Aydın'ın Ege denizine en geniş sahilleri bulunan ve Kuşadası'ndan sonra bilinen en eski Turizm beldesi ve Cumhuriyetin ilk yıllarındaki adıyla YORAN , sonradan YENİHİSAR , ardından DİDİM adını alarak bir muhacir hikayesiyle yeniden doğmuştur. Bugün Kuşadası ile beraber Aydın'ın yurtdışına açılan ,Ege denizine sahili bulunan 2 ilçesinden biri olan Didim , 90 km sahil uzunluğu ile deniz ,kum ve güneş tutkunu tatilcilerin uğrak yeridir.

Didim ilçesinin ilk yerleşim izleri Neolitik Devre (M.Ö. 8000) uzanır. M.Ö. 16. yüzyılda Miken, Giritliler ve daha sonra da Aka kolonilerinin varlığı görülür. “Karia” bölgesinin sınırları içinde yer alan Didim (Didyma), Milet'in “kutsal alanı” olarak Likyalılar, Persler, Seleucidler, Attalidler, Romalılar ve Bizanslıların ardından Türklerin eline geçmiştir. 1. Haçlı Seferleriyle yeniden Bizans sınırlarına katılmıştır. Karia Bölgesi 1280 yılında Menteşe Beyliği, 1300 yılında Aydınoğlu Beyliği ve 1413 yılında Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine girdi. 14. yüzyıldaki büyük depremde yıkılan mabetle birlikte uzun yıllar Didim yerleşimi, Cumhuriyet öncesine değin , Osmanlı İmparatorluğu zamanında , varlığını küçük bir Rum köyü olarak sürdürmüştür. Yoran / Yeronda adlı bu köyün, kuzey doğusunda “İslam Yoran” diye adlandırılan on-on iki hanelik bir de Türk yerleşimi vardı. Kurtuluş Savaşı sonrasında 1922 yılında bölgede yerleşim boşaltılmıştır. 1924 yılında mübadele kapsamında bu bölgeye Yunanistan başta olmak üzere Balkan ülkelerinden gelen mübadiller iskân edilmiştir.

1955 yılında yörede yaşanan deprem felaketi sonrasında muhacirlerin , “Hisar” olarak adlandırılan Apollon Tapınağı çevresindeki yerleşim , 1955 depreminden sonra yeni yapılan yerine ,1961 yılında dağıtılan Afet Konutlarıyla birlikte bir kilometre güneye “Yenihisar” adıyla taşınmıştır.

Yoran, bir çok Ege bölgesindeki gibi Kurtuluş savaşı öncesi Anadolu da yaşayan Rum, Ermeni, Yahudi ve Levantenlerin yurt edindikleri ilçelerimizden biridir. Yunan işgalinden 7 Eylül 1922'de kurtulmuştur. 1924 yılına kadar da , ıssız bir köy niteliğinde kimsenin yaşamadığı bir yerleşim olarak kalmış ve Lozan Anlaşması'nın imzalanmasıyla birlikte , İstanbul dışında Anadolu'daki Rumların Yunanistan'a, Batı Trakya dışındaki Yunanistan'daki Türklerin ise Anadolu'ya taşınması için ''Mübadele'' adı verilen bu uygulama doğrultusunda, 1923 öncesinde burada yaşayan Rumlar'dan boşalan Yoran Köyü'ne , 14 Mart 1924 yılında Yunanistan'ın Bulgaristan sınırına yakın Selanik kentinin, kavala kasabasının Pruvuşta bucağına bağlı; KUÇLAR (KOÇKAR), DEVEKIRAN, KONYAR, PODAVİŞ, DEMİRLİ, köylerinden, hikayesi ile ünlü KARDEŞ VAPURU ile gelen muhacirler yerleştirilmiştir.

Yunanistan'dan gelen muhacirlerin dışına Yoran'da iki hane Makedon ya göçmeni, bir tane Arnavut ve bir hanede Dersim isyanı sonrasın da yöreye sürülmüş bir aile bulunmakta idi.

1930'lu ve 1940'lı yıllarda yine Didim ve yakın çevresine yerleştirilen muhacirler olduğu bilinmektedir. Kuçkar Köyü'nden gelenlere ''Pomak'' denilmektedir. Pomaklar inancını kaybetmemiş, fakat dilleri ağırlıklı Bulgarca karışımıyla farklı bir yapı kazanmış Türkler'dir. 1940'lı yıllarda gelen göçmenler Bulgaristan'dan geldiği için ''BULGAR MUHACİRİ'' olarak adlandırılır.

Bulgar Muhacirleri'nin yanı sıra diğer bazı Balkan ülkelerinden ve Girit'ten de gelen göçmenler de Yoran'a yerleşmiştir. 1940'lı yıllarda gelen göçmenler, Apollon Tapınağı'nın arkasında iskan edilmiş, fakat büyük çoğunluğu, iklime ve arazi koşullarına ayak uydurmadıkları için, buradaki yerlerini satarak ilçe dışına taşınmıştır.

Yoran'da yerleşimin artmasıyla birlikte yöredeki Yörüklerden de göçebe hayatı bırakıp, Yoran'a yerleşenler olmuştur.

İLK MUHACİRLERİN GÜNDELİK YAŞAM

Yoran'a ilk gelen muhacirler içerisinde yer alan Hüseyin Oğuz ve Hüseyin Tezel Şummu'da ortaokul düzeyinde eğitim gördükleri için,H. Oğuz Öğretmen, H.Tezel ise Apollon Tapınağı'na Bekçi olarak görevlendirilir. Daha sonraları vekil öğretmenlerle süren eğitim, bugün halen Cumhuriyet ilköğretim okulu olarak kullanılan binada gerçekleştirilmiştir. 1946 yılında, kireç ocağında çalışmak için Yoran'a gelen ve okul binasında yatıp kalkan işçilerin ihmali sonucu yangın çıkmış, büyük oranda tahrip olan bina aslında uygun olarak yeniden yapılmıştır.

Yoran Köyü'ne yerleşen muhacirler, köyün Rumlar'dan kalan ismini sürdürmüştür. Yoran isminin kökeni tam olarak bilinmemekle birlikte, sahilden gittikçe yükselen dalgalı arazi yapısı, uzun yıllar, tütüncülük başta olmak üzere , genelde tarım ile geçimini sağlayan köylüler için kıraç ve kurak iklimle birlikte evlerine ulaşmayı '' Yorucu'' Kıldığı için Yoran ismi kabul görülmüştür.

Yöre halkının Apollon Tapınağı'na Kale anlamına gelen ''Hisar'' adını vermesi sebebiyle, günümüzde Yoran Köyü'nün bulunduğu alan, yani Apollon Tapınağı'nın çevresi ''Hisar Mahallesi'' olarak adlandırılır.

Bu mahallenin 37 yıldır ve günümüzde de muhtarlığını yıllarca yürüten , on parmağında on marifet bulunan , ahşap kasalı eski lambalı radyolara can veren ve ilçede 90 'lı yıllarda ilk Televizyon aktarıcı sistemi kurarak MUHTAR TV adıyla da yayınlar yapan Bahri AŞIK , ilçenin en kıdemlisi olarak adı bir parka verilerek onurlandırılan canlı bir yerel tarih tanığıdır.

Hisar mahallesindeki eski şapel ile bugün camiye çevrilmiş olan büyük klise ve eski Yoran sokakları ve yıkılmış evler tarihin günümüze ulaşan izleridir.

Yoran'ın çevresi geçmişte yeşil doku olarak günümüzden oldukça zengindi. Başta Harnup (keçiboynuzu) ve Badem ağaçları olmak üzere pek çok ağaçlık alanın mevcut olduğu, yaşlılar tarafından anlatılmakta, bu yeşil dokunun yangınlarla ve tarım arazisi açmak amacıyla tahrip edildiği bilinmektedir. Günümüzde Didim merkezinin iki koruluğundan birisi olan Tavşanburnu (Orman Kampı) mevkiinin,

geçmişte en sıradan alan olduğu ve büyük yiyecek sıkıntısının yaşandığı 2.Dünya Savaşı yıllarında, özellikle çocukların yöredeki ağaçların yemişleriyle yaşamda kaldıkları yaşlılar tarafından dillendirilmiştir. Yine bu yıllarda savaşa giren Yunanistan'da çok daha zorlu günlerin yaşandığı ve pek çok Yunanlı'nın teknelerle Yoran kıyılarına çıkarak, tarlalarda köylülere yiyecek karşılığı yardım ettiği bilinmektedir.

Yoran'ın başlıca geçim kaynağı olan tarımsal faaliyetler, bölgenin kurak ikliminden ve yeterli akarsu Kaynaklarının olmayışından kaynaklanan, oldukça çetin koşullarda yapılıyordu. Tarlalar, Apollon Tapınağı'nın efsanesinde de önemli rol oynayan, su kuyularından, ''kırkaç'' adı verilen tahta fıçılarda eşeklerle ve insan gücüyle taşınarak tarlalar sulanıyordu. Elde edilen ürünler, Ali Cunda ve Ali Kavala isimli motorcular tarafından, antik çağlarda da kullanılan Kovela Limanı'ndan teknelerle Kuşadası'na ve oradan da Söke'ye taşınıyordu. Henüz o yıllarda üzerinde köprü olmadığından , Büyük Menderes Nehri'nin yağışlarda taşması sonucu Söke ' ye ulaşım için Büyük Ova geçit vermiyor, sağlık sorunları başta olmak üzere, çeşitli nedenlerle Söke'ye gitmek gerektiğinde yılın büyük çoğunluğunda sallar kullanılıyordu. İlerleyen yıllarda ulaşım aracı olarak ''kaptıkaçtı'' adı verilen Çıtaklı Osman (Çağlar)'a ait araç kullanıldı. Köyde ilk kamyonu ise 1947 yılında Berber Hasan (Özden) ilçeye kazandırmıştır.

Yine Yoran Köyü'nün ilkleri arasında Mehmet Aydoğan bakkal olarak yer alır.

Hacı Mustafa Kafadar da aynı dönemde bakkallığa başlamıştır. Mustafa Kafadar'ın oğlu Murat Kafadar, günümüzde de Hisar Mahallesi'nin Rumlardan kalma evleri arasında, günümüze Hisar Mahalle muhtarlığı arkasında ve Mübadele evinin karşısındaki , alışılmış olanın dışında '' ne ararsan bulursun, derde devanın dışında'' dedirten bakkalını çalıştırmaya , 2 yıl öncesine kadar sürdürmüş ise de, artık o bakkal da yitip giden anılar arasında yerini almıştır.

Yoran'ın bakkallarına Sökeli toptancı Doryanlı Süleyman mal getirirdi. Köyün posta hizmetlerini de Süleyman karşılardı. Askere giden gençler, ailelerine mektup yazdıklarında Süleyman'ın adresine postalar, Süleyman bakkallara mal getirdiğinde mektupları da sahiplerine ulaştırırdı.

Yoran köyü'nün üç tane de kahvehanesinden, Hasan Onbaşı'nın (Aşık), Yavaş Ahmet'in ve Yancı Ahmet'in (Kamacı) çalıştırdıkları kahvehaneler, uzun yıllar köylü erkeklerin toplandıkları mekanlar olmuş,

bu kahvehanelerden ikisi günümüzde Kamacı ve Aşık Restaurant'lara dönüşmüştür. Üçüncüsü ise günümüzde Apollon Tapınağı'nın biletli giriş gişelerin bulunduğu yerdeydi. Tescilli SİT alanı içinde yer alan ve bugün de hediyelik eşya satış dükkanların bulunduğu alan , o dönemde de bir anlamda köy meydanı işlevi görmekteydi.

Bu meydanda özellikle tütün hasadını sona erdiği günlerde köyün kimi insanları, meydanda toplanan halka seyirlik oyunlar, sahneler, sosyal yaşama renk ve canlılık kazandırırdı. İbiş Cihan, Yaşar Şimşek, İdris Üstündağ, Hüseyin Kurt tarafından doğaçlama sahnelenen oyunlar, geçmişte yaygın olan köy seyirliklerinin yörede bir yansımasıydı.

Sürgün cezasını çekmek üzere Bodrum'a götürülen Halikarnas Balıkçısı uğradığı Didim de köy bakkalında yediği menemen den söz ettiği hatıralarda yer almaktadır. Kim bilir sürgüne gönderilen Balıkçı , Cevat Şakir Kabaağaçlı cezasını eğer Didim de çekseydi, belki burası daha önce Bodrum mu olurdu bilinmez.!

Türkiye'de bir ilk olarak 1930 yılında , AKKÖY deki Atatürk anıtındaki büstü karşıya değil, sağına ve denize çevrili olarak yapılmasının nedeni , Kurtuluş savaşında Yunanın denize döküldüğü yere doğru düşmanın arkasından bakması olarak açıklansa da, aslı Milli mücadelede Kuvvayi milliye komutanı olarak görev yapmış ve gösterdiği başarılardan dolayı Atatürk imzalı TBMM takdirnamesiyle ödüllendirilmiş olan o tarihlerde Akköy Nahiye Müdürü olarak görev yapan Osman Kozan 'ın milliyetçi duygular etkisi altında tüm Atatürk anıtlarından farklı bir Atatürk anıtı yapmıştır.

Akköy sosyal medya sitesinden alınan bilgiye göre Kendisi de sanatkar bir ruha ve yeteneğe sahip olan Nahiye Müdürü Osman Kozan , Söke'li Hüseyin Özbaş'ın maddi desteğiyle Sakarya'da yaptırdığı Atatürk büstünü, kendi özel tasarımıyla başı sağa dönük olarak döktürmüştür. Dünya'daki bütün Atatürk büstleri ön cepheye bakarken, Akköy Atatürk Anıtı'ndaki Atatürk büstü sağ tarafına , sonradan adı Ege denizi olan Akdeniz'e bakmaktadır ve askeri üniformalıdır. Bunun anlamı ''Ey İtalya senin Antalya' da gözün varsa benim de Oniki Ada'larda gözüm var .'' demektir.


Bu gün için fotoğraflarda anı olarak kalan bu Atatürk Anıtı, karayolu geçişi nedeniyle kaldırılmış olup, anıttaki büst yan taraftaki basit bir kaideye yerleştirilmiş bulunmaktadır.

1.BÖLÜMÜN SONU...