, ölüm vaziyetindedir. Belli ki başına bir iş gelmiştir. Sahibini gören köpek, ben sahibimi dinlemedim başıma bu dert geldi diyerek utancından sürünerek arabanın altına gider ve gizlenir. Kapıyı da o can havliyle nasıl tırmaladığı meçhuldür. Sahibi köpeğini arabanın altından çıkarır. Onu kurtarmaya çalışır. Köpek debelenerek sahibinin gözlerinin içine baka baka ölür. Canını verirken gözbebekleri büyür de büyür. Sahibini gözlerinde hapseder. Köpeğin ağzı köpürür. Ancak üzerinde hiçbir yara yoktur. Köpeği zehirlemişlerdir. Köpek, son kez sahibine görünür ve hayata veda eder. Sahibi köpeğinin arkasından çok ağlar. Ağlanmayacak gibi değildir.

İki köpek hikâyesi okudunuz. Pekâlâ, insan bu hikâyelerin neresinde? Nerede olacak? Kimi köpekten ders alır; kimi köpeği zehirler. İnsanın hikâyesi insan olabilmesinde veya insan olamamasında…