-Montaj hattının keşfi ile emek gücüne ihtiyaç azaldı. Çalışma süreleri kısaldı (8 saat) ve boş zaman olgusu ortaya çıktı.

-II. Dünya savaş sonrasında her kesimde kısmi gelir iyileşmesi yaşandı.

-Savaş sonrasında nüfus hızla arttı. Şehirlere yoğun göç yaşandı.

-Savaş nedeniyle karşılanamayan eğlence talebinde ve diğer ertelenen dürtülerin karşılanması için talep patlaması yaşandı.

TV, sınır tanımaz bir şekilde basitlikte yayın yapmaktaydı. TV’ler içerik anlamında Amerikan aile yapısını aşındırıcı bir biçimde yayın yapmaya başlayınca muhafazakâr kesim ve Katolik topluluğu TV konusunda hükümetlere ve yayıncı kuruluşlara baskı yapmaya başlar. Bunun üzerine 1951 yılında TV yönetmeliği yayınlanır. Bu fütursuzca yapılan yayın anlayışına getirilen ilk sansür sayılabilir. Burada televizyona getirilen denetimin en önemli gerekçesi televizyonun eve giren ve aile mahremiyetini delen bir araç olmasıdır. Amerika’da aile sağlamdır. Ailenin bir takım gelenek ve görenekler vardır. Bunlar değişmektedir. Ancak bu geleneklerin birden ortadan kalktığı düşünmek doğru değildir. Gelenekler köklüdür. 1865’lerde kız çocukları ata yan oturarak binerdi. Kızların atın ayaklarını ayırarak atın sırtının her iki yanına salması ayıplanacak bir durumdur (Fleming, 1939). 1960’lara gelinceye kadar benzer güçlü inanışlar devam etmiştir denebilir.

Televizyonlar cennet-cehennem modelini başlangıçta uygulamaya başladılar. Dizilerde entrika, cinayetler, şiddet vardı. Haberler de aynı tarzda formüle edilmişti. Tartışma programlarında gerilim mevcuttu. İzleyicinin ekranda gördüğü cehennemin izdüşümü gibiydi. İzleyicinin tek rahatladığı alan reklamlardı. Reklamlarda coşku ve renk vardı. Bu da cennetti. Satın almakla insanlar cenneti satın alıyorlardı sanki. Özetle bizde 1990’larda ilk özel televizyonların kurulma aşamasında yaşanan fütursuzlukların benzeri Amerika’da yaşanmıştır (Felekten Bir Gece Programı, 1990'lı Yıllar, TV Programı, 2014). Huysuz Virgin vb. programların toplumu şok ettiği söylenebilir (Huysuz Virgin, TV Programı, 1990'lı Yıllar, 2018).

Kişisel alan, mahremiyet, masumiyet, mahrem alan, özel hayatın gizliliği gibi kavramların medya araçlarıyla ilk kez ciddi anlamda çiğnendiği buluş TV’dir. Ev, aile ortamı mahrem alandır. TV, her eve girerek zaten mahrem alan ihlalinde bulunmuştur. Yabancının mahrem alanda bulunması mümkün değildir. TV’ler yabancıyı mahrem alana sokmuştur. TV, sadece aile içi iletişimi koparmamıştır. Mahremiyeti ortadan kaldırmıştır. Özel hayatın ifşasının meşrulaştırılmasında ilk adım TV ile atılmıştır. Televizyonlar, onca yönetmeliğe rağmen izlenme kaygısıyla içerik olarak her zaman pervasız davranmıştır. Hem içerik açısından hem TV’nin mahrem alanda yer alan bir araç olması nedeniyle değerlerin, örflerin, ahlakın aşınmasında önemli etkisi vardır. Daha II. Dünya Savaşı’na kadar Batı’da, Amerika’da bakirelik önemli iken 20 yıl içinde batının cinsel özgürlük çağına girmesi bu açıdan değerlendirilmelidir. Bunda basının ve televizyonun ciddi etkisi olmuştur. İnternet ve mobil telefon uygulamaları ise aşamanın son merhalesini oluşturmuştur.

TV, başlangıçta gayet masumane topluma taktim edildiği söylenmektedir. II. Dünya Savaşı nedeniyle aile fertlerini tekrar bir araya getirecek en önemli aracın TV olduğu dile getirilir. Şehirlere göç arttığı için çoğu yerde kaotik kent ortamı oluşmuştur. TV nedeniyle çocukların sokağa çıkma oranı azalır. Kaotik kent ortamına karşı bu aileler için çocukların güvenliği adına bir avantaj gibi görünmekteydi. Eve gelen koca, tüm aile ile birlikte tv izlemektedir. Aile bir aradadır. Ancak bunun bir yanılsama olduğunu da iddia etmek mümkündür. Televizyon, göç, savaş, sanayi devrimi vb. unsurlarla dağılmış aileyi bir araya tekrar getirdiği düşünülebilir. Akşamları bütün aile televizyon seyreder olmuştur. Ancak sadece bedenler oradadır. Aile içi iletişimde kopuş yaşanmıştır. Tek konuşan televizyondur. Göz teması kurulan tek şey ise bu alet olur.

Siyasi protesto, yabancı düşmanlığı, yaygınlaşan şiddet, artan suç oranları, depresyon, obezite medyanın muhtemel olumsuz etkilerini oluşturmaktaydı. Ancak döneminde dergiler, okullar, gazeteler televizyonu önemli bir ev eşyası olarak taktim ettiler. İş o kadar çığırından çıktı ki «televizyonsuz ev olmaz» noktasına geldi. Öyle ki iki kutuplu dünyada Amerika muhteşem ilan edildi. Refah ülkesiydi. Televizyon Amerikan rüyasının en önemli sembolüydü. Amerikan aile yaşamının ise kültürel simgesiydi. Öyle ki Amerika’da mimarlar TV faktörünü göz önüne almadan ev veya mekân tasarlamaz oldular. Savaştan sonra televizyonlar, savaştan dönen askerlere iş verebilmek için onlara alan açma adına ev hanımlığının iyi bir şey olduğuna dair anlayış salmaya başladılar. Öbür yandan televizyonla reklam evlere kadar girdi. Diğer dizi vb. türlerin de tüketim üzerine etkisi oldu. Bu çelişik bir durumdu. Tükettikçe aileye para yetmemekteydi. Bu nedenle savaştan sonra TV’nin pompaladığı ideolojinin tam aksine çalışan evli kadın sayısında patlama oldu. Savaş nedeniyle ruh-sağlığı bozuk babalar, TV nedeniyle ailesiyle birlikte aynı odada bulunan ama onlarla pek teması olmamış çocuklar, sonra 1960’ların sonunda hippi gençliğin ortaya çıkmasına etki eden nedenlerden bazıları olmuştur. Hippi kültürünü aileyi bir araya getirecek denen TV’nin travmatik sonuçlarından birisi olarak da görmek mümkündür. Hippi kültürünün etkileri pek çok filme konu olmuştur (Lucas, American Graffiti, 1973). Kimi filmlerde ise mit olarak kullanılmıştır (Zemeckis, 1994). TV’nin kendi varlığı ise bir post-modern film olan Ucuz Roman filminde mit olarak kullanılmıştır (Tarantino, 1994).

II. Dünya Savaşı sonrasında Amerikan toplumunda kısmen uyuşturucu kullanımı artmıştır denilebilir. 1960’ların sonunda Hippi kültürü, uyuşturucu, suç, cinsel özgürlük gibi kavramlarla birlikte anılır oldu. Amerika da muhafazakâr kesimler gidişattan rahatsız olmaya başladılar. Toplumda zürriyeti belli olmayan bebek sayısında patlama oldu. Bu ciddi bir sorundu. Amerika’da TV kanalları özel şirketler tarafından kurulduğundan kendi aralarında ciddi bir rekabet vardı. Herkes izlenme ve reklam pastasından en büyük payı kapma derdindeydi. TV’ler ise sanki kendi sorumlulukları yokmuş gibi hippilerin sansasyonel yönlerini, izlenme oranlarını artıracağı için sıklıkla gündeme getirmekteydiler. Böylece onları daha bilinir, tanınır hâle getirdiler.


Türkiye’de TV, Alman teknik desteği ile kurulmuştur. Almanya’ya bazı kişiler televizyon konusunda eğitim almaya gönderilmiştir. Almanya’dan getirilen ekipmanlarla burada stüdyolar kurulmuştur. Bu ekipmanların pek çoğunun Almanya’nın terk ettiği teknolojiden oluşturduğu iddia edilmektedir. Sadece stüdyo ekipmanları konusunda değil sonraları Almanya’nın Türkiye’de yoğun miktarda TV satışı gerçekleştirdi. Türkiye piyasasındaki Grundig, Blaupunk, Normende, Telefunken, Schaub Lorenz, Saba gibi markaların Alman markası olduğu bilinmektedir. Türkiye’de televizyonun toplumdaki etkisi pek çok filmde de mit olarak kullanılmıştır (Eğilmez, 1973). Televizyon, Türkiye’de devlet denetiminde TRT bünyesinde yayın yapar. Bu nedenle TRT sıklıkla iktidarın sesi olmakla suçlanır. Televizyonun yayını hakkında partiler arasında sürekli bir tartışma yaşanır (Akdağ, 2019e: 89-113).

Titanic Faciası, medya aracı olarak telgraf dönemine denk gelir. Hindenberg Kazası, War Of The Worlds adlı radyo dramının yol açtığı sonuçlar ile radyonun etkini ortaya koyan sembol olaylar olur. Kennedy Suikastı, NASA Challenger Uzay Mekiğinin fırlatılması anında mekiğin havada patlayarak parçalanması, 11 Eylül 2001’de Amerika’da yaşanan olaylar televizyon dönemine denk gelmektedir (Crowley & Heyer, 2010).