İdeoloji kavramı “Idea” ile “logy” sözcüklerinin birleştirilme siyle elde edilmiş Latince bir kavramdır. “Idea” sözcüğü “fikir” manasındadır. Diğeri ise bilim anlamına gelmektedir. İdeoloji kavramının İngilizce çevirilerine baktığımızda bu kavram anlayış, zihniyet, düşünce tarzı, zekâ, düşünce okulu, aklın tutumu gibi anlamlara gelmektedir. İdeoloji kurucularına ise ideolog denmektedir. İdeoloji: “Siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükûmetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü” şeklinde tanımlanmaktadır. Bir başka yerde ise ideolojinin tanımı şu şekilde yapılmaktadır: “Fikri yaklaşım, toplumun ve sistemin mevcut durumunu tenkit edip nasıl olması gerektiğini belirten çabalardan doğma siyasi ve sosyal doktrindir.” Bu tanımlardan anlaşılacağı üzere ideolojiler tez(görüş), antitez (karşı görüş) şeklinde yapılanma göstermektedir. Buna göre kapitalizm bir tez ise komünizm onun karşı tezidir. İdeolojiler kişilerin teşhislerine ve söylemlerine etki eder. Örneğin sinema, tv, internet kapitalist görüş için iletişim aracıdır. Komünist görüşe göre ise bunlar ideolojik birer silahtır. Nazım Hikmet tezi; Necip Fazıl Kısa Kürek ise karşı tezi temsil eder. Bu şairler kalemlerinin gücü kadar sahip oldukları ideolojilerini en iyi yansıttıkları için unutulmazlar arasına girmiştir. Her iki şair insanları davaları konusunda harekete geçirme gayesindedir.

Eleştirel bir düşünce için bir ideolojinin gerekliliği üzerinde durmak gerekmektedir. Türk Sinemasının altın çağı olarak nitelendirilen 1960-1970 arasındaki dönemi var eden yönetmenlerin ve yapımcıların film üretirken ortaya koydukları ideolojik kaygılardır. Yılanların Öcü, Ah Güzel İstanbul, Susuz Yaz gibi kült filmlerin var edildiği sosyal gerçekçi sinemanın ortaya çıkmasında o günkü sol ve sosyalist ideolojinin etkisi olduğu kabul edilmektedir. İdeoloji her zaman vardır. Ancak bu kavramın bu adla ilk kez kullanılması 18. Yüzyıldadır. Kısa zamanda da bu kavram olumsuz bir anlam kazanmıştır. Napolyon kendisini eleştirenlere ideolog demiştir. Ona göre ideologlar, siyasetten anlamayan, oturduğu yerden laf üreten kimselerdir. Napolyon’a göre o ideologların bir kısmı demokrasiyi savunmaktadır. Oysaki demokrasi denen mefhum iğrenç bir şeydir. İdeologlar, halkın durumunu bilmeden laf üretmektedir. Halk kendini yönetecek sağlam insanları seçecek entelektüel bir birikime sahip değildir. Napolyon biraz daha ileri giderek halkın aptal olduğunu dahi iddia eder. Bu düşünceler zaten Napolyon’u Fransa’da imparator yapmıştır. Karl Marx, kendi düşüncesinin dışında veya komünist anlayışa uymayan her fikri ideoloji olarak nitelendirir. Ona göre ideoloji kavramı, maddi gerçekliği baş aşağı eden sistemler bütünüdür. İdeoloji çarpıtılmış zihinlerin bir ifadesidir. Özgürlük kavramı çok güzeldir. Herkes bu kavramın heyecanıyla oylanırken burjuvazi özgürlük ve eşitliği sadece kendi adına işletmektedir. Marx, ideolojiyi egemen sınıfların öğretisi olarak nitelendirmektedir. Bu kapitalist sistemin zalimliklerini örten bir durumdur. Egemen güç, kültürü de yeniden var etmektedir. Maddi üretim araçlarına sahip olanlar, kültür üretim araçlarını da ellerinde bulundurmaktadır. Dolayısıyla düşüncenin sınırlarını da onlar belirlemektedir. Marx, kendinden önceki düşünürleri eleştirir. Çünkü pek çok düşünür geri

kalmışlığın suçunu dine yıkmaktadır. Din toplumdaki haksızlıkların sebebi değildir sadece onların üzerine örtülmesinde araç olarak kullanılmaktadır. Düşünceler düşüncelerle savaşamaz. Onları ortaya çıkartan koşulları değiştirmek lazımdır. Kimi düşünürlerin iddia ettikleri toplumdaki yanlış düşünceleri düzeltirsek her şey düzelir savı bir yanılsamadır. İnsanların problemleri yanlış fikirler değil sosyal şartlardır. Zaten yanlış fikirler de bunun bir sonucudur. Ülke kaynaklarından elde edilen tüm gelirlere milli gelir denmektedir. Ortalama milli gelir ise tüm milli gelirin ülke nüfusunun tamamına bölündükten sonra elde edilen bir kişiye düşen ortalama yıllık gelirdir.

Milli gelirden her bir kişiye düşen gelir aynı olmadığı gibi adil de değildir. Marxist ideolojiye göre bütün faaliyetler bunu örtmeye dönüktür. Antonio Gramsci gibi Neo Marxist ideoloji kuramcılarına göre kimsenin bir gerçeği gizlediği yoktur. Bu durum hegemonya kavramı ile açıklanabilir. Gramsci, medya araçlarıyla kitlelerin rızası alınmaktadır. İşletme bazında elde edilen tüm gelir sur-plus(kar) olarak adlandırılmaktadır. Bu gelirden arazi sahibinin payına düşene rant; sermayenin payına faiz; çalışan veya emeğin payına ücret; işletme sahibi, patron veya müteşebbis payına ise kar denmektedir. Çalışan, sur-plus’ın kaçta kaçını almaktadır. Eşitsizlik veya adaletten yoksunluk hemen her yerdedir. Bu eşitsizliği gidermede önemli bir araç olan eğitimde fırsat eşitliğinin ne denli sağlanabildiği şüphelidir. Marxist ve Neomarxist ideoloji özgürlüğün sadece mit olduğunu düşünmektedir. Özgürlük düşüncesi kadar kişileri ve toplumları heyecanlandıran mevhum çok azdır. Ancak bu kavram insanlara yanıltmaktadır. Örneğin özgür işçiler, sadece patronlarını seçebildiler. Aslında sistem açısından değişen pek bir şey olmamaktadır. İşçi açısından günümüzde ya emeğini satma veya aç kalmayı seçme özgürlüğü vardır denebilir. Önceden serfler toprakla birlikte alınıp satılabilmekteydi. Şimdi serflik bir şekil de devam etmektedir. Patronunu değiştiren aslında aynı koşullar altında kendisine yeni bir patron bulmaktadır. Eski patronun da bir kaybı yoktur. Çünkü şartlar değişmediği için düşük ücretli ve kötü çalışma koşullarını kabullenmiş bir diğeri gidenin yerini hemen doldurmaktadır. Bu tip değerlendirmeleri yapmak için kişiye ölçüt veren düşünce sistemlerinin adı ideoloji olmaktadır.

Marx, kendisi dışında her düşünceyi ideoloji olarak nitelendirirken Lenin ve Lucas ideoloji kavramını ilk kez bugünkü anlam da kullandılar. Onlar Marx’ın ideoloji kavramını olumsuz anlamlandırdığını ya bilmemekteydiler veya bunu görmezden geldiler. Bernstein ve Lenin, Marxizm ve sol düşünceyi de bir ideoloji olarak tanımladılar. Bu nedenle Deniz Gezmiş gibi Türkiye solcularının gözünde SSCB revizyonisttir. Aslında Komünizm veya Sosyalizm diye uygulanan şeyin Marx’ın önerdiği sistemle pek ilgisi yoktur.