Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Barış Günü kabul edilinceye dek, Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkeler, barış içinde bir dünya mücadelesi görevini hatırlatmak amacıyla Almanya'nın 1939 yılında Polonya'yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı’nı başlattığı tarih olan 1 Eylül'ü “Dünya Barış Günü” olarak ilan edip kutladı.
1939 yılında Nazilerin Polonya'yı işgaliyle başlayan, ardında 52 milyon ölü, milyonlarca yaralı, sakat, harabe haline getirilmiş şehirler, yok edilmeye çalışılan bir kültür, bir anda sonlandırılan nice hayatlar, hayaller, umutlar ile geriye acı ve gözyaşı bırakan, 1945 te son bulan, insanlık tarihinin en acımasız, en kanlı ve en kirli savaşının başladığı gün, yani 1 Eylül; Dünya Barış Günü olarak kabul edildi. "DÜNYA BARIŞ GÜNÜ", böyle kanlı ve acımasızlıkta benzeri görülmemiş bir savaş sonrasında ortaya çıktı. Evet zıt kavramlar her zaman birbirini çağrıştırır. Siyah beyazı, çirkin güzeli, savaş barışı gibi. Ama barışın sağlanması için bu kadar da zıtlık, kötülük, acı, dökülen kanlar ve vahim görüntülerin olması şart mıdır? Yani barışı görmek için savaşı yaşamak bu kadar gerekli midir?
Senede Bir Gün Değil Her gün Barışa İhtiyacımız Var
Barıştan söz etmek için sadece savaşın olmaması yeterli değildir. Yani savaş yokluğunu barış olarak adlandırmak tam anlamıyla doğru olmaz. Ticaret savaşları, kültürel savaşlar, siber savaşlar ve fikir savaşları da vardır. Savaş kelimesinin önünde hangi türün olduğuna bakmaksızın savaşı görürsek barıştan söz edemeyiz. Elbette en kötüsü silahlı çatışmaların olduğu savaştır ancak diğer türleri de barış için önem arz etmektedir.
Dar anlamda ticaret savaşları, iki veya daha fazla ülkenin birbirlerine karşı uyguladıkları ticari tarifeler nedeni ile ortaya çıkan anlaşmazlık veya çatışmalar anlamına gelmektedir. Ticaret savaşlarının bir örneği ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşıdır ve bu savaş sadece bu iki ülkeyi değil küresel ekonomiyi etkilemektedir. Bu durumda piyasalardaki dalgalanma, ekonomik gerginlikler barış ortamının tam sağlanamamasına bir sebeptir.
Aslında ABD’nin Çin’e karşı uygulamış olduğu bu tarifelerin sadece dış ticaret açığından kaynaklanmadığı, ABD’nin gelecekte dünyanın en büyük ekonomisinin Çin olacağı endişesi içerisinde olması da önemli bir etkendir. Bu bağlamda 2018 yılı başlarında ABD’nin Çin’e tarifeler uygulayarak başlatmış olduğu ticaret savaşları gün geçtikçe küresel bir ticaret savaşına dönüşmeye başlamış ve 2018 yılının ağustos ayında Türkiye’ye de sıçramıştır. Ekonomik barış ortamından söz edilmesi mümkün değildir.
Kültür savaşlarını aslında kültürler arası farklılıklardan dolayı ortaya çıkan çatışmalar olarak tanımlayabiliriz. Bir kültür savaşı ne yazık ki aynı toplumdaki gruplar hatta bireyler arasında dahi yaşanıyor ki dünya üzerinde yaşanmaması mümkün olmasın. İnsanlar ne kadar beraber yaşamaya muhtaçsa bir o kadar da farklı kültürlerle bir araya geldiğinde memnuniyetsizlikle bir kültür savaşını başlatabilir.
Kültür, işletmelerde örgütsel davranış konuları üzerinde de büyük etkileri söz konusudur. Bu etki sonucunda toplumlar örgütsel davranış konularına farklı yaklaşabilmektedir. Tabi; bu durum uluslararası ve çok kültürlü işletmeler açısından birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Kültür, kültürel farklılıklar ve bunların örgütsel davranış konularına etkisinin anlaşılması ve iyi bir şekilde yönetilmesi, şirketlerin başarısı açısından oldukça önemlidir.
Siber savaşı internet ve bilgisayar konusunda uzman denecek kadar çok bilgili kişilerin yasal olmayan şekilde bireysel veya kurumsal bazda hesaplara ve kişisel bilgilere erişerek kötüye kullanması ya da kullanım dışı hale getirmesi olarak tanımlayabiliriz. Bu savaş da kişiler arasında olabileceği gibi devletler arasında da olabilen bir savaştır. Ne yazık ki savaşın bu türlüsü bile bir barış ortamını ortadan kaldırmaktadır.
Fikir savaşları da her daim önemini koruyan bir durum olmuştur ve öyle olmaya da devam edecektir. Bireyler, toplumlar ve devletler arasında fikirsel farklılıklar olabilmektedir ve bu durum da fikirlerin savaşına yol açmaktadır. Ne kadar çok farklı fikir varsa aslında bu o kadar güzel bir durumu ifade eder çünkü asıl sorun herkes aynı şeyi düşününce var demektir. Farklı fikirlerin olması elbette güzeldir ancak bunun özneler arasında çatışmaya dönmemesi için karşılıklı olarak fikirlere saygı duymak ve kendi sahip olduğumuz fikirleri doğru şekilde ifade etmemiz gerekmektedir diye düşünüyorum.
Aslında savaş türleri daha da türetilebilir. Savaşın türü ne olursa olsun, sayısı ne kadar çok olursa olsun her savaşın anlamı aynıdır. Barış ise tektir, bellidir ve o da ortak noktada buluşarak huzurlu yaşam ortamını sağlamaktır.
Tüm durumların sonucuna baktığımız zaman asıl doğruların barış ile sağlanacağı apaçık ortadadır. Ne 1 Eylül’de ne de 21 Eylül’de yapılan etkinlik ve öneriler savaşlar sona ermeden bir sonuç vermeyecektir. Savaşın her türlüsü kötüdür ve haklı olamaz. İnsanlar tarihin en eski döneminden bugüne kadar beraber yaşamaya ve birlik olarak her sorunu aşmaya meyillidir. Bunun içinse senede bir gün değil her gün barışa ihtiyacımız var. Bir toplum kendi içinde ne kadar mutlu ve güvende hissederse hissetsin diğer toplumlarla barış içinde yaşayamadıktan sonra kalıcı bir huzur ortamından söz edilemez.
Her daim bir lidere ihtiyaç vardır. Toplumun en küçük birimi olan ailede de büyükler liderdir. Aileyi bir arada tutmak ister. Ancak bildiğini okuyan bir aile lideri olunca aile içinde de bireyler arası küçük çaplı fikir savaşları yaşanır. Bu durum aile gibi küçük bir yapıda dahi söz konusu ise büyük toplumların yaşamaması mümkün olabilir mi? Bu yüzden her topluluğun muhakkak onları fikir ayrılıklarına düşürmeden birleştiren bir lidere ihtiyacı vardır. Unutmamak gerekiyor ki fikir ayrılıkları değil fikirlere saygı duyarak ortak noktada; bilimde, sanatta buluşmak insanlığı üst seviyelere taşıyacaktır. Bunun için gelişigüzel söylediğimiz barış kavramı aslında tüm insanlık için çok büyük anlamlar taşımaktadır.
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün de dediği gibi: Yurtta Barış, Dünyada Barış
"Savaşlar, vatan savunması için olmadığı sürece cinayettir" ve "En kötü barış en haklı savaştan daha iyidir" gerçeğinden hareketle 1 Eylül Dünya Barış Gününde, öncelikle kendi ülkemizde iç barışı korumaya odaklanmalı, dış politikaların baskısıyla yanlış adımlar atmaktan kaçınmalıyız. Burada en büyük rehberimiz; Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ün, "YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ" sözleri olmalıdır.
ÖZLÜ SÖZ: “Doğa Kanununun birinci ve temeI ilkesi barışı aramak ve sürdürmektir.” “Barış, savaşın olmaması demek değildir. O; bir erdem, bir ruh haIi, iyilik severIiIik eğilimi, güven ve asalettir.”
Saygıdeğer Aydın’ın Haber Portalı Tüm Yeni Kıroba Gazetesi Okuyucularım; Kendi ülkemizde ve tüm dünyada, barışa sadece yılın tek bir gününü ayırmak değil, bunu daima hatırlamayı ve daha nice barış içinde geçecek günlerde "1 Eylül Dünya Barış Günü “nü kutlamayı diliyorum. Sevgiyle, Huzur dolu ve Esenlikle Kalın. Güzel Günlere Mutlu Yarınlara………