İllüzyonistlerin en çok başvurdukları yöntemlerden bir tanesi manipülasyondur. Manipülasyon, yönlendirme, seçme, ekleme ve çıkarma, bozma yoluyla bilgileri değiştirme şeklinde tanımlanmaktadır. Göz boyamak, göz bağcığı deyimleri manipülasyonu anlatır. Kutsal kitaplarda manipülasyona değinilir. “Hakkı batıla karıştırıp bile bile hakkı gizlemeyin.” “Onlara yeryüzünde bozgunculuk yapmayın denildiğinde onlar biz ıslahatçıyız derler.” “Örtülü olup da açığa çıkarılmayacak, gizli olup da bilinmeyecek hiçbir şey yoktur.”

Laswell, propaganda ile manipülasyon arasında güçlü bir bağ kurar. Propagandayı sunumların manipülasyonu şeklinde tanımlar. Radyo, televizyon, sinema ve görsel sanatlar sunum manipülasyonu açısından çok geniş alan oluşturur. Elbette yapılan manipülasyonların propaganda sayılabilmesi için ardında gizli ya da açık bir politik amacın yatması gerekir. O nedenle sunumun ne gösterdiğinden ziyade nasıl ve niçin gösterdiği ön plana çıkmaktadır. Biçim ile içerik arasında keskin bir çizgi yoksa da propaganda kokusunu alabilmek için dikkatimizi içeriğe yöneltmemiz gerekebilir. Fotoğrafla manipülasyona örneklerden bir tanesi II. Dünya Savaşı sırasında yaşanır. Bu örnekte anlatılanlar fotoğraf üzerinde oynamayla geçekleşmez. Fakat konuyu oldukça iyi açıklamaktadır. Fransa’ya giren Almanlar işgal alanın da bulunan bir yerleşim yerindeki kasabalıları bir araya toplayarak fotoğraf çekerler. Bu fotoğrafta, Almanlar, ekmek isteyenlerin sağ ellerini kaldırmalarını ister. Bu şekilde fotoğraflar alınır. Ertesi gün gazetelerde yayımlanan fotoğrafın altında bir grup Fransız’ın Hitler’i selamladığı yazar. Amerika’nın Irak’ı işgali öncesinde Bush yönetimi Irak Devlet Başkanı Saddam’ı kitle imha silahı bulundurmakla suçlar ve Irak’a demokrasi getirileceğini iddia eder. Ancak işgal sonrasında Saddam’ın kitle imha silahı bulundurduğu iddiasının doğru olmadığı görülür. Amerikan yönetimi durumu yanlış ve yetersiz istihbarat olayını bağlamaya çalışır. Fakat Bush yönetiminin bunu önceden bildiği ve manipülasyona başvurduğu iddiaları hayli güçlüdür. Manipülasyon, propaganda kavramını tam karşılamasa da manipülasyonun bir propaganda tekniği olarak sıklıkla kullanıldığı söylenebilir. II. Dünya Savaşı sırasında Amerika Birleşik Devletleri’nin resmi propaganda işlerinden sorumlu Laswell, propagandayı sunum manipülasyonuyla insan eylemlerini etkileme tekniği olarak tanımlamaktadır.

İnsanın manipülasyona açık olması, geniş kitlelerin bundan hızla etkilenmesi bu yönteme sıklıkla başvurulmasının nedenlerinden birisidir. İdrak yoksunu kişilerin maniple edilmiş bilgiye daha çok kandıkları söylenebilir. Sorgulama yetisini yitirmek, idrak noksanlığıdır. Pek çok diktatör insanların çoğunun idrak noksanlığı yaşadığı konusunda hem fikirdir. Mussolini, çağın insanı için inanılmayacak denli çabuk kandıklarını söyler. Hitler ise toplumun geneli kadınsı bir eğilim göstermektedir der. Ona göre insanların fikirleri ve eylemleri üzerinde düşünceden daha ziyade duygular üzerinden oluşturulan izlenimler daha etkilidir. Birer toplum kontrolcüsü sayılan Hitler, Mussolini, Stalin, Lenin, Laswell gibi

kişiler açısından A. Toffler’e göre nüfusu ahmak olarak tutmanın veya görmenin pek çok yararı vardır. Kişi ne kadar az zeki olursa dışarıdan kontrole karşı o kadar açık olur. Toffler’in tanımlamasına giren yüzlerce örneği sosyal medyada görmek mümkündür. Sadece günümüzde değil eski çağlarda da manipülasyona baş vurulduğu bilinmektedir. Bilindiği kadarıyla geçmişte manipülasyonu alenen kullanan Antik Çağ’da, Eski Yunan’da Sofistler olur. Sofistler, paradokslar ve çarpıtılmış akıl yürütmeleri kullanarak mahkemelerde bir davanın nasıl kazanılabileceğini insanlara öğrettiler. Pratagoras gerçek bilgiye ulaşmanın imkânsız olduğunu asıl sorunun kanı oluşturmak olduğunu söyler. Trasimakus adlı aynı ekole bağlı bir diğer filozof güçlü olan haklıdır sonucuna ulaşır. Dolayısıyla tarihte manipülasyonu ilk kez sistemli bir biçimde meşrulaştıranların Sofistler’dir diyebiliriz. Eskiçağlarda Mısırlılar ile Hititler arasında Suriye’nin ege menliği için Kadeş’te büyük bir savaş olur. Mısırlılar, savaştan yenik ayrılır. Firavun, yenik ordusuyla Sina üzerinden Mısır’a dönerken adamlarına korku salarak suskunluk yemini ettirir. Firavun Ramses Mısır’da zafer kazanmış, gibi karşılanır. Firavun, savaşı kazandıklarına dair güçlü bir propaganda yaptırır. Hatta Karnak Tapınağı gibi pek çok dini yapının duvarlarına Kadeş Savaşı’nı nasıl kazandıklarına dair savaşı aşama aşama hiyerogliflerle işletir. Yıllar sonra bu yazıları okuyan arkeologlar dahi belli bir süre Mısır’ın Kadeş destanından söz ederler. Söz konusu bilim adamları Mısır’ın kesin zaferini dillendirir. Geç Dönem Osmanlı’sında Hititler’in başkentinde Çorum Hattuşaş’ta (Boğazköy) kazılar başlayınca işin aslı anlaşılır. Ramses’in Kadeş zaferi bir yana Mısırlıların Suriye’de kontrolü tamamen yitirdikleri, Hitit egemenliğinin buralara kadar genişlediği ortaya çıkar. Firavun Ramses’in manipülasyona dayalı propagandası sadece döneminin Mısır halkını değil yüzlerce yıl sonra bilim adamlarının dahi yanılmasına yol açar. Manipülasyon tarih yazımını bile etkiler. Kadeş Antlaşması, Firavunun yapmış olduğu manipülasyonu deşifre eder. Diğer bir ifadeyle bu antlaşma bir devlet adamının gerçeği halkından gizleyebileceği gerçeğinin ilk resmî belgesi olur. Modern çağda yapılan caps adlı sosyal medya paylaşımlarıyla, afişlerle ve yüksek bütçeli filmleriyle gerçek alt-üst edilebilmektedir. Hurt Locker adlı Oscar ödüllü film Amerika’yı Irak politikası konusunda aklamaktadır.