Modern meddah Sunay AKIN ‘ı bilmeyeniniz var mı ..?
Meraklı ve çok heyecanlı tavırlarıyla, tarih’in içinden cımbızla çekip çıkardığı gerçekleri, anekdotları paylaşan Sunay Akın , Aydın da düzenlenen 2. Kitap fuarında bir dizi kitaplarında toplamış bu yazılarını .
Daha önce yazımda konu ettiğim ünlü meddah ve şair yazar , Oyuncak müzesi sahibi ve içindeki çocuğu yaşatan Sunay Akın’ı iki kez izledim Aydın’ da.
İlki Hidayet Sayın Kültür merkezinde diğeri ise 4 yıl önce bu ay içinde Efeler ilçesinde Kent meydanındaki sahnede.
Nam-ı diğer modern meddah ve şair Sunay Akın , içindeki çocuğu hep yaşatan bir Karadenizli. Yaratıcı , mütevazi ve meraklı bir o kadar da heyecanlı bir Trabzon’lu.
Öyle çok akıcı dille anlatıyor ki, kendisini izlemek için Aydın’daki sevenleri ve Karadenizli hemşehrileri salonu doldurmuştu.
Karadenizlileri tanıyorum, inşaat duyani müeahhitleri biliyorum da , Ne yalan söyleyeyim, yaratıcı , böyle bir kültür ve sanat meraklısı duyarlı ,içindeki çocuğu yaşatan Karadenizli ilk kez yüz yüze konuştum ve gördüm.
Sahnede yeni bir şey bulmuş çocuk sevinci edasıyla , heyecanlanan , yaratıcılığın keyfini izleyicileriyle çıkaran,kendinden geçen bir sanatçı.
İnsan beynini kıvrımlarını gıcıklıyor gün yüzüne çıkardığı bilinmeyenler.
Allah vergisi bazı şeyler.İsteseniz de parayla pulla ölçülmüyor , kabiliyetler, içten doğaçlama gelmezse olmuyor bir türlü o karakterler.
Son derece mütevazi kişiliğiyle , sunumundan sonra ,imza verirken, yerel basında haberci ve köşe yazarı olduğumu duyunca, özel olarak bana imzasıyla beraber, kitaplarında kullandığı bir İstanbul siluetini imzalayıp vermişti.
Kimsenin araştırmadığı konuları bir, bir gün yüzüne çıkarmanın çocuksu sevinci zaten içindeki çocuğu yaşatmasından belli. Öyle ki o koca yaşına rağmen , hala bir çocuk..!
Oyuncaklara olan ilgisini çoğu insan sen ben yapsak yadırgar, ama ona çok yakışıyor doğrusu.
Elliyi devirmiş yaşına rağmen oyuncak müzesi açacak kadar içindeki çocuğu yaşatan bu yaratıcı adam , aslında yaratıcılığını da içinde yaşattığı naif çocukluğuna bağlı.
Öyle güzel gerçek hikayeleri var ki, söz verdiğim gibi birini sizlerle paylaşmak istedim.
Dersimiz İstiklal . Kastamonu Lisesi’nin orta kısmında okuyan iki öğrenci, T.B.M.M’nin açtığı İstiklal Marşı yarışmasına katılma kararı alarak, birer şiirlerini gönderirler.
Bir süre sonra iki öğrenciye de Milli Eğitim Bakanlığı’ndan teşekkür yanıtı gelir, ama bir farkla; birinden ‘bu yolda devam etmesini’ istiyor ve de başarılar diliyorlardı.
Tahmin ettiğiniz gibi o farklı biri istiklal Marşının yazarı Mehmet Akif Ersoy’dur.
Yıllar sonra , 1991′de Beyoğlu’nda bir evin kiracıları, kirayı ödeyemedikleri için sokağa atılırlar. Onlar, Mehmet Akif Ersoy’un kızı ve torunlarıdır. 1985 yılında, Üsküdar Belediyesi emekli maaşıyla geçinmeye çalışırken hastalanan, zor ve bakımsız günlerin ardından gözlerini hayata kapayan adamın cenazesi ortada kalmasın diye tüm masraflarını karşılar. O unutulan insan, Mehmet Akif’in torunu Tahir Ersoy’dur.
Yıl 1962… Cağaloğlu’ndaki bir köşe yazarının odasına üstü başı bakımsız, kirli sakallı biri girer. Adını söyledikten sonra yazardan kendisine yardım etmesini ister. Köşe yazarı, karşısındakinin içler acısı durumundan büyük üzüntü duyar. Cüzdanını çıkararak istediği kadar para alması için adama uzatır. O da uygun bir miktarda para alarak iki büklüm kaybolur gözden… Birkaç ay sonra tek sütunluk bir gazete haberi çarpar, köşe yazarının gözüne… İstanbul sokaklarında, bir çöp bidonunun yanında bulunan bir cesetten söz ediyordur haber… Fotoğrafa dikkatle bakar, ünlü köşe yazarı… Bu, para istemek için odasına gelen adamdan başkası değildir. Emin Ersoy’dur; Mehmet Akif Ersoy’un oğlu Emin Ersoy! İşte sizlere, İstiklal Marşı için devletin verdiği para ödülünü almayan, ticarete alet olmasın diye de İstiklal Marşı’nı kitabına almayan Mehmet Akif Ersoy’un bizlere bıraktığı çocuklarının yaşamlarından birkaç dakika..!
Üzerinde paltosu dahi bulunmayan ve İstiklal Marşı için ödenecek ikramiyeyi almağı red eden Mehmet Akif Ersoy’un asil ve hazin sonu..!
Bir de günümüze bakalım..!
Nerden nereye..?
Bugün hangi değerlerlere..?
***
Bir başka öyküsünde ise,
Atatürk’ün nasıl hayatta kaldığının ve kaderinin öyküsü beni çok etkilemişti.
Yıl 1910. Fransızlar yeni buluşları olan uçağı tanıtmak için tüm uluslardan
katılımcıları davet ederler...
herkes böyle bir icatın gerçekleşmiş olması nedeniyle şaşkın ve
meraklıdır...
dönemin Osmanlı hükümetine de katılımcı için haber gönderilmiş...
hükümet icatlara oldukça meraklı olan Ali rıza paşa’yı gönderelim o meraklıdır demişler ve derhal saraya çağırmışlar...
kendisine fransızların buluşundan bahsetmişler ve osmanlı’yı temsilen gitmesini istemişler...
Ali rıza paşa “bunu biz yapmalıydık” demiş içinden hayıflanarak... !
Yalnız demişler paşa’ya ‘davet 2 kişilik , yanına 1 kişi daha al onu da sen belirle ‘ demişler...
Ali rıza paşa biraz düşünmüş ve bir delikanlı var onu götüreyim demiş...
neyse ali rıza paşa ve o delikanlı Paris'in yolunu tutmuşlar...
Paris'te otel’e yerleşmişler.
Buluşun gösterileceği gün kalabalık meydan ve pist herkes merakla beklerken ortaya çıkan bir pilot hazırlıklarını yapar...üstüne mont giyer birde gözlük takar...uçak havalanır... !
Gökyüzünde parendeler ,taklalar ,manevralar müthiş bir gösteri sürüp gider sonunda alkışlar arasında piste inen uçaktan kahraman edasıyla iner pilot..!
herkes merakla izliyor , ama şaşkın.
O sırada bir yetkili , bir gönüllü istiyor.
pilotun arkasında ona eşlik edebilecek cesareti olan birini uçağa bindirmek üzere.
Paşanın yanındaki bizim delikanlı atılıyor.. “ben ben...”
tamam, deniyor ve delikanlıya gözlük ve mont veriliyor...
delikanlı montu giyiyor gözlüğü takıyor.!
kalabalıktan sıyrılmak üzere iken Ali Rıza paşa kolundan tutar ve kenara çeker..!
- boşver sen binme bırak başkası binsin der.
-.neden diye sorar delikanlı , bir şey mi hissettiniz.. ?
-yok, sen yine de binme evlat diyor.!
Derken bir başkası biniyor uçağa.
uçak havalanıyor
delikanlı yükselen uçağa binemediği için çok öfkeli paşa’ya .
Hava da parendeler, manevralar, derken uçak bir anda beklenmeyen şekilde ,alev topuna dönüyor ve piste çakılıyor.
Pilot ve yanına sonradan binen kişiyle beraber 2 ölü.!
Delikanlı paşaya bakıyor hayretler içinde...!
Paşa mağrur ve mutlu bir insanı kurtardığı için...!
Ali Rıza paşanın kurtardığı bir insan değildi aslında,
bir ulustu... !
çünkü o delikanlı MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ‘ tü.... !
Böylesine olmuş gerçek hikaye insanın kaderinin , bilinmezliğini ortaya koyuyor.
Kim bilir, 1919 da Anadolu’yu işgal eden Avrupalılar , ne çok sevinirdi bu olaya ,eğer o uçağa binmesini engel olmasaydı Ali Rıza paşa..!
Tarihin içinden bir elin çekip çıkardığı Atatürk , tarih yazmasını sağlamıştı.
SÖZÜN ÖZÜ :
İNSANIN ÖZGÜRLÜĞÜ, İSTEDİĞİ HERŞEYİ YAPABİLMESİNDE DEĞİL ,
İSTEMEDİĞİ HİÇBİRŞEYİ, YAPMAK ZORUNDA OLMAMASINDADIR.
MEHMET ÖZÇAKIR
PK:110 EFELER-AYDIN
GSM : 0.532.3722627