Bismarck, her fırsatta yerdiği halefi von Kaprivi'nin, başbakanlık evinin bahçesinden birkaç ağaç kestiğini duyunca pek kızmış. Anılarında der ki onun için “Eskiden benim, şimdi onun evinin bahçe tarafındaki yaşlı ağaçları kestirdiğini duydum duyalı halefimin karakterine olan güvenimin sarsıldığını saklayamayacağım artık.

Kayser I. Wilhelm, muhafız alayının eski subaylarından birinin Berlin ve çevresinde bile eşleri bulunmayan sevgili yaşlı ağaçlarını kestirdiğini duysaydı, mezarında rahat yatamazdı. Bu ağaç düşmanlığı, bir Cermen'in değil, bir Slav'ın karakter çizgisini belli ediyor. Bay von Kaprivi'nin bazı politik görüş ayrılıklarına göz yuma bilirim ama yaşlı ağaçları böyle pervasızca tahrip edenleri de korkunç tarzda cezalandırırlarmış. Bir ağaç kesmek, bir adam öldürmeye bedelmiş. Bismarck da iste onun için kızıyor!

Alman hezarfen; edebiyatçı, siyasetçi, ressam ve doğa bilimci GOETHE:

Goethe de ağaç kesenlere Bismarck gibi pek kızar. Manastırın bahçesindeki yaşlı ceviz ağaçlarının, yeni rahibenin emri ile kesildiklerini duyan Werter'i, "Nee... Kesmişler mi! Onlara baltayı ilk vuranı öldürebilirim." diye isyan ettirir, Goethe, daha çocukluğunda Cermenlerin ormanların Tanrı evi olduğuna, ağaçların Tanrılara adandıklarına inandıklarını öğrenince, bunun kendisi için bir ışıklanma olduğunu anlatır ve der ki, “Tabiatla bas başa karşılıklı halleşmek sonucu yüreğimizden kopan, resim mesim gerektirmeyen böyle kutsal bir Tanrı saygısı kadar güzel bir şey olamaz."

Bugün bile Almanya'da hala ziyaretgâh olan, bizdekiler gibi nezir (adak) ağaçları vardır ve onlardan kiminin yanına ziyaretçilerin ilgisini Hıristiyanlığa çelmek için küçük Kiliseler yaptırılmıştır. Doğaya bağlılığın eski, mistik bir kalıntısı olan ağaç kültü, Alman geleneklerinde halâ canlıdır. Almanya'da bazı bölgelerde, her doğum için bir ağaç dikildiği gibi evlenmelerde de gelin ve güvey için birer ağaç dikilir ve böylece yeni doğan çocuğun da yeni evlilerin de sağlık ve mutlulukla eskiden doğaüstü kutsal bir varlık sayılan ağaca bağlanarak uzun ömürlü, bahtlı olacaklarına inanılır. Genç sevgililerin bahtlarının, sevgilerinin sürekli olması dileği ile adlarını ağaçların gövdelerine kazma veya aymaları da sarıyorum ki bu eski inançtan azma bir davranıştır.

Goethe, şiir ve gerçekte bununla ilgili pek hoş öykü anlatır: “İnsan hali bu ya, ben de adıma vurgundum, genç ve çiy kişilerin yaptığı gibi her yere yazardım. Bir gün adımı bir ıhlamur ağacının düz kabuğuna çakı ile güzelce kazdım. Sonbaharda, Anette'ye tutkunluğum pek ateşli olduğu zaman, onun adını da kendiminkinin üstüne kazmak zahmetine katlandım. Baharın oraya gitmiştim. Ne göreyim! Ağaca aşırı su yürümüş, onun adını çizen kesitlerden dışarı sızmış ve o masum ağaç gözyaşı benim adımın kuruyup sertleşen çizgilerini (harflerini) ıslatmış. Hırçınlıklarımdan kaç kez gözyaşları döken Anette'yi, öyle ağlar gibi görmek beni çok üzdü. Ona olan sevgimi ve yaptığım haksızlıkları hatırlayarak benim de gözlerim yaşardı.

Hemen koştum ona; kendimi iki kez üç kez affettirmek için…”

Ağaç gövdesine adını kazıyan ünlü Ozanların, Goethe, ne ilki ne de sonuncusudur. Roma imparatorluğu devrinin en ünlü ozanlarından Ovid'in Epistolae'sinde de şu sözler vardır: Kabuklarına adımı kazdığın kayın ağaçları onu senin için saklasınlar.”

Shakespeare'in 'Nasıl Hoşunuza Giderse' adı oyununda da Ardenne ormanlarına gizlenen Orlando, “Ey Rosalinde!” Orman sana mektubum olsun; halimi bütün ağaçların kabuklarına kazıyacağım” diye feryat eder. Sözün özü, bu ozan sözleri, genç aşıkların bile mutluluklarının, gövdelerine adlarını kazıdıkları ağaçlar gibi uzun ömürlü olacağına inandıklarını anlatan eski sihirli bir gelenekten yansıyan hoş sedalar olsa gerektir.