Adadaki doktorlardan biri Buettner’a İkarya’yı şöyle anlatıyor:


“Burası bir “ben” yeri değil, “biz” yeri. Adalılara göre yalnızlık sağlıklı değil. Buettner’a göre zamana ait olmaktan daha çok zamana sahip olmak da adalıların stresini azaltıyor.


Kitabında bu yaşam tarzının sağlığa yansımasını şöyle yazmış;


“Ekibimiz adanın kuzeydoğusunda yaşayan her üç kişiden birinin en az 90 yaşına kadar yaşadığını keşfetti. Kanser olma oranları %20, kalp hastası olma oranları %50 daha az iken demansı olan neredeyse hiç yoktu.”


Adada saatlerin, geçen zamanın fazla önemi yok, önemli olan zamanın yapmayı sevdikleri işlerle ve sevdikleriyle birlikte keyifli ve mutlu geçirilmesi…


Emekli öğretmen Christodoulos Xenakis de saate bağlı olmamanın gereksiz endişeden kaçınabilmelerini sağladığını belirtiyor. Xenakis, İkaryalıların günü amaçlarla geçirdiklerini söyleyerek “Zamanınla hep yapabileceğin bir şey var. Ama kendini ya da başkalarını mutlu eden bir şeyler yaparsan, nasıl daha sağlıklı ve iyi hissetmezsin?” diye soruyor. İnsanların yoğun bir programının olması, çoğu kişinin saat takmadığı bu adada pek rastlanan bir durum değil.


Yazarımız yola tepeden bakan bir kahvede otururken, ters yönden gelen iki araç birbirlerine selam verip yanyana durduklarında içindeki sürücülerin sohbete başladıklarını, neredeyse beş dakika süren sohbet boyunca arkadaki aracın sürücüsünün hiç korna çalmadan sakince sohbetin bitmesini beklemesi, yazarımızı çok şaşırtıyor.


UZUN YAŞAMIN SIRRI


İkarya ile ilgili haberlere ve belgesellere konu olan Stamatis Moraitis’in öyküsü de İkarya’nın şaşırtıcı yanlarından biri. Ailesiyle birlikte Amerika’da yaşarken akciğer kanseri tanısı olan Moraitis’e doktorlar en fazla dokuz ay yaşayabileceğini söyler. O zaman 60’lı yaşlarında olan Moraitis, Amerika’da kalıp yüksek tedavi ve cenaze masraflarıyla eşini ve çocuklarını üzmek istemediği için doğduğu yere, İkarya’ya taşınarak ölümü orada beklemeye karar verir.


Adanın kuzeyinde, Evdilos köyü yakınlarında bir üzüm bağı içinde bulunan ailesine ait eve yerleşir. İlk günlerini eşinin ve annesinin ilgisiyle yatakta dinlenerek geçirir. Sonra çocukluk arkadaşları her gün ziyaretine gelmeye başlar, İkarya’da yetişen ürünlerle yapılan yemekleri yiyip ev yapımı şaraplarını içerken saatlerce sohbet ederler. Moraitis en azından mutlu bir şekilde öleceğini düşünür. İlerleyen aylarda kendini giderek daha güçlü hissetmeye başlar, bir gün bahçeye sebze eker. Onların büyüdüğünü göreceğinden emin olmasa da güneşte temiz havada olmak ona kendini iyi hissettirir. Zaman geçtikçe daha da güçlenir, bahçeye ek olarak bağların bakımını da yapmaya başlar. Öğlene kadar bağda çalışıp, öğle yemeği sonrası uyuduktan sonra, akşamları da arkadaşları ile buluşup sohbet edip, tavla oynar. Yıllar geçtikçe iyileşir; üzüm bağlarını ve şarap üretimini geliştirir.


2013 yılının Şubat ayında, kayıtlardaki yaşıyla 98, kendi tahmini ile 102 yaşındayken hayata gözlerinin yumar.


Moraitis en fazla 9 ay ömrü kaldığı söylenmesinden sonra her gününü aktif bir şekilde, doğanın içinde ve sevdikleriyle birlikte yaşamış. Belki de mutlu, sağlıklı ve uzun yaşamın sırrı budur; hem yarın ölecekmiş gibi, hem de yaşanan her günü tadına vararak dolu dolu ve ‘DOĞAYLA DOST YAŞAMAK…’


*İKARYALILAR’LA ilgili yazımı İkaryalılar’a benzer bir yaşamı olan İrfan Oğuz’a armağan ediyor, sağlıklı ve uzun, sevgiyle yaşamasını diliyorum…