Sevgi, canlı ve cansız nesnelere karşı duyulan ve içten gelen insani bir duygudur. Ayrıca maddi ve menfaate dayalı sevgiler de vardır ki bunlar tasvip edilmeyen toplumca hoş görülmeyen hislerdir.

Dünyanın her bir köşesinde yaşayan insanlar kalplerinde var olan bu hislerle hareket ediyor. Ancak son yüzyılda artan sevgisizlik nedeniyle iki büyük dünya savaşı ve iç savaşlar yaşandı yaşanmaya da devam ediyor.

***

Oysa tüm kutsal kitaplarda sevgi övülüyor ve insanlık için önemli bir hissiyat olduğundan söz ediyor. Ancak insanlar dünyevi kazançlar peşinde koşmaya başladıktan, kutsallıktan kopmaya başladıktan sonra sevgi kavramına sırt çevirdi. İşte o zamanlardan bu zamanlara kadar gelen sürecin sonu olarak bugün mutsuzluk nedeniyle sevginin ve sevmenin ne olduğunu unuttu. Ekonomik ve ırksal ayrımcılıklar insanları sevgisizlikle beslemeye başladı. Ailelerde kopmalar, yalnızlaşmalar, asosyal olma durumu çok sık rastlanan şeyler oldu. Ayrımcılık nedeniyle insanların öfkeleri artıyor ve sonunda sosyal patlamalar yaşanıyor.

***

Sevgi yoksunluğu toplum psikolojisini derinden etkiliyor. Herkes birbirine şüpheyle yaklaşıyor ya da uzaklaşıp kendi kabuklarına çekiliyor. Toplumun temelini oluşturan çekirdek ailelerde bile yaşanan sevgisizlik nedeniyle boşanmalar artıyor. Bu ailelerin çocukları da derin travmalar yaşıyor ve suça meyilli bireyler olarak kalabalıklara karışıyor. Git gide dejenere olan toplumlar tüm bağlarını koparıyor, sevginin yaşatan değerini unutanlar karanlıklar içinde kalmış gibi yaşamlarına devam ediyor. Sevgisiz bir dünyada yaşamak umutların tükenmesine neden oluyor. İçinde yaşadığımız bu dünya çekilmez bir hale geliyor. Sevgiyi elde etmek için önce sevmeyi bilmek gerekiyor. Sevgiden azat edilen dünyamızı kurtarmak için kalan son kırıntıları yaşatmak için adım atarsak belki bir ucundan yakalarız kaybettiğimiz güzellikleri.