Bugün 1 Mayıs.
Tam bir Nisandan bu yana bir ay geçmiş.
Kimileri İşçi Emekçi , kimileri Bahar bayramı,
Aslında her ikisi de aynı.
İşçinin emekçinin ve tüm insanların bahar bayramı .
Çalışma hayatı pek bayram tadında olmasa da,
işsizlik milyonlarca genci başıboş bıraksa da,
Gene de bugün çalışanların bayramı.
Kent meydanında gene törenler ve kutlamalar , söylemler.
Bu köşe yazarı 1977 yılının Taksim meydanında onlarca gencin prokovatif bir şekilde öldürüldüğü acı gününde 42. Yıldönümü.
Tam 20 yaşında bir Üniversiteli bir genç olarak tanık olduğumuz o acı olayda Taksim de nice gençler yitip gitmişti aramızdan.
1978 kuşağı olarak acıyla andığımız 42 yıl önceki 1 Mayıs .
Çeşitli illerden İstanbul`a gelen yaklaşık 500 bin kişi DİSK`in organizasyonu önderliğinde Taksim Meydanı`nda katılımın yüksek olması sebebiyle kortejlerin alana girmesi uzun sürmüş ve miting de uzamıştı. Öyle ki son konuşmalar yapılırken bile alana yeni giren kortejler vardı.
Saat 19.00 sıralarında daha sonra silahlı saldırı sonucu katledilen , dönemin DİSK başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde, etraftan silah sesleri duyulmaya başlandı.
Tam 34 can ve insan maalesef olay yerinde yaşamını yitirdi.
Artık bu acı olaylar geride kalsa da, yaşayanların hafızasından silinmiyor işte..!
***
Maalesef boşanmaların tavan yaptığı günleri yaşıyoruz.
Aydın da ,Adliye koridorlarında ve Aile mahkemelerinin önünde her gün onlarca genç çift sırasını bekliyor.
Daha bir yılını doldurmamış evlilikler, tozlu dosyalar arasında maziye karışacak, arkasında ise hiç bitmeyen sorunlar bırakacak.
Aslında bu aşamada AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI devreye girerek bir ARABULUCUK görevi üstlenmelidir.
Her boşanmak isteyene en az bir ay bekleme süresi tanınmalıdır.
Uzmanları çiftleri terapi ile ele alarak sorunları olduğunca gidermeye çalışmalıdır.
Mahkeme de hakimin takdirini bekleyen çiftler , öncelikle başlarında bir aile büyüğü veya uzman sosyolog veya psikolog ile bu konuyu çözmeye çalışmalıdır. Çünkü boşanmalar büyük oranda evli çiftlerin kendilerinin neden olmadığı vakalar nedenleriyle meydana gelmektedir.
Gençlerin hayatına karışan yengeler, görümceler, kayınvalidelerin müdahalesi ile gençler çaresiz seçimlerle baş başa bırakılmaktadır.
Çünkü bizim göreneklerimizde , büyük sözü dinlemek , aracı büyüklerin işi tatlıya bağlaması geleneği her zaman vardır. Hukukta arabuluculuk müessesi de işte bu gelenekten gelmektedir.
Mahkemeye gitmek için de mutlaka bu aşama geçilmelidir.
Ünlü şair ve yazar, Melih Cevdet'e sormuşlar 'evlilik nedir' diye…?
Eskiden demiş,
kız tarafı ve oğlan tarafı bir araya gelir,
yeni çiftin kuracağı yuva için beraber hazırlık yapılır,
beraberce yeni ev düzülürdü.
Tabi o zamanlar evler genelde bahçe içinde müstakil evlerdi.
O yüzden buna 'EVLENMEK' denirdi.
Şimdi ise yeni evliler apartman dairelerinde ,
yani katlarda oturuyorlar,
bu yüzden artık evlilik 'KATLANMAKTIR' demiş.
Ne de güzel demiş.
Atalarımızın sözüdür, “yeni desti suyu soğuk tutar “
Boşuna dememişler, “cicim “ ayları değil “geçim “ ayları..!
Nişanlıyken çiftler birbirini dinler ,
Evlenince bütün mahalle ikisini dinler..!
Evlilik aşkı öldürür mü ,sorusunun yanıtı ikiye bölmüştür insanları.
Kimileri kabul etmese ilk kıpırtıların , gizemlerin , karşıt cinslerin çekiciliği ve sihirin,
Monotonluğa dönüştüğünü inkar etmemek gerekir.
Bir an düşünün ,
25 yılı aşan evliliklerin “hükümsüz “ kalacağı,
Tıpkı kira kontratı gibi yenilenmezse geçerli olmayacak dense,
gene aynı eşinizle nikah kıyarmıydınız..?
Geçmişe bakıp, “tamam mı” dersiniz yoksa “ devam mı “..?
Evli evine , köylü köyüne misali..!
Aslında evlilikler , rutin devlet dairesi düzeyinde işlemler gibi, ,heyecansız ve monoton tek düze..!
Heyecanlar yitirildiğinde , bu müesseseyi elden geçirme vakti gelmiş demektir.
Yeni özlemler, heyecanlar, yeni maceralar ve yeni yerler..!
Eğer her yerde aynı mutluluğu yaşayamıyorsa çiftler,
Birinin diğerini , sürüklemesinin,mutsuzluları artıracağına,
Evlilikler Melih Cevdet’in dediği gibi KATLANMAK’tansa,,
Birbirlerine katlanarak eşlerin acı çekmesindense,
Bireylerin en zevk aldıkları hobilerini tek başına yaşaması kadar doğalı yoktur.
Pek alışkın olmadığımız Avrupa da yapılanda budur..!
tatile ayrı ayrı çıkan Avrupalı eşleri anlamamız pek mümkün olmasa da, aslında bizde de günübirlik farklı yaşamlar aynı değil midir..?
Pazar günleri erkekler futbol’a , ya da kahveye , balığa ya da av’a,
Kadınlar annesinin evine ya da küçük sülale toplantılarına ,okey’e , konken’e.
İşte günübirlik bir Avrupa modeli .
Ama Avrupa bunu uzun soluklu yaşıyor. On onbeş günlük tatillere ayrı ayrı çıkıyor.
Dönüşte hem birbirlerine anlatacak çok şeyleri olduğu gibi, biraz ayrılık da özlem getiriyor.
Eşlerden birinin en keyif aldığı , diğerine cehennem ise,
KATLANMAK nereye kadar çözümdür..?
Bizim toplumumuz , eşlerin sürü gibi, her zaman ,her an ve her yerde, bir arada yaşamasını öngörmüş ve bunun aksini ayıplamıştır.
Yeşil sahalarda nasıl futbol izleyen evli erkekler tek başına maça geliyorsa,
Kelaynak gibi bir tiyatroda , etkinlikte eşleri tek görünce,
Neden yadırgarız bilmem..?
Erkekler futbol sahasına kadınları sürüklemek zorunda değilse,kadınların da alışverişe gitmeyi ısrar etmesi anlamsızıdr.
Erkekler ve kadınların diledikleri yerlere yalnız gitmelerinde beis yoktur bence.
Kimilerimiz aynısını düşünmese de,
Bazen tek başına kalmak,
Eşlerin de özel hayatlarının olması
Dinlenmek , düşünmek ve huzur bulmak için gereklidir.
Ne demişler,
Evlen,eşin iyi çıkarsa mutlu, çıkmazsa, filozof olursun..!
Ama en önemlisi insan olsun..!
Ulusça ÇILGIN TÜRKLERİ oynuyoruz bu günlerde..!
Olaysız gün yok..!
Aile içinde,Maçlarda ,yollarda,trafikte,okullarda, Üniversitelerde,
Milletçe CİNNET geçiriyor olmalıyız..!
Ama aslolan insan olmaktır..!
İki ayağımız üzerinde dikilebilmek değildir insan olmak..!
Ne zaman insan oluruz biliyormusunuz..?
Evlilikte dikenlerin arasında gül olduğunun farkına vardığımız,
Futbol sahalarındaki dikenli tel örgülerin kaldırdığımız gün,
Başkalarının dertlerini , kendi derdimiz saydığımız gün,
İşte o zaman gerçek insan oluruz..!
Toplumsal bir cinnet içindeyiz.
Bizim gibi yüzde 99 müslüman olmakla öğündüğümüz bu ülkede ,
Olan bitenleri görünce ,insanlığımızdan iğreniyoruz.
Ünlü bir sözdür.
DÜNÜ TEKRAR YAŞAMAK İSTERDİM, AMA ŞİMDİKİ AKLIMLA..
Kimse kaptanın dalgalarla nasıl boğuştuğuyla değil ,kaptanın gemiyi sağ salim kıyıya getirip getirmediğine bakar.
Artık neden arama zamanı değil,
Ocağa çay koyup , düştüğümüz yerden nasıl kalkacağımızla ilgilenmeliyiz.
SÖZÜN ÖZÜ :
BİR İNSAN ACI DUYUYORSA O BİR CANLIDIR.
BİR İNSAN BAŞKASININ ACISINI DA DUYABİLİYORSA,
İŞTE O GERÇEK BİR İNSANDIR.
MEHMET ÖZÇAKIR
PK:110 EFELER – AYDIN
GSM : 0.532.3722627