Türkiye’de üretmeden tüketme anlayışı egemen. İthal mantığı her yeri sarmış. Cari açığın ne felaketlere yol açtığını iktisat tarihçileri çok bilir. Elbette geniş halk kesimi acı reçetelerle yüzleşirken, ithal yapma yetkisine ve gücünü sahip bir gurup her halükarda bu durumdan karlı çıkar. Bir sınıfın çıkarı ise halkçı anlayışa sığmaz. 9 Eylül 1923’te şöyle denmektedir: “Halk kavramının herhangi bir sınıfa ait olmadığı Hiçbir AYRICALIK iddiasında olmayan ve kanun önünde mutlak EŞİTLİĞİ kabul eden bütün fertler HALK tır.”


Türkiye şuanda dağınık bir şantiye görünümündedir. Her yerde inşaat var. İnşaat lokomotif sektör olarak düşünülmektedir. Ancak ihracata dayalı tarım ve sanayiyi uzun süre görmezden gelirsek ekonomik bir takım sıkıntılara düşeceğimiz aşikârdır. Cari açık sürekli artmaktadır. Krizler ülkede ve dünyada siyasi değişimi de beraberinde getirmektedir. II. Dünya Savaşı’nın fatihi Churchill dahi savaş sırasındaki sıkıntılardan sorumlu tutulunca İngiltere’de seçimi kaybeder ve başbakanlıktan olur. Ezcümle hükümetler, gitmektedir.


2002 krizi sonrası o krizden sorumlu tutulan tüm partilerin meclis dışında kaldığı herkesin malumudur.Olabilecek olumsuz durumda büyük sermayenin ya da sermayedarların zarar görmeyeceği öngörülmektedir. Şöyle ki Modern Çağ sanayi devrimiyle başlar. Sonrası postmodernizm var. Modern çağda özellikle Ford sonrası seri üretim başlar. Ustanın ustalığı önemini yitirir. İşçiler belli sabit bir hızla aynı şeyi yaparak üretim bandında çalışmak zorundadır. Bir işçi geç kaldığında bu üretim bandının tamamını etkilemektedir. Bu sistemde üretim hataları olabilmektedir. Fazla üretim sonucu ürün pazarlanana kadar mal stoklanmaktadır. Bu da ciddi stok maliyetlerine yol açar.

Postmodern üretim tarzında ise just in time anlayışı gündeme alınır. Buna göre büyük fabrikalar yerine montaj alanı gibi yerler oluşturulur. Bu yerler büyük sermayenindir. Küçük işletmeler ise sadece tedarikte bulunur. Kullanılacak mallar tedarikçiler tarafından üretim ihtiyaç duyulduğunda buraya getirilir. Lojistiğin önemi arttığı bu süreç aslında bu kapitalist sermayenin riski dağıtma stratejisidir. Çünkü herhangi bir kriz durumunda tedarikçilerden mal alımı derhal durdurulmaktadır. Zarar gören kobileryada küçük işletmeler olmaktadır. Hem büyük sermaye için stok maliyetleri düşmektedir. Gerek modern üretim tarzında gerek postmodern üretimde krizlerden olumsuz etkilenenler geniş halk kesimidir.


Postmodern tarzda küçük işletmelere fırsat tanınması zenginliğin paylaşılmasından ziyade riski dağıtmaktır. Risk bu kadar geniş kesim için geçerliyse, oy hakkının kimde olduğu da belliyse krizde hükümeti idare eden partilere yol görüneceği de bellidir.