Şair Pablo Neruda “Tüm çiçekleri kopartabilirler ama yine de baharın gelmesini asla engelleyemezler” demiş. Hangi güç engel olabilir ki baharın gelmesine.


Bahar, meydan okumaya sever soğuk kış günlerine. Bitmek bilmeyen fırtınaların, yağmurların, soğukların ardından sıcacık sarıp sarmalar üşüyen yüreğimizi. Ne yasak dinler, ne salgın. Ne maske dinler, ne aşı. Tüm sınırlar kapanır, uçaklar durur, hiç kimse hiçbir yere gidemezken bile bahar sınır tanımaz, süzülür usulca içeri.


Ne enflasyon dinler bahar, ne işsizlik. Rengârenk çiçeklerle çalar kapımızı, elimizden tutup doğaya davet eder bir solukluk kaçış için.


Yasaklar, maskeler, kısıtlamalarla yaşamanın hepimizi bunalttığı, yorduğu, kendi içimizde yalnızlaştığımız, sevdiklerimizle aramızda mesafelerin olduğu bu günlerde bahar yine tüm çekiciliğiyle kapımızı çalıyor.


Kaldıralım kafamızı içimizi karartan haberlerden. Olanağımız varsa ormana, doğaya, tarlaya, göle, dere başına gidelim. Yürüyelim, başımızı kaldıralım gökyüzüne bakalım. Yere uzanıp bulutları izleyelim. Gökyüzünden kuşları, suda balıkları izleyelim. Doğaya, ormana gidemiyorsak, bahçeye gidelim. Birkaç çiçek, o da yoksa evde beklemekten yeşermiş kuru soğanlarımızı dikelim.


İlkbahar doğadan en iyi biçimde yararlanabileceğimiz bir mevsimdir.


Doğada ağaçlarda insanlar gibi eşsizdir. Hiç biri diğerine benzemez. Bu ağaç dünyasında öyle bir ağaç var ki, eşsizliği kanıt istemez. Baharın eflatun rengini yansıtır. Bir bahar sabahı İstanbul Boğazı’nın iki yakasındaki koruları aniden morumsu eflatun bir bulutla kaplar. Aynı zamanda Kardeşköy’deki bahçemizi de şenlendirir bu ağaç, bu eşsiz ağaç. Eflatun rengine büründüğünde bahçemizden ayrılasım gelmez. Olağanüstü mutlu eder insanı. Bu eşsiz ağaç çiçeklerinin rengiyle anılan Erguvan’dır. Kalp şeklindeki yapraklarıyla da benzersiz olan ‘Erguvan ağacı’ tam anlamıyla ilkbahardır.


Gelip bir görseniz ‘Erguvan ağacımız’ bahçemizin girişinde, alımlı bir yüzük taşı gibi duruyor, ilkbaharın gelmesiyle birlikte nevruz ateşine dönüşmüş, sanki her tarafa alev saçmakta…


Belki ona hayranlığımızla bu bahar daha çok Erguvanlaşır!


Önce baharın, sonra İstanbul’un, bahçemizin, en son da ruhumuzu başkalaştırarak…


Diyelim ki evimizin bahçesi yok. Balkona birkaç saksı rengârenk çiçek koyalım. Ola ki balkonumuz da yok. Açalım pencereleri gökyüzüne bakalım. Doğada gezintiler yapıp illaki toprağa, suya dokunalım. Orman banyosu yapalım. Yüzümüzü karanlığa değil, güneşe dönelim. Tüm dünyanın dengelerinin değiştiği bugünlerde, tutalım ellerini sıkıca baharın, umudun filizini soldurmayalım yüreklerimizde…


Her ne yaşamaktaysak yaşayalım.


Bahar Geldi,


Hoş Geldi!


“Bugün ben bir güzel gördüm


Hilal kaşı keman olmuş


Dili bülbül saçı sümbül


Yanağı erguvan olmuş…” diyen GEVHERİ’ye,


“Ve gemisinde Kleopatra…


Neden yine kaynaştı havalar?


Saadet mi getiriyor rüzgâr


Dolarak erguvan atlaslara?” diyen Orhan Veli’ye,


“Uyanışa durdu dost kara toprak;


Gözlerimiz erguvan dallarında,


Gözlerimiz baharın yollarında


Titreyişte türlü renk yaprak” diyen Ahmet Özdemir’e 2022 Nisan’ında, Mayıs’ında tüm güzellik ve zarafetiyle göz kırpıyor ‘Erguvanlar’…