AK Partinin yıllarca uyguladığı yanlış politikalarla meydana çıkan yapısal koşulların üzerine son yıllarda alevlenen tek adamlık hırsı ile otoriterlik kurma girişiminin yol açtığı siyasi risklerdir. Ortaya çıkan demokrasi hukuk açığı ve ekonomide kriz giderek derinleşecek. Acil olarak önlem alınmazsa çöküş hızlanacaktır.
Mesela dövizdeki oynaklık gizli faiz artırma operasyonlarına rağmen kontrol edilemiyor. Özel sektörde her gün artan iflaslar ve işsizlik bir çığ gibi büyüyerek toplumu olumsuz şekilde etkileyecektir.
Daha iyi bir Türkiye mümkün. Yeni ve iyi yetişmiş kadrolara ihtiyacımız var. Ekonomi ülkenin en öncelikli ve önemli konusu olmalıdır. Daha çok iş, daha çok aş ve sosyal barış egemen olur. Oysa daha hayırlı bir Türkiye mümkün.
AK Partinin 2010 yılında yayınlanan “Millik Birlik ve kardeşlik projesi adlı kitapçığında, o dönem Başbakan olan R. Tayyip Erdoğan’ın açıklaması şöyle: (….) Bizi birbirimizden ayırmak, bizim aramıza nifak sokmak, aramıza nifak tohumları ekmek, bizi birbirimize düşman eylemek. Kimsenin hakkı değildir. Haddi de değildir. Niceleri çıktı. Bunu başarabileceğini, aramıza nifak sokabileceğini bizi birbirimizden koparabileceğini düşündü. Tarih onları değil, bizim sarsılmaz zaferimizi yazıyor.
Biz küçük meselelere takılıp kalmayız. Biz büyük düşünmek, büyük adımlar atmak zorundayız. Ülkemiz adına, milletimiz adına istikbalimiz, bayrağımız, vatanımız adına daha fazla kenetlenerek Türkiye’yi çok daha ileri hedeflere taşımak durumundayız. (….)
İşte onun için demokrasi diyoruz.
İşte onun için milli birlik diyoruz.
İşte onun için kardeşlik diyoruz.
Bizim demokrasinin standartlarını yükseltmek, milli birlik ve kardeşliğimizi pekiştirmekten başka hiçbir gayemiz yok, olamaz.
R. Tayyip Erdoğan
(2010)
Kitabın 9. Sayfasında “hangi amaca hizmet etmek” başlıklı yazıdan bir bölüm şöyle:
“Türkiye güçlü ekonomisini ve itibarlı dış politikasını, son 7 yıldır. Demokratikleşme alanında attığı adımlar üzerine kurmuştur.
“Bugün artık güçlü bir ekonomimiz olsun. Ama özgürlükleri kısıtlayalım. Dış politikayı aktif olalım ama, çağdaş demokratik düzenlemeleri erteleyelim ya da ülkemiz güvenlik içinde olsun. Ama demokrasiden taviz verelim gibi bir anlayışın başarı şansı kalmamıştır” Türkiye ne kadar demokratikleşirse demokrasi standartlarını ne kadar yükseltirse, uluslararası camiada o kadar güçlü bir hale gelecektir. Nitekim 7 yıllık AK Parti hükümeti dönemi bunun en güzel ispati olmuştur, ülkemiz ekonomide tarihi başarılar elde etmiş, dış politikada saygın bir konuma yükselmiş, sosyal yaşam farklı bir mecrada ilerler olmuştur. Tüm bu ilerlemelerin temelinde ise demokrasi ve özgürlükler alanında atılan adımlar vardır.
Kitapçığın 16. Sayfasında, “Türkiye’nin milleti ve devleti ile bölünmez bütünlüğü tartışma konuşu mudur? Üniter devlet yapımız zedelenir mi? Diye bir soru soruluyor. Verilen cevap şöyle:
“Türkiye Cumhuriyeti milleti ve devleti ile bölünmez bir bütündür ve öyle kalacaktır. Demokratik açılım sürecinde bundan taviz verileceği sadece kara bir propagandadan ibarettir. Üniter yapımız etrafında bir tartışmaya da tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak prensibinden taviz verilmesi asla söz konusu değildir.
Tek millet kavramından yola çıkarak farklı etnik kökenlerden gelen vatandaşlarımızın yok sayıldığı iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır.
AK PARTİNİN AÇIKLAMALARI GAYET GÜZEL
AK Partinin 2010 yılında yayınladığı kitapçık gerçekten hayati konulara değiniyor. Bu kitapçığın yayınlanmasının ardından 7 yıl geçti. Kitabın her satırında Milli Birlik, kardeşlik ve ileri demokrasiden söz edilmiştir. Peki Türkiye ne oldu da 7 yıl sonra farklı bir düşünce yapısına sahip oldu. 2001’in ve 2010’un AK Partisine ne oldu?
Ekonomimiz daha mı gelişti?
İç ve dış politika, sosyal yaşam, demokratik hak ve özgürlükler günümüzde doruğa mı ulaştı. Yani 2017’de dış politikadaki durumumuz 2010’dan daha ileri bir düzeyde mi? Ama tartışılmaz bir gerçek var ki artık dış politikadaki hatalarınız ekonomiyi iflasın eşiğine getirdi. Reel sektörün dış kaynak ihtiyacına rağmen, artık dışyarıdan para gelmiyor. Şans oyunları, milli piyango, at yarışları vb. daha bir çok kamu varlığı, mantığına aykırı biçimnde oluşturulan varlık fonuna devredildi. Dışarıdan borç bulabilmek için ipotek gösterilecek. Yani bir çeşit “Duyun-u Umumiye” oluşumu meydana getirildi. Borçlarını çeviremezse Türkiye’nin iflas riski var. Bu durum uzun süre sürdürülemez. Yani bu ekonomik bir krize benziyor. Daha iyi bir Türkiye elbette mümkün. Türkiye’nin ileriyi gören demokrat bir jenarasyona ihtiyacı var.
Turizmde başımıza gelen meseleleri tahlil ettiğimizde, siyasi hatalarımızın tavan yaptığını görürüz. Ülkemize gelen turist sayısı her geçen yıl biraz daha düştüğünü görüyoruz. Geçen yıl 10 milyar dolarlık bir kayıp yaşandı.
İş gücünde dahil nüfus son bir yılda 1 milyon artarken, bunların ancak 391 binine iş bulundu. Yani yeni iş gücüne katılanların yarısından fazlası işsiz kaldı.
RUSYA YASAĞI TAM KALDIRMADI
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi “Türkiye’nin Rusya’ya yaş sebze ihracatının 700 milyon dolar civarında olduğunu, bunun 450 milyon dolarlık kısmı hala yasaklı” dedi. Zeybekçi; Aydın Efeler ilçesinde bir otelde işadamlarıyla bir araya geldi ve burada yaptığı konuşmada, Mart ayında ihracatta Cumhuriyet tarihinin zirvesini yakalamayı hedeflediklerini söyledi.
Tarım sektörü ve ihracatçı birliklerinin kendileri üzerinde yoğun baskısı olduğunu bunun sebebinin Rusya’dan dahilde işleme izin belgesiyle gelen 1 milyar 830 milyon dolarlık tarım ürünleri ithalatı olduğunu bildirdi. Zeybekçi en sonunda ihracatçılarımız dediler ki “Biz getirmek istemiyoruz. Böyle bir gelişme yaşandı. İhracatçıların ve tarım sektörünün buradaki kararlılığı ve mesajının Rusya tarafında hızlı bir şekilde anlaşılmasını ve böylece problemin çözülmesini temenni eden Ekonomi Bakanı Zeybekçi, “Yasaklarla engellemelerle her zaman ülke olmaz. İki taraf da kaybeder. Biri 10 kaybeder, diğeri 8 kaybeder” diye konuştu.
Öte yandan Rusya’nın ekonomik yaptırım uyguladığı ürünlerden domatesin yeni pazarı Belarus ve Ukrayna oldu. Ambargo çerçevesinde Rusya Türkiye’den domates, portakal, elma, kayısı, lahana, tuz, brokoli, mandalina, salatalık, armut, şeftali, erik, üzüm, çilek, kuru soğan, karanfil ile tavuk ve hindi eti ithaline yasak getirdi. Bu süreçte başta domates olmak üzere Rusya’ya ihraç edilmeyen bazı ürünlerin Belarus ve Ukrayna’ya satışında artış görüldü. Rusya’ya domates ihracatı, 2015 de 258,8 milyon dolar olurken, geçen yıl ihracat gerçekleştirilemedi.
AK Partinin yıllarca uyguladığı yanlış politikalarla meydana çıkan yapısal koşulların üzerine son yıllarda alevlenen tek adamlık hırsı ile otoriterlik kurma girişiminin yol açtığı siyasi risklerdir. Ortaya çıkan demokrasi hukuk açığı ve ekonomide kriz giderek derinleşecek. Acil olarak önlem alınmazsa çöküş hızlanacaktır.
Mesela dövizdeki oynaklık gizli faiz artırma operasyonlarına rağmen kontrol edilemiyor. Özel sektörde her gün artan iflaslar ve işsizlik bir çığ gibi büyüyerek toplumu olumsuz şekilde etkileyecektir.
Daha iyi bir Türkiye mümkün. Yeni ve iyi yetişmiş kadrolara ihtiyacımız var. Ekonomi ülkenin en öncelikli ve önemli konusu olmalıdır. Daha çok iş, daha çok aş ve sosyal barış egemen olur. Oysa daha hayırlı bir Türkiye mümkün.
AK Partinin 2010 yılında yayınlanan “Millik Birlik ve kardeşlik projesi adlı kitapçığında, o dönem Başbakan olan R. Tayyip Erdoğan’ın açıklaması şöyle: (….) Bizi birbirimizden ayırmak, bizim aramıza nifak sokmak, aramıza nifak tohumları ekmek, bizi birbirimize düşman eylemek. Kimsenin hakkı değildir. Haddi de değildir. Niceleri çıktı. Bunu başarabileceğini, aramıza nifak sokabileceğini bizi birbirimizden koparabileceğini düşündü. Tarih onları değil, bizim sarsılmaz zaferimizi yazıyor.
Biz küçük meselelere takılıp kalmayız. Biz büyük düşünmek, büyük adımlar atmak zorundayız. Ülkemiz adına, milletimiz adına istikbalimiz, bayrağımız, vatanımız adına daha fazla kenetlenerek Türkiye’yi çok daha ileri hedeflere taşımak durumundayız. (….)
İşte onun için demokrasi diyoruz.
İşte onun için milli birlik diyoruz.
İşte onun için kardeşlik diyoruz.
Bizim demokrasinin standartlarını yükseltmek, milli birlik ve kardeşliğimizi pekiştirmekten başka hiçbir gayemiz yok, olamaz.
R. Tayyip Erdoğan
(2010)
Kitabın 9. Sayfasında “hangi amaca hizmet etmek” başlıklı yazıdan bir bölüm şöyle:
“Türkiye güçlü ekonomisini ve itibarlı dış politikasını, son 7 yıldır. Demokratikleşme alanında attığı adımlar üzerine kurmuştur.
“Bugün artık güçlü bir ekonomimiz olsun. Ama özgürlükleri kısıtlayalım. Dış politikayı aktif olalım ama, çağdaş demokratik düzenlemeleri erteleyelim ya da ülkemiz güvenlik içinde olsun. Ama demokrasiden taviz verelim gibi bir anlayışın başarı şansı kalmamıştır” Türkiye ne kadar demokratikleşirse demokrasi standartlarını ne kadar yükseltirse, uluslararası camiada o kadar güçlü bir hale gelecektir. Nitekim 7 yıllık AK Parti hükümeti dönemi bunun en güzel ispati olmuştur, ülkemiz ekonomide tarihi başarılar elde etmiş, dış politikada saygın bir konuma yükselmiş, sosyal yaşam farklı bir mecrada ilerler olmuştur. Tüm bu ilerlemelerin temelinde ise demokrasi ve özgürlükler alanında atılan adımlar vardır.
Kitapçığın 16. Sayfasında, “Türkiye’nin milleti ve devleti ile bölünmez bütünlüğü tartışma konuşu mudur? Üniter devlet yapımız zedelenir mi? Diye bir soru soruluyor. Verilen cevap şöyle:
“Türkiye Cumhuriyeti milleti ve devleti ile bölünmez bir bütündür ve öyle kalacaktır. Demokratik açılım sürecinde bundan taviz verileceği sadece kara bir propagandadan ibarettir. Üniter yapımız etrafında bir tartışmaya da tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak prensibinden taviz verilmesi asla söz konusu değildir.
Tek millet kavramından yola çıkarak farklı etnik kökenlerden gelen vatandaşlarımızın yok sayıldığı iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır.
AK PARTİNİN AÇIKLAMALARI GAYET GÜZEL
AK Partinin 2010 yılında yayınladığı kitapçık gerçekten hayati konulara değiniyor. Bu kitapçığın yayınlanmasının ardından 7 yıl geçti. Kitabın her satırında Milli Birlik, kardeşlik ve ileri demokrasiden söz edilmiştir. Peki Türkiye ne oldu da 7 yıl sonra farklı bir düşünce yapısına sahip oldu. 2001’in ve 2010’un AK Partisine ne oldu?
Ekonomimiz daha mı gelişti?
İç ve dış politika, sosyal yaşam, demokratik hak ve özgürlükler günümüzde doruğa mı ulaştı. Yani 2017’de dış politikadaki durumumuz 2010’dan daha ileri bir düzeyde mi? Ama tartışılmaz bir gerçek var ki artık dış politikadaki hatalarınız ekonomiyi iflasın eşiğine getirdi. Reel sektörün dış kaynak ihtiyacına rağmen, artık dışyarıdan para gelmiyor. Şans oyunları, milli piyango, at yarışları vb. daha bir çok kamu varlığı, mantığına aykırı biçimnde oluşturulan varlık fonuna devredildi. Dışarıdan borç bulabilmek için ipotek gösterilecek. Yani bir çeşit “Duyun-u Umumiye” oluşumu meydana getirildi. Borçlarını çeviremezse Türkiye’nin iflas riski var. Bu durum uzun süre sürdürülemez. Yani bu ekonomik bir krize benziyor. Daha iyi bir Türkiye elbette mümkün. Türkiye’nin ileriyi gören demokrat bir jenarasyona ihtiyacı var.
Turizmde başımıza gelen meseleleri tahlil ettiğimizde, siyasi hatalarımızın tavan yaptığını görürüz. Ülkemize gelen turist sayısı her geçen yıl biraz daha düştüğünü görüyoruz. Geçen yıl 10 milyar dolarlık bir kayıp yaşandı.
İş gücünde dahil nüfus son bir yılda 1 milyon artarken, bunların ancak 391 binine iş bulundu. Yani yeni iş gücüne katılanların yarısından fazlası işsiz kaldı.
RUSYA YASAĞI TAM KALDIRMADI
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi “Türkiye’nin Rusya’ya yaş sebze ihracatının 700 milyon dolar civarında olduğunu, bunun 450 milyon dolarlık kısmı hala yasaklı” dedi. Zeybekçi; Aydın Efeler ilçesinde bir otelde işadamlarıyla bir araya geldi ve burada yaptığı konuşmada, Mart ayında ihracatta Cumhuriyet tarihinin zirvesini yakalamayı hedeflediklerini söyledi.
Tarım sektörü ve ihracatçı birliklerinin kendileri üzerinde yoğun baskısı olduğunu bunun sebebinin Rusya’dan dahilde işleme izin belgesiyle gelen 1 milyar 830 milyon dolarlık tarım ürünleri ithalatı olduğunu bildirdi. Zeybekçi en sonunda ihracatçılarımız dediler ki “Biz getirmek istemiyoruz. Böyle bir gelişme yaşandı. İhracatçıların ve tarım sektörünün buradaki kararlılığı ve mesajının Rusya tarafında hızlı bir şekilde anlaşılmasını ve böylece problemin çözülmesini temenni eden Ekonomi Bakanı Zeybekçi, “Yasaklarla engellemelerle her zaman ülke olmaz. İki taraf da kaybeder. Biri 10 kaybeder, diğeri 8 kaybeder” diye konuştu.
Öte yandan Rusya’nın ekonomik yaptırım uyguladığı ürünlerden domatesin yeni pazarı Belarus ve Ukrayna oldu. Ambargo çerçevesinde Rusya Türkiye’den domates, portakal, elma, kayısı, lahana, tuz, brokoli, mandalina, salatalık, armut, şeftali, erik, üzüm, çilek, kuru soğan, karanfil ile tavuk ve hindi eti ithaline yasak getirdi. Bu süreçte başta domates olmak üzere Rusya’ya ihraç edilmeyen bazı ürünlerin Belarus ve Ukrayna’ya satışında artış görüldü. Rusya’ya domates ihracatı, 2015 de 258,8 milyon dolar olurken, geçen yıl ihracat gerçekleştirilemedi.