Bu yazı dizimizde tarımla ilişkisinden dolayı Aydın İlinin Türkleşmesi ve tarımda Türk etkisini ve dönüşümü ele almayı sürdürüyoruz.

Selçuklu Devletinin iskân politikasının esaslarından birisinin “uç” lara Türk nüfusu yerleştirmek olması Batı Anadolu-Marmara çizgisinin iskânda öncelikli bölge olmasını ortaya çıkarmıştır.

Bizanslıların Türklere bakışlarındaki olumlu özelliklerin artması yanında, Türklerle kısmî olarak kaynaşmaları da rol oynamıştır.

Selçuklular döneminden çok önceleri Türkler Büyük Menderes havzası ile tanışmışlar, ancak güvenlikleri gerekçesi ile yerleşik hayata geçmeleri gecikmiştir.

Aydın ve civarının Türkleşmesini sağlayan bir diğer önemli husus Horasan erenlerinin bölgeye gelip yerleşmesiyle olmuştur. Yesevi dervişlerinden olan Karaca Ahmed, Sarı Sultan Baba, Madran (Mardan) Baba, Ali Han Baba, Dedebağ, İmam Baba gibi dervişler Aydın’ın Türk yurdu haline gelmesine kılıçların konuştuğu kadar gönül dilinin de etkili olmasıyla Türkleştirdikleri bilinmektedir (85).

Selçuklular döneminden çok önceleri Türkler Büyük Menderes havzası ile tanışmışlar, ancak güvenlikleri gerekçesi ile yerleşik hayata geçmeleri gecikmiştir.

1210 yılındaki Denizli’de Deretekke Savaşı sonrası Bizans hâkimiyetinde meydana gelen kırılma sonucu Yörük/Türkmen boyları kısmen yerleşik hayata geçmişlerdir.

Selçuklu Devleti’nin 1177 tarihinde Miryakefalon savaşıyla Bizans imparatorluğunu yenilgiye uğratmasıyla Anadolu’nun Türkleşmesi sürecini başlatmıştır. Selçuklular döneminde, Gökhan, Dağhan, Gediklü, Haydarlı, Hocabeyli, Gireniz, Toygar, Alayuntlu, Kızıllar, Bayındır Nazilli çevresine yerleşen ilk oymaklardandır. Bu Yörük/Türkmen beylerinin göçebelik dönemleri hayvancılığı iskanları ise yerleşik bitkisel üretimin yeni bir çehre kazanmasına yol açmıştır.

Yerleşik hayata geçen Yörüklerin yeni köyler teşkil etmek yerine hali hazırda bulunan köylere yerleştikleri anlaşılmaktadır. Bu itibarla, Yörükler reaya ile birlikte aynı köyleri paylaşmışlardı. Bundan dolayı, özellikle 1530 tarihli tahrirde, köylerde yaşayan Yörüklerin nüfusları bazen ayrıca verilmemiş, reaya ile birlikte kaydedilmişti. Keza, bu durum vergileri için de söz konusuydu. Nüfusun ve vergilerin ayrı ayrı verilmemesinin sebebi her iki hayat tarzı arasında belirgin bir farkın olmamasından ileri gelmiş olmalıdır. Her iki grup da ekonomik faaliyet olarak hem ziraatla hem de hayvancılıkla meşgul olmuşlardı. Köy arazisi içinde bulunan yaylaklara her iki grup da koyunlarını çıkartmakta, yine köy arazisi her iki grup tarafında da tasarruf edilmekteydi. “Resm-i zemin-i Yörükan” başlığı altında kaydedilen vergiler Yörüklerin de köy arazisi içinde ziraatla uğraştıklarını göstermektedir (87).