Eğitim ve öğretim hayatımda ilk görevim 1968 yılında Güzelhisar ilkokulu ve Çeştepe Köyü İlkokulu’nda öğretmen vekili olarak başlamıştım. Öğrenci olayları biraz ara verince hemen İstanbul’a dönmüş ve fakülte diplomamı almıştım. İlk görev yerim Söke Lisesi’ydi, yedek subaylığımı Babaeski ve Lüleburgaz da tamamladıktan sonra ( 15 ay) sırasıyla Aydın Lisesi Cumhuriyet Kız Lisesi, Nazilli Eğitim Enstitüsü , Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı, Koçarlı Lisesi, İmam Hatip Lisesi, Cumhuriyet Lisesi müdürü, Aydın Lisesi Edebiyat Öğretmenliği ve sonrada 10 yıl müdürlüğüyle su gibi aktı geçti. Verilen görevlerimi istek ve zevkle yaptım. Mesailerimde zaman ve saatlerin yeri yoktu. Öğrenciye hizmet memlekete hizmet benim için ibadet derecesindeydi. Görevden alınmalar, sürgünler hızımı hiç kesmedi. Ancak beni en çok üzen 28 Şubat kararları ve uygulamalarıydı. O yıllarda Aydın Lisesi müdürüydüm. Adnan Menderes Üniversitesi kurulmuş ama binası yeterli değildi. Sınavları yapacak yerleri yoktu. Bilgisayar laboratuvarım ve konferans salonum sınavlar için 40 civarındaki dersliklerim her an üniversitenin emrine giriyordu. Bina sorumlusuydum. Rektör ise sınav sorumlusuydu. Öğrencileri binaya alırken başörtülü öğrencileri içeri almıyorduk. Mezun ettiğim öğrencilerimde karşıma çıkıyordu. Ağlamasına, yalvarmasına çaresiz kalıyor Rektörü gösteriyordum. Bir çoğu geri dönüp evine gitti. Bazıları başörtüsünü çıkartıp içeri giriyor sonra sınıfa girip yoklama yapıldıktan sonra tekrar başını bağlıyordu. Ama bu seferde derslikteki görevli öğretmen bize gelip şikayette bulunuyordu. Rektör ile sınıfa gittiğimiz de yine ağlamalar, yalvarmalar ile karşılaşıyorduk. Rektör göz yumsa ben de göz yumacağım ama sınıftaki öğretmen göz yummuyor ‘’ Rapor tutarım durumu açıklarım’’ diyordu. Bu durumda başörtüsünü çıkarıp sınava devam eden olduğu kadar , bizlere beddua ederek sınavı terk edenler de vardı. Rektörü bilemiyorum ama ben bu işten dolayı çok üzülüyordum. Oysa öğrencilerimle gittiğim bir çok Avrupa ülkesindeki okullarda böyle sorunlar hiç görmemiştik. Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, İtalya, Fransa, İspanya, Portekiz vb. Avrupa ülkelerinde bir şikayet görmemiştik. 27 Mayıs 1960 ihtilali devrimin de lise öğrencisi olduğumuz için bir çok olayı göremedik, yaşamadık ve üzülmedik. Ancak annem ve babamın çektiği üzüntüyü , sıkıntıyı, döktükleri göz yaşlarını da unutmadım. Bu askeri darbeler , müdaheleler, yasaklar bitmeyecek mi diye üzülüyordum. Katsayısı ve başörtüsü yasaklarıyla binlerce öğrenci ve ailesi yıllarca üzüldüler, zor günler geçirdiler. Bir çoğu okullarını terk ettiler, bir kısmı AB ülkelerine, komşu ülkelere bir kısmı da ABD’ye gitme ve oranın üniversitelerini bitirme başarısını gösterdiler. Bir kısmıda Avusturya – Viyana’da bulunan Wonder Derneği’nin yardımlarıyla Viyana’ya, Bosna’ya, Romanya’ya gittiler. Bu derneğin kurucusu Yusuf Kara’nın olağan üstü çalışmalar sergilediği Wonder Derneği’nin burslarından faydalandılar. Ülkesinden ayrılmak zorunda kalan binlerce öğrenci buralarda okudu, mezun oldu, iş buldu, hatta üniversitelerde Prof. durumuna yükseldiler.

Bu zulüm ve baskılar 28 Şubat 1997 yılında Türk ordusunun generallerinin koyduğu yasaklar 2007 yılında kaldırıldı, katsayı yasağıyla üniversite kapılarının yarı yarıya kapandığı yasaklar ise 2009 yılında kaldırıldı.

İnşallah diyorum. Bir daha askeri darbeler, diktalar, yasaklar dönemini yaşamayız. Bu duraklamalar, kesintiler olmasa , ülkemin insanları , Devletimizin ve Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlerden isteği uygar uluslar seviyesine en kısa zamanda ulaşılacaktır. Buna inanıyor ve ülkemin gençlerine güveniyorum.