Lise son sınıfta veya üniversiteye ayak basan çocuğunuzdan, yeğeninizden, öğrencinizden bu sözü yüksek sesle işittiğiniz zaman durup düşünmeniz gerek. Birkaç hafta öncesinde sessiz ve sakinken, 18 yaşına girince ne gibi büyük bir değişiklik oldu da, böyle birden “yanardağ örneği bir patlama” oluştu?

Birikimlerini dışarıya vurmasının, bardağı taşıran son damlanın altında neler yatıyor? Yoksa anne-babaların, büyüklerinin veya öğretmenlerinin üstlerine titremesi canlarını mı sıktı? Hiçbiri değil. Peki ya ne olabilir?

“Çocuklukla ciddiyet”, “kederle neşe”, “bencillikle yardımseverlik”, “itaat ile isyanın” bir arada çatıştığı bir dönemde, çocuğunuzun bağırarak “Ben artık 18 yaşındayım! Bana karışamazsınız!” demesini değerlendirmeniz, “Daha dün iyiydin de, şimdi ne oldu?” türünde sorgulamalara ve baskıcı yaklaşımlara girmemeniz gerekir. Bu davranışının altında ne var?

“Delikanlılık / genç kızlık çağı”, “kanın damarda durmadığı zaman”, “dünyanın tozpembe görülmek istendiği zaman”, “insanın içinde fırtınaların koptuğu gerginlik dönemi”, “yasal olarak yetişkin sayılan” ama gerçekte “yetişkinliğe geçişi, ara dönemi yaşayan”, “çevresine kendini kabul ettirme kaygısı taşıyan”, ” geleceği biçimlendirme dönemi” veya ne derseniz deyin uzmanlarca, 11 ile 20 yaş arası olarak kabul edilen “ergenlik çağı”nın davranışlarıdır bunlar. Bu değişiklikler bireyde hormon adı verilen kimyasal bileşikler aracılığıyla oluşur.

Bazıları içine kapanık olur. Hareketsiz bir yaşam süren kız ve erkek ergende, sosyal, duygusal ve dikkat sorunları daha fazladır. Uzmanlar fiziksel egzersizlerin ergenlerde kaygı ve depresyon bulgularının azalmasına, yaşam boyu sürecek sağlıklı yaşam alışkanlıklarının kazanılmasına yardımcı olduğunu belirtmektedirler.

Çocuğunuzun “Bıktım bu hayattan! Kaçacağım bu evden! Öldüreceğim kendimi! Bir daha beni göremeyeceksiniz!” şeklinde tehditleri olursa, kulak ardı etmeyiniz. Çok ciddi sonuçlara yol açabilir. Zaman geçirmeden bir uzmandan yardım alınız. Çocuk ve ergenlerin bu tehditleri ilgi çekmek, incinme, reddedilme veya kendisine yönelik bir saldırı algılaması sonucunda yaptıklarını yine uzmanlar ifade etmektedir.

“Çocukların geçmişteki davranışları, gelecekteki davranışları açısından ipucu verir”. Evde istismar ve şiddete tanık olması, intihar girişiminde bulunması, çocuğun silah edinmesi, suçu başkalarına atması, konuşmalarında ölüm temasını tekrarlaması, alkol ve uyuşturucu kullanması, okulda ve toplumda disiplin sorunları yaşaması, şiddet eylemleri takıntısı olması, kendi kabuğuna çekilmesi”, yetkililerce, çocuk ve ergenlerin tehditlerinin riskli sonuçlar doğurması olasılığını artıran durumlar olarak açıklamıştır.

Bu döneminde depresyonlarda artış görülür. Özgüven problemi, karşı cinsle ilgili yaşanan problemler, okul ve aile içi problemler buna sebebiyet verebilir. Böyle durumlarda anne-babalar, öğretmenler ve diğer yetişkinler hemen çocukla konuşmaya çalışmalıdır. Çocuğun risk içinde olduğunun belirlenmesi veya çocuğun konuşmayı reddetmesi, tartışmacı bir tutum içinde olması, savunmacı cevaplar vermesi veya şiddet içeren davranış, düşünce ya da planlarının devam ediyor olması durumunda, psikolojik danışmanlar anne-babalara vakit geçirmeden bir çocuk ve ruh ergen sağlığı uzmanına başvurulmasını öneriyorlar

Bir uzman “ergenliği” şöyle tanımlıyor. Ergenlik, bireyde çocuksu tutum ve davranışların yerini yetişkinlik tutum ve davranışlarının aldığı, cinsiyet yetilerinin kazanıldığı, bireyin erişkin rolüne hazırlandığı duygusal oluşumların, zihinsel değişimlerin, fiziksel olgunluğun biçimlendiği 2 yıl ile 4 yıl arasında süren bir “kimlik kazanma dönemi”dir.

Ergenliğin başındaki hızlı büyüme gençlerde “duygularının yoğunluğunda artış ve coşkulu yaşama, aşırı hayal kurma, yalnız kalma isteği, aşık olma, mahcubiyet ve çekingenlik, çalışmaya karşı isteksizlik, çabuk heyecanlanma, korku, ani öfkelenme, endişelerinin artması, tedirgin ve huzursuz olma, duygusal kırgınlıklar” şeklinde davranışlarının farklılaşmasına neden olur.

Unutmayınız ki, “Çocuğun büyüğü, yetişkinin küçüğü değildir.”

Olumsuz duygular el, kol hareketleri, yüz ifadesi ve bağırma gibi sözlü ve sözsüz davranışlarla dışa vurulurken, heyecan, coşku ve karşı cinse yönelik duygular şiir veya öykü yazma, hatıra defteri tutma aracılığı ile yazıya yansıtılır.

Anne-babaların çocukları hakkında, ergenliğin ilk yıllarında, “asi ve hırçın, alıngan, huysuz, karamsar, kendi başına buyruk, kararsız, dalgın, ders çalışmıyor, çok geziyor” şeklinde şikâyetlerini dile getirdikleri bilinir.

Ergenlik kişiden kişiye, toplumdan topluma, devirden devire farklılık gösterir. Ergenlik dönemi hem ergen için ve hem de ergenin ailesi için zor dönemdir. Bu dönemde “arkadaşlık” çok önemli bir noktadadır. Bu nedenle arkadaş seçimi konusunda ergenin dikkatli olması ve ailenin de hassas davranması gerekir. Ergenin arkadaşları eleştirilmemeli, anne-baba bu konuda ergenin arkadaşlarını tanıma yoluna gitmeli ve bunu çocuğuna hissettirmelidir.

Ergen kendisi ile baş başa kalıp yaşadıklarının muhasebesini yapma ihtiyacı hissedebilir. Aile ergeni anlamakta güçlük çekerken, ergen anlaşılma duygusunu tam olarak yaşayamadığını düşünür. Kendisine “çocuk muamelesi” yapıldığını ve “yargılandığını” ve “haksızlığa uğradığını” düşünür. Aileye “direnç” gösterir. Ergenin bu tutumu otoritemize başkaldırı, ailemize yabancılaşma değildir. Bu dönemde ergenin fark edilme ve takdir edilme ihtiyacı vardır. Ergenle fikir alışverişleri yapılmalı, ergen aile konuları dışında tutulmamalıdır.

Ne demişler? “Gençler bilse, yaşlılar yapabilse !” Bir zamanlar genç olduğumuzu unutmayalım. Gençlerle gönül bağımızı hissettirelim, onlarla gurur duyduğumuzu söyleyelim ki, bir tatlı söze, ufacık ilgiye, övgüye muhtaç olmasınlar…

Sevgiyle kalın. Saygılarımla.