Kuşçubaşı Eşref, hatıratında şöyle diyor: “Malta'ya sürgün edildiğimde yakın dost bulamamıştım. Lavrensin ve Didis'in beni ziyaretlerinden sonra hürriyetime daha çok sahip olmuştum ve ifa ettiğim hizmetlerle mütenasip serbesti içinde olduğumu samimiyetle itiraf etmeliyim. Eskiden beri boş vakitlerimi yağlı boya ve sulu boya resim etüdleriyle geçirmek istidam vardı. İkinci Meşrutiyet için Avrupa'da geçirdiğimiz gurbet seneleri içinde fırcam aç kalmamı önleyecek kadar tecrübe ve maharet sahibi idi. Tarihi Malta adasında da mevzu bulmakta güçlük çekiyordum. Paşa benim bu meşguliyetimi biliyordu. Ertesi gün bana bir Cihat atlası verdi. Üzerleri işaretli sahalardan dört nüsha kopya çıkaracaktım ve bunları Osmanlı sancağı ile işleyecektim. Öyle ki, hudutlarımızın en geniş olduğu 3. Sultan Murat dönemindeki o muhteşem imparatorluk dünya haritası üzerinde bir anda belirmiş olacaktı. Şevkle oturdum ve bu vazifeyi tamamladım. Paşa bunların adlarını ingilizce harfleri ve telefuzuyla yazdırdı. Neden Fransızcayı tercih etmemişti. Bunu sorduğum zaman şu cevabı vermişti. “Eğer bu izahları müsbet netice verebilecekse bu ancak Amerikan Devlet Reisi Mr. Vilson'un alakası ve mevzuu gerçeği ehemmiyet ile mümkün olabilecektir. Goreloyt Gore, gerek Klemanso aslında bu mevzuları biliyor. Fakat memleketlerinin menfaatinin bunları inkar hatta aksini yapmakta olduğunu vehmetmenin ve zannetmenin gafleti içindedir bugün. Yakın istikbalde pişman olacaklardır. Amma iş işten geçmiş bulunmaktadır. Amerika ise üzerine aldığı cihan devleti vazifesinin tarihi meshetlerine maalesef sahip değildir. Bilhassa İngilizler Amerika'yı iğfal ediyorlar ve çıkmaza sürüklüyorlar. Hiçbir neticeden çekinmeden hayatım pahasına dahi olsa bu hakikatleri teker teker anlatacağım ve ikaz edeceğim onun için İngilizceyi tercih ettim.“Haritalar tamam olmuştu. Bunlar kendilerine gönderilenlerin eline geçebilmiş ise ve vakit bulup tetkik edebilmiş iseler hazırlayanın bir esir asker olması önünde heyecan duyduklarını ve hatta hayret ettiklerini ümit etmek isterim. İnsanlar temin düşüncelerle emek verdikleri mevzuların taktir edilmesini istkemek beşeri zaafından kurtulamıyorlar. Haritalar bölgesine güzel ve itinalı olmuştu. Bilhassa bugün üzerinde kimbilir elliye yakın müstakil devleti bulunduğu o üç kıta üzerindeki bir payan ülkelere Ayyıldızla bayrağımızı öyle gönülden duygularla işledim ki kaç defa göz yaşlarımla boyalar bozuldu düzelttim.”

İSTİKLAL MARŞI ŞAİRİ MEHMET AKİF ERSOY'UN MEKTUPLARI1930 senesinin kış aylarını Mehmet Akif ile birlikte geçiren Eşref Kuşçubaşı, Mısır'ın havası iyi gelmediği ve ömrünün sonuna kadar yenemediği hastalığı olan seyahat illeti depreştiği için diyar diyar dolaşmaya başlamış dostunun vefası da kendisini her gittiği yerde takip ederek karşılıklı mektupları dosyalar doldurmuştur.

10 Ağustos 2010 tarihinde İsmet Arpar şunları dile getiriyor. “Ben rahmetli Eşref Beyefendinin son senesinde bu mektuplardan bazılarını tasnif ederken görmüş ve rica etmiştim. İstiklal Marşı Şairenin eski tabiriyle pek mükemmel bir hüsnü hatta kaligrafi vardı. Sahifeler süren mektuplarının satırlarında hiçbir silinti karalama cümle düşüklüğü yoktu. Eşref Beyefendi'ye rahmetli üstadın müsvedde yapıp yapmadığını sorduğum zaman adeta isyan etmişti. “Ne münasebet bu ne biçim sual” Değil bu gönülden dostu mektupları biz ibni Reşit'ten gelirken hicaz hattının son tren istasyonu olan El Muazzam'da Enver Paşa'nın istasyon şefinin odasında makine başına bize müjdelediği Çanakkale Zaferi'nin heyecanı ile yarattığı ve misilsiz zafer destanını bile çölün güneşi pek aratmayan mehtabında hıçkıra hıçkıra fakat müsveddesiz karalamasız ibdağ etmişti.

M. Akif (Ersoy) beyin bütün mektuplarında kullandığı gönülden tabir şudur: “Kardeşim iki gözüm Eşrefciğim. Bu mektuplardan çoğu eski dostun şahsi ve ailevi mevzularını tam bir açık gönüllülükle dertleşmeleri eski günleri yad etmeleri vatan haberlerini birbirlerine iletmelerinin sohbetleridir. 20'den fazla çoğu sahifeler tutan bu mektuplarda politikaya ait hemen hemen hiçbir satır bulamadım. Bazen memleket meselelerini karşılıklı görüşen iki gönül ve fikir dolusu samimiyetle kimseye ve hiçbir harekete karşı en ufak kin kırgınlık düşmanlık ve kötülümü duygusu olmadan tahlil ediyorlardı ve Mehmet Akif, çoğu zaman Eşref Bey'in hislerine kendisinin kini ekleyerek mevzu bulurdu. Şimdi bunlardan birisinin metninin aslında bir parçasının kilisesinde vererek sizlere sunacağım mektup. Muharrem 1350 (18 Mayıs 1931) tarihini taşıyor. M. Akif tarihleri kullanırdı. İstanbul'a dönüşünden ölümünden beş yıl beş ay önce yazdığı bu mektup denilebilir ki gurbet yıllarında İstiklal Marşı şairinin en hicranlı ve hüzünlü satırlarıdır. Çok az hadiselerde metanetini kaybeden ve ümitsizliğe düşen üstadı böylesine eleme sevk eden şekli sebep Eşref Bey'in kendisine yazdığı bir mektupta bahsettiği bir Kıbrıslı Türk'ün sözüdür. Hadise şu Eşref bey Kıbrıs'ta yerleşmiş vardarlı bir Türkle konuşmuş. Adamcağımız demişti. “Biz bir Rum'un çiftliğinde çalışırız.

“Bizim çiftlik sahibi Aydın'lı imiş. Seferberlikte ayrılmışlar buraya gelip yerleşmişler. Geçenlerde İstanbul'a gitti. Bir ay kaldı, döndü. Bana dedi ki “Türkler bize benzemek istemişler. Benzemeye benzemişler. Bir acayip olmuşlar. O halde neden bu kadar kan döktüler. Bize benzemek istediklerini söyleselerdi. Biz bu işi hem kansız hem de kolay yapardık” dedi. Ne demek istedi? Anlayamadım. Eşref Bey'in kendisine ilettiği ve cevap vermediğini kaydettiği bu sual M. Akif'i kalbinden yakalamış. 18 Mart 1931 tarihinde iki gözüm Eşrefçiğe yazdığı mektubun konusu hemen hemen bu mektup!

Kardeşim Eşref'im mektupların muntazaman geliyor bundan dolayı sana ne kadar teşekkür etsem azdır cenabı hak seni de çoluğunu çocuğunu da afiyetten saadetten ayırmasın.”

İstiklal Marşı şairinin Kuşçubaşı Eşref kuşçubaşına yazdığı mektubun son satırları şöyle: “Gaye uğrunda çalışmak, didinmek nihayet ölmek ah ne güzelmiş meşgale o neheş eğlence ve mesul hatime iniş. Ben onu şimdi adam akıllı hissediyorum. Acaba o günlerinin yine gelecek mi yine gayenin uğruna canımızla başımızla çalışabilecek miyiz? Çıkmadık canda ümit var derler değil mi kardeşim. Allah büyük elbette bizim de atıl batıl oturmaktan kurtulacağımız gün gelecektir. Refikam gerek sana gerek hanımefendiye arzu hürmet ediyor. Emin ile Tahir ellerini öpüyorlar. Ben de hanımefendiye ihtiramlarımı taktim ederim. Feridun ile Cuyap'ın gözlerinden öperim. İki gözlüm kardeşim Eşref'im. Muharrem 1350 18 Mayıs 1931 Pazartesi.

Mektupta adı geçen Emin ile Tahir. Akif'in oğullarının adıdır. Feridun Eşref Bey'in oğlu Cuyap ise kızıdır. Cuyap 2016 Nisan ayında vefat etmiş. Ağabeyi Ferudun Sencer ise yıllar önce ölmüştür. Eşref Bey'in 1931 yılında doğan kızı Diktam kış aylarında İzmir, yazın Kuşadası'nda ikamet etmektedir.