Birinci Dünya savaşının ilk günleriydi. Osmanlı Devleti çok acele bir kararla Almanya’nın yanında savaşın tarafı olmuştu. Buna karşılık İngiltere, balkanlardaki nüfuzunu güçlendirmek, müttefiki Rusya’ya ikmal yolları açmak, Almanya’yı yalnızlaştırmak istiyordu.

Londra’da istihbarat bilgileri doğrultusunda üç aşamalı bir plan yapılmış, üç boğumlu Çanakkale boğazından geçirilecek donanma filosuyla İstanbul’un çok kısa bir sürede teslim alınması hedeflenmişti

Bu plana göre; ilk aşamada boğazın giriş kısmındaki kıyılar uzaktan bombalanacak ve Türk birliklerinin sahile yaklaşması engellenecekti. Bir sonraki aşamada, boğazın Anadolu yakasındaki Kumkale ve Orhaniye’nin yanı sıra Gelibolu yakasındaki Ertuğrul ve Seddülbahir bataryaları susturulacaktı.

Daha sonra boğazdan içeri girilerek Kepez burnu ile Soğanlıdere hattındaki tabyalarla birlikte boğazın en dar ve en derin yeri Nara burnundan Değirmendere’ye kadar uzanan kesimdeki savunma sistemleri tahrip edilecekti. Son aşamada selin taşıdığı çürümüş kütükler gibi Marmara denizine doluşacak gemilerle İstanbul’un işgali tamamlanacaktı.

İngiltere’nin Doğu Akdeniz filosu 19 Şubat 1915’te Çanakkale önlerine gelmiş, Türk bataryalarının menzili dışından boğazın giriş kısmını yoğun top ateşi altına almıştı.

Bu tarihte Mustafa Kemal, Sofya elçiliğinde askeri ateşeydi. Silah arkadaşları gibi cephe görevi istemiş, ısrarlı isteklerine rağmen tayini yapılmamıştı. “Arkadaşlarım cephede şehit oluyor, ben Sofya’da bilgi topluyorum. Bana yakışmaz!” diyerek isyanını dile getirmiş ve İstanbul’a gelmişti. Damadı şehriyari ve Harbiye Nazırı Enver Paşa da Sarıkamış harekâtından İstanbul’a yeni dönmüştü.

Aynı yılda doğan, aynı eğitimi alan ve aralarında iki yıl kıdem farkı bulunan iki subayın görüşmesinde, Mustafa Kemal’in isteği doğrultusunda cephe görevi kararı alınmıştı. Çünkü ülke ipin ucundaydı ve hiç umulmadığı kadar yetenekli subay ihtiyacı vardı.

20 Ocak 1915’te Çanakkale cephesi komutanı Liman von Sanders’e bağlı olarak kurulacak 19. Tümen Komutanlığına atanan Mustafa Kemal, hiç vakit kaybetmeden İstanbul’dan ayrılmış ve Çanakkale’de çalışmalarına başlamıştı.

Henüz bir ay geçmişti ki İngiliz donanması 14 km mesafeden Çanakkale kıyılarını tekrar yoğun bombardımana tutmuş, Seddülbahir ve Kumkale bataryalarını susturmuş, 26 Şubat 1915’te Seddülbahir’e çıkartma yapmıştı.

Bu gelişme üzerine tümeniyle birlikte Eceabat (Maydos) bölgesine gönderilen Mustafa Kemal, Seddülbahir’deki İngiliz çıkartmasına rağmen boğazı müdafaa etmiş, düşmana ağır kayıplar verdirmiş ve geri çekilmesini sağlamıştı. 18 Mart 1915 tarihli Boğaz Muharebelerinde kahramanlığıyla öne çıkan Bigalı Mehmet Çavuş’a şeref kazandırmıştı.

Boğazı geçmek isteyen İngiliz donanmasının her girişimi, Türk askerinin fedakârlığıyla durduruluyor, Topçularımızın karşı taarruzu, Erenköy Koyuna dökülen mayınlar ve Kilitbahir’in Seyit Ali onbaşısı gibi kahramanlar sebebiyle ilerleyemiyordu.

İngiltere, boğaz harekâtından netice alınamayacağını anlamıştı. İki ay süren deniz savaşından vazgeçerek Gelibolu yarımadasının batı kıyılarına askeri çıkartma kararı almıştı. İlk etapta Anzak piyadeleri yanı sıra Cezayirli, Hintli, Senegalli ve Arap Yarımadasından topladığı Müslümanlarla askeri gücünü 490 bine çıkarmıştı.

Osmanlı Devleti’nin Çanakkale cephesindeki asker sayısı ise yetersizdi. Silah, cephane, erzak ve sağlık malzemesi kısıtlıydı. Türkçe konuşmasını dahi bilmeyen, savaşın başlamasıyla cepheden kaçacak olan Arap birlikleri ile balkan harbinde İstanbul’a sığınan, savaştan hiç anlamayan, kendi ülkesinde mülteci durumuna düşenler arasından topladığı acemilerle Çanakkale’deki askeri gücünü ancak 300 bine ulaştırabilmişti.

Savaşın ilerleyen zamanlarında şehit sayısının artmasıyla 15 yaşından büyük lise ve darülfünun öğrencileri de askere alınmıştı. Savaşın sona ermesiyle birlikte Türkler; 1895-1897 arasında doğan kuşağın aydınlarını kaybetmişti.

İngilizler, yüzen çelik kaleleriyle Gelibolu’nun batı kıyılarına yanaşmış, 25 Nisan 1915’te erken saatlerden itibaren on binlerce askerini Arıburnu sahillerine çıkartmıştı. Düşmanı 27. Alay karşılamıştı. Ancak bu alayın tek başına yeterli gelmeyeceğini anlayan 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal, 57. Alayla birlikte yetişerek düşmanı karşılama ve dağıtmada çok isabetli kararlar almıştı.

Arıburnu muharebelerini subay ve erlerin yanında savaşarak ve “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum!” seslenişiyle yöneten Mustafa Kemal’in üstlerinden izin almadan giriştiği bu harekât sonunu getirebilirdi.

Fakat çıkartmanın Arıburnu koyundan yapılacağını kestiren tek kişi Mustafa Kemal’di ve defalarca üstlerini uyarıp destek istemişse de olumlu cevap alamamıştı.

Eğer Mustafa Kemal, üstlerinin emirlerini dinleyip kendi mıntıkasında kalsaydı; İngilizler, muharebenin en hâkim yeri Conkbayırı ve Kocaçimen tepelerini ele geçirerek boğaz yolunu açacaktı.

Mustafa Kemal’in kişisel cesareti, askeri dehası ve kahramanlığı cepheye yansımıştı. İnsan ve malzeme pahasına zaferler peş peşe geliyordu. Arıburnu, Conkbayırı ve Kocaçimen’de düşmanı durdurmuş, bu başarılarından ötürü 1 Mayıs 1915’te Arıburnu Grup Komutanlığına atanmıştı.

Arıburnu cephesinde 1 Mayıs - 24 Mayıs 1915 arasında yapılan karşılıklı taarruzlarda boğaz boğaza savaşılmış, çok kan dökülmüştü. Ne İngilizler mevzilendikleri sahilden ileriye gidebilmiş ne de Türkler, İngilizleri geri püskürtebilmişti.

Mustafa Kemal, tek başına giriştiği hareketlerle bir savaşın ve bir milletin kaderini değiştiriyordu. 1 Haziran 1915’te albaylığa terfii ettirildiğinde cepheler kilitlenmiş, çatışmalar mevzi harbine dönüşmüştü. Özellikle bu dönemde tutulan çok sayıda günlük, yazılan mektup ve şiirler; savaşa eşi görülmedik bir şekilde kültürel ve toplumsal nitelik kazandırmıştı.

İngilizlerin 6 Ağustos 1915’te Suvla kumsalına çıkardığı Britanya takviye tümeni Arıburnu’ndaki Anzak Kolordusuyla birleşmiş, Kanlısırt’ta çatışarak ilerlemeye başlamıştı. Mustafa Kemal, düşmana son darbeyi vurmak ve bulunduğu mevzilerden söküp atmak için bütün birliklerin emrine verilmesini istemişti.

Bu istekten haberdar edilen Mareşal Liman von Sanders’in emriyle 9 Ağustos 1915 gecesi saat 21.50’de Anafartalar Grup Komutanlığı’na getirilmişti. Sabah erken saatlerde taarruza kalkmış, sayıca çok kalabalık olan düşman tümenini bozguna uğratıp Anafartalar savaşını kazanmıştı. Düşmanın ihtiyatta tuttuğu tümenlerini ateş hattına sürmesiyle Britanya takviye tümeni sahilde tutunmayı başarabilmişti.

Anafartalar zaferinin ertesi günü 10 Ağustos 1915 sabahı Kocaçimen Tepesi ile Conkbayırı cephe hattına giden Mustafa Kemal; Anzak’ların piyade atışı altında bekleşen 8 ve 9. tümenleri yeni bir taarruza hazırlamış ve sabah 04.30’da düşmana saldırmıştı. 5 gün süren muharebelerin sonunda süngü hücumuyla Conkbayırı’nın tamamı ele geçirilmiş, bu zaferi Tekketepe ve Kireçtepe de kazanılan muharebeler izlemişti.

Türk tarihinin en büyük zaferlerinden Çanakkale kara savaşı 8,5 ay sürmüş, 253 bini Türk askeri toplam 550 bin can yitirilmişti. Savaşın son büyük muharebesi 29 Ağustos 1915’te Kayacık Ağılında yapılmıştır. Bu tarihten sonraki muharebeler siper savaşı şeklinde devam etmiş ve düşmanın tahliye işlemleri 10 Aralık 1915 tarihinde başlamıştı.

Çanakkale savaşının en önemli muharebeleri Arıburnu, Anafartalar, Conkbayırı ve 2. Anafartalar Savaşlarını Mustafa Kemal bizzat yönetmiş ve cephelerde vuruşarak kazanmış, önce İstanbul ardından Türkiye’nin düşmesini engellemişti.

***

Kaynakça:

(i)Sermet Atacanlı, Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2015. (ii) Kemal Demirel, Anafartalar’ın beş günü, Tekin Yayınevi, 1989. (iii) Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri, Erişim Tarihi: Mart 14, 2021, (https://www.devletarsivleri.gov.tr/varliklar/).